Oleatrium Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi’nin sorumlusu olarak görev yapan GÜRER; geçmişten günümüze müzelerin genel bir değerlendirmesini yaptı. Müzenin; TDK’ ye göre sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapıya verilen isim olduğunu, kurum olarak Avrupa’da mevcut koleksiyonların ziyarete açılmasıyla ortaya çıktığını, bu mevcut koleksiyonların, Rönesans’la birlikte yeni yerler keşfedilmesi ve bunun sonucu olarak doğaya yönelik araştırmaların başlaması ile oluştuğunu ve bu keşiflerdeki doğa ve dünya ile ilgili her şeyin koleksiyonculuk kapsamına girdiğini söyledi.
17.yy da, toplulukların tartışma ve deneyim ile kendilerini geliştirebilmeleri için, Londra’daki Kraliyet Akademisi ve Paris’te Bilimler Akademisi gibi kurumlar tarafından müzeler oluşturulduğunu, 18. yy Avrupa’sında müzeler Aydınlanma Dönemi’nin bilgi kaynağı olarak önemli kurumlar arasında yer aldığını belirtti. Halka yönelik “eğitim” misyonunun, Fransa’da başlayan Aydınlanma hareketiyle oluşan toplum yapısı ve onunla birlikte gelen 1789 Fransız Devrimi’nin hemen ardından müzelerin halka açılmaları ile başladığını anlattı.
1793 yılında Louvre Müzesi yeniden düzenlenip halka açıldığını, ilk halk müzesi olarak kabul edilen bu müzenin, devrin siyasi algısını topluma işlemek adına bir eğitim aracı olarak görüldüğünü söyledi.20.yüzyılın ikinci yarısında ise müze eğitimi kavramının tamamen değiştiğini ve müze eğitiminde bilimsel yaklaşımların temel alındığını, bunun en büyük etkenlerinden birinin UNESCO ve ICOM gibi uluslararası organizasyonların kurulması olduğunu söyledi. Ayrıca 1950’ye kadar okul gruplarına yönelik çalışmalara ağırlık verilirken, 1950’den sonra yetişkin gruplarına yönelik çalışmalara da önem verilmeye başladığını vurguladı. 1925-1929 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan Mustafa Necati’nin de sanat eğitiminin gelişmesine büyük katkıları olduğunu, bu dönemde Mektep Müzesi kurulduğunu ve başına İsmail Hakkı Tonguç’un getirildiğini söyledi. Günümüzde gerçekleştirilen müze eğitim çalışmalarına bakıldığında ise ilk olarak İstanbul Resim Heykel Müzesi Derneği tarafından 1980 yılında “müzede atölye çalışmaları” yapıldığını, ardından birçok müzede bu tip etkinlikler yapılarak müzede eğitim fikrinin yaygınlaşmaya başladığını belirtti.
OLEATRIUM’DA Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi’nde müzeciliğin yanında bir de eğitim faaliyetleri yaptıklarını, anaokulundan, üniversiteye kadar tüm öğrencilere eğitim verdiklerini ve bilgi aktardıklarını söyledi. Özellikle küçük öğrencilerin müzeleri sevmeleri ve gelecekte doğal ve kültürel zenginliklerimize sahip çıkması için bu tür eğitimleri vermeye devam edeceklerini belirtti. Müzede akademik çalışmalara, konferanslara ve sergilere de yer verdiklerini, Kuşadası ve ülkemiz turizmine de katkıda bulunduklarını söyledi.
Sanat tarihçisi Gamze GÜRER’e, Ayten GÜRER tarafından EKODOSD’un teşekkür belgesi takdim edildi.
2011 Yılında hizmete açılan Oleatrium Sergi Salonu, Sn. Hasan Tonbul ve eşi Sn. Gürsel Tonbul tarafından kurulmuştur. 30 Yılı aşkın süredir bir birikimin sonucu olan sergi alanı, büyük bir sabır ve itinayla koleksiyon haline getirilmiş objelerden oluşmaktadır. Müzede, zeytinyağının üretim aşamasından sofraya gelene kadar hangi yollardan geçtiğinin öyküsüne tanıklık edilmektedir. Oleatrium Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi, zeytinin Anadolu ve Akdeniz tarihi ile bağını yansıtmak ve geleceğe miras bırakmak adına oluşturulmuştur. Oleatrium Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi, antik dönemden günümüze kadar zeytinin zeytinyağına nasıl dönüştüğünün hikâyesini günümüze aktaran eşsiz bir müzedir. Oleatrium’un fikir babası olan Sn. Hasan Tonbul, uzun yıllar içerisinde birçok materyal ve obje biriktirmiştir. Geçmişten günümüze zeytinyağı tarihinin en gözde örneklerinin sergilendiği müzede, tüm bu birikimler tarihsel sıralamaya uygun olarak hazırlanmıştır. Oleatrium Kuşadası ve Aydın turizmi için önemli bir değerdir.