Aydın ve Muğla İl sınırları içinde yer alan Beşparmak Dağları, binlerce yıldır insan
yerleşimlerine mekan olmuştur. Dağın coğrafi yapısı, sayısız mağaraları, engebeli
kayalıkları burada yaşayan insanların barınmalarına ve korunmalarına büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Prehistorik Dönem’den Türk egemenliğinin başlangıcına kadar birçok uygarlıklar bu
dağlarda barınmışlar. Özellikle Bizans Dönemi’nden kalan yapıtlar incelendiğinde,
Beşparmak Dağları’nın tarih hazineleriyle dolu olduğu görülmektedir. Hiçbir kazı
çalışması yapılmadan görülebilen manastırlar, kaleler, gözetleme kuleleri, mağaralar,
nekropoller, kiliseler ve freskler bu muhteşem coğrafyada yerini almaktadır.
Beşparmak Dağları’nda yer alan manastırlardan en görkemlisi Aydın tarafında yer almaktadır.
Söke İlçesi’ne bağlı Karakaya Köyü’nün güneyindeki engebeli kayalıkların içinde
kurulmuş olan Stylos Manastırı, yöre halkı tarafından “Arap avlusu” olarak bilinmektedir.
Manastır Alman arkeolog Theodore Wiegand tarafından bulunarak arkeolojik saptamaları
yapılmış ve Urs PESCHLOW’un ve EKODOSD Onursal üyesi Anneliese PESCHLOW’un
yüzey araştırmaları olmuştur.
Derneğimiz onursal üyesi olan Ege Üniversitesi Bizans sanatı Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Zeynep MERCANGÖZ Uluslar arası Aşağı Menderes Havzası, Tarih,
Arkeoloji ve Sanat Tarihi Sempozyumu’ndaki sunumunda, Stylos Manastırı’yla ilgili
yapmış olduğu çalışmalar geniş şekilde yer almıştır.
Beşparmak Dağları’nda 740 metre yükseklikte bulunan Stylos Manastırı’nın en önemli
özelliği Genç Aziz Paulos’un burada yaşamını sürdürmüş olmasıdır. 9. Yüzyılın 80’li yıllarında
Bergama yakınlarında doğduğu tahmin edilen Paulos, köyde domuz çobanıyken
ağabeyi tarafından keşişlik hayatıyla tanıştırılmış.
Manastırın çevre duvarları dışında, güneydoğuda ve şu anda ulaşılması güç olan
bir yerde, Paulos’un manastırın hegoumenosu olmadan önce ve olduğu sırada
yaşadığı Stylos Mağarası bulunmaktadır.
Baş havarilerden olan Paulos’tan ayırmak için kendisine Genç Aziz Paulos adı verilen,
hayattayken bir aziz itibarı gören Paulos, bu mağarada 12 yılını geçirmiş ve
15 Aralık 955 tarihinde ölmüş ve buradaki kiliseye gömülmüştür.
Paulos aynı zamanda keşişlerin mal edinmeksizin ve manastır içinde belli bir görevi
üstlenerek yaşamalarını düzenlemiş.
Manastır yapılırken bölgenin coğrafi koşullarından yararlanılmış ve alandaki birçok kayalar,
inşa sırasında mimariye dahil edilmiştir.
En yüksekte, kayaların üzerine kurulmuş bir kale bulunmaktadır.
Kayalık ve dar bir yoldan çıkılan ve güney bölümü uçurum şeklinde olan fresklerle
süslü bir mağara bulunmaktadır.
Fresklerin resmedildiği yer bir insanın ulaşması için zor olsa da, bir merdiven ya da başka
bir alet kullanılarak birçok yerinin tahrip edildiği görülmektedir.
Karakaya Köyü’ne bağlı İsliler’de yaşayan 85 yaşındaki yaşlı bir adam, 16 yaşındayken
manastıra çıktığını ve fresklerle süslü resimlerin o dönemde sağlam olduğunu söylemektedir.
Resimlerde Meryem Ana ve çember biçimli bir alanda İsa’nın hayatından beş
sahne gösterilmektedir. Meryem’in tapınağa götürülüşü, bir melek tarafından
beslenişi ve Cebrail’in Meryem Ana’ya İsa’yı doğuracağını bildirmesi, İsa’nın doğumu,
tapınakta tasviri ve İsa’nın vaftizi anlatılmaktadır.
Genç Aziz Paulos bir kaya üzerinde diz çökmüş ve ellerinde manastır kurallarını içeren
bir yazıyı tutarken betimlenmiştir.
Zeytinyağı çıkarmak için kullanılan bir taş değirmen manastırın avlusunda bulunmaktadır.
Kayalarda açtıkları kanallardan akan yağmur suları küçük bir havuzda toplanmakta ve
keşişlerin su ihtiyacını gidermekteydi.
Kilisenin batısında, zeminin altına yerleştirilmiş büyük pithoslara benzeyen dört yuvarlak
çukur sarnıçın tahıl ve şarap için kullanıldığı sanılmaktadır.
Stylos Manastırı’nda 1222 yılına kadar bir başpapazın yaşadığı bilinmektedir.
Arap Avlusu Manastırı’nın güney batısındaki bir alanda,
Anadolu Parslarını avlamak için
kullanılan kaplan kapanı denilen taş tuzaklar bulunmaktadır.
Bir rivayete göre de, Genç Aziz Paulos’un yaşadığı mağaraya bir Anadolu Parsı girmiş
ve Paulos’a hiçbir şey yapmadan geri çıkıp gitmiştir.
Karakaya Köyü’nden bölgeyi çok iyi tanıyan klavuzlarla çıkılabilen manastır, oldukça
performans gerektiren engebeli bir araziye sahiptir. Karakaya Köyü’nden yaya olarak
çıkılan manastıra gidiş-dönüş performansa göre 6-8 saat sürmektedir.
Tüm alanı kaplayan vahşi ve sarp kayalıklarda yol bulmak çok zordur. Mutlaka yerel
klavuzlar eşliğinde gidilmesi gerekir.
Genellikle keçilerin çok sevdiği sarp arazilerde, birkaç Yörük ailesi dışında hayvancılık
yapan kalmamıştır.
Buradaki aileler çağdaş yaşamın getirmiş olduğu olanaklardan yoksun bir şekilde
hayatlarını sürdürmektedir.
Günümüzde burada yaşayan aileler, eski uygarlıklarda olduğu gibi evlerini ve
kullanacakları yapıları yöre taşlarından ve mimarisini de doğal taşlardan
faydalanarak yapmaktadır.
Burada yaşayan aileler pek fazla düz alan olmadