Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Çöpler altın madeninde meydana gelen facia vahşi madenciliğin zararlarını bir kez daha gösterdi. Ömrünün en güzel 30 yılını antik adı Latmos olan Beşparmak Dağları’na adayan ve ülkemiz için çok değerli keşiflere imza atan Alman arkeolog Dr. Anneliese Peschlow, Almanya’ya dönmeden önce siyasilere 11 yıl önce bir mektup yazmıştı. Dr. Anneliese Peschlow şöyle demişti “Maden ocakları, bu bölgede varlıklarını sürdürdükleri takdirde Beşparmak Dağları pek yakında beyaz bir çöle dönüşmeye mahkum olacaktır. “
Beşparmak Dağları’nda bilimsel çalışmalarını yıllarca sürdüren ve bölgeyi çok iyi tanıyan, dağın gelecekte yaşayacağı olumsuzlukları önceden farkederek gerekli koruma önlemlerinin alınması için siyasileri uyarmıştı.
Dr. Anneliese Peschlow siyasilere şöyle seslenmişti;
Beşparmak Dağlarındaki antik Latmos Bölgesi ile ilgili bir konuyu bilginize sunmak ve hakkında yardımlarınızı rica etmek istiyorum.
Söz konusu bölgenin kuzeyi Aydın, güneyi ise Muğla Vilayetlerinde bulunmaktadır. Türkiye Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünün şahsıma gösterdikleri güven ve teveccüh ile yaklaşık 30 yıldır bölgede çalışmaktayım. Anadolu’nun kültürü ve tarihi ile ilgili çok değerli bulgular elde etme mutluluğuna eriştim.
Halen emekli olmakla birlikte İstanbul’daki Restorasyon ve Koruma Merkezi ile birlikte kaya resimlerinin tespiti için çalışmalar yürütüyorum.
Beşparmak Dağları’ndaki doğal yapı, özellikle de iklimsel oluşumları ve eşsiz Fıstık Çamı Ormanlarıyla, hiçbir arkeolojik bulguya rastlanmasa dahi, sadece özel dokusu ve içerdiği muhteşem güzellikleriyle, Özel Koruma altına alınarak bir Jeo-Park ilan edilmeyi hak etmektedir.
Latmos antikiteden beri Anadolu’nun kutsal dağlarından biriydi. 1400 metreye ulaşan, bu günkü adıyla Tekerlek Dağ’ında, Anadolu geleneklerinden gelen İklim Tanrısı ile yöresel bir tanrı olan Dağ Tanrısına ithaf edilmişti.
Dağın zirvesi, tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan süreç boyunca Yağmur, dolayısıyla Bereket Kültünün merkezi konumundadır. Bu bölgenin arkeolojik değerleri dini olgular ile doğanın birbiri ile uyumlu birleşiminden ortaya çıkmıştır.
Doğa ve insan eliyle meydana gelen eserler burada kesinlikle birbirlerine ters düşmeyip, çarpıcı bir uyum ortaya koymaktadırlar. Bu özelliği, dağın tüm zirvesine yayılmış bir biçimde karşımıza çıkan ve tarih öncesi döneme ait (M.Ö.6/5 bin yıl) olan, kaya resimlerinde de görmekteyiz.
Dünyadaki tüm kaya resimleri arasında buradaki kaya resimleri eşsiz özelliklere sahiptirler. Zira burada, elimizdeki mevcut buzul çağından sonraki diğer örneklerden farklı olarak ne insana ne de hayvanlara karşı savaş ve şiddet içeren sahneler bulunmamaktadır. Ayrıca günlük yaşamdaki tarım ve hayvancılıkla ilgili sahneler de mevcut değildir.
Burada sadece insan toplumu ve özellikle de aile ile ilgili sahneler vardır. Düğün resimleri, anne-çocuk resimleri, dans sahneleri ve insanların diğer barış içinde geçen yaşamlarından alınan sahneler gösteren resimler bulunur.
İnsan toplumunun avcılık ve göçebelik döneminden yerleşik düzene geçerek hayvancılık ve tarıma geçtiği dönemin en önemli unsuru olan aile, kaya resimleri türleri içinde dünyada ilk kez Latmos da karşımıza çıkmaktadır ve bu biçimde başka hiçbir yerde bugüne kadar eşine rastlanmamıştır.
Latmos Dağı’nın tüm insanlığı ilgilendiren böylesine muhteşem özelikleri bulunmasına karşın yıllardan beri bu dağlarda maden ocakları işletilmektedir. Yakın zamana kadar bu ocaklar dağ zincirinin doğusunda bulunurken, son yıllarda tüm sathına yayılmaktadırlar.
Ne yazık ki bu maden ocakları Beşparmak Dağları’nın eşsiz panoramik manzarasını bozmakla kalmayıp buradaki muhteşem fıstık çamlarını da yok etmektedirler ve en acı olanı da dünyada eşi benzeri bulunmayan, tarih öncesinden günümüze kadar gelmiş olan kaya resimlerini de tehdit etmeye başlamışlardır. Bazı durumlarda resimlerin hemen yanı başındadırlar.
Oysa bu tarih öncesi resimler ve etraflarındaki doğal çevre birbirlerine bağlıdır ve birbirleriyle adeta iç içe geçmektedirler.
Maden ocakları, bu bölgede varlıklarını sürdürdükleri takdirde Beşparmak Dağları pek yakında beyaz bir çöle dönüşmeye mahkum olacaktır.
Kaya resimlerinin bulunduğu yerler, eğer ayakta kalabilirlerse, çorak topraklarda üreyen mantarlara benzeyeceklerdir. Zaten iş buralara geldiğinde korkarım, kaya resimlerinin koruma altına alınmasının da bir anlamı kalmayacaktır.
Bu muhteşem yörenin tümüyle korunması için, vakit kaybetmeksizin maden ocaklarının bu yöreden tümüyle kaldırılması hususundaki, delaletlerinizi sizden tüm içten dileklerimle istirham ediyorum.
Buradaki kültür çevresinin korunarak, bizden sonraki nesillere aktarılması hepimizin sorumluluğudur diye düşünüyorum.
Henüz bunun için geç kalınmış değildir! Latmos tümüyle Doğa Tarih ve Arkeoloji Parkı haline getirilebilir. Türkiye’de günden güne gelişmekte olan Turizm için Latmos çok değerli bir kaynak olacaktır. Yörenin halkı için de iyi bir gelir kaynağı olabilir. Örneğin Fransızlar Fransız Alplerindeki Bego Dağında bulunan kaya gravürlerini çok verimli bir biçimde değerlendirmişlerdir. Binlerce turist her yıl bölgeye akın etmektedir.
Latmos’daki taş ocakları sadece kısa vadeli ve ancak küçük bir kesime yarar sağlamaktadır. Yöre halkına hiçbir yararı ve getirisi yoktur. Halk bu durumdan hoşnut değildir.
Oysa uzun vadeli yapılacak olan bilinçli bir planlama sayesinde hem dağ turizmi geliştirilebilir hem devlet hem de yöre halkı bundan ekonomik olarak yararlanabilir. Gelecek nesillere de güzel bir miras bırakmış oluruz.
Hemen bugün hareket etmemiz gerektiğine bir kez daha dikkatinizi çekerek, yukarıda arz ettiğim hususları değerlendirmenizi ve Latmos ile ilgili düşüncelerime destek vererek, gerekenin yapılması hususunda girişimlerde bulunacağınıza içtenlikle inanıyorum. Saygılarımla Dr. Anneliese Peschlow
01.04.2013
Dr. Anneliese Peschlow hastalanarak memleketine döndü ve aradan 11 yıl geçti.
Peschlow’un uyarıları dikkate alınmadığı gibi, bu süre içinde büyük bir hız ve hırsla, dağın her yeri takip etmenin bile güç olduğu bir şekilde delik deşik edildi.
Beşparmak Dağları’nda insan yaşamı yokmuş gibi, hatta Karakaya, İsliler ve Söğütözü’nde yaşam alanlarının içine girecek kadar hayatlar parçalandı.
Toz, toprak, depremi sürekli yaşatırcasına sürekli patlayan dinamit sesleriyle mutsuz ve sağlıksız bir şekilde yaşamlarını sürdüren yöre insanları…
Kesilen binlerce fıstık çamı ağaçları, zeytinlikleri, zarar gören arıcılık, hayvanların azalan meraları…
Daha tam olarak çalışmaları bile bitmeyen içinde endemik türlerinde olduğu bitki toplulukları, nesli tehlike altında bulunan Karakulak, Saz Kedileri ve Akkuyruklu Kartalların yaşam alanları…
Tüm bu güzellikler, bu doğal ve kültürel kaynak değerleri ortadayken kendi alanlarına giren konularda kurumlar bu dağların delik deşik edilmesine nasıl izin veriyorlar niye gerekli işlemleri yapmıyorlar?
500 milyon yılda oluşan benzersiz kayalar niçin dinamitlerle patlatılarak toz şekline dönüştürülüyor?
Yerleşim yerlerinde toz toprak içinde kalan insanların sağlığı niçin gözardı ediliyor?
Belki de çok önemli keşiflerin çıkmasını sağlayacak ve onlarca yıl sürecek yüzey araştırmaları niçin birkaç güne sığdırılıyor?
Tonlarca pasa nerelere dökülüyor, bunların denetimleri yapılıyor mu?
Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biri olan Bafa Gölü Tabiat Parkı’nın hemen üstündeki maden ocağına niçin izin verildi?
Göle, balıkçılığa ve su kuşlarına olan olumsuz etkileri araştırıldı mı?
Kisir köyünde meydana gelen ölümlü sel felaketinin nedeninin, Kisir çayına dökülen maden pasalarının etkisi olup olmadığı araştırıldı mı?
Karakaya köyünün 100 mt. Üstünde yer alan tonlarca pasanın köyün üzerine kayma durumu var mıdır?
İnşaatı devam eden Söke ve Kuşadası’na su sağlayacak Sarıçay Barajı ve Didim’in suyunu temin edecek Beşparmak barajına akacak maden suları ve pasaların etkileri ne olacak? Su havzalarına niçin maden ruhsatları verilmektedir?
Latmos (Beşparmak) Dağları’nda devam eden tüm bölgeyi olumsuz etkileyen vahşi madencilik hemen durdurulmalı ve Batı Anadolu’nun bu eşsiz güzellikteki coğrafyası insanıyla birlikte bütüncül olarak koruma altına alınmalıdır.
EKODOSD/KUŞADASI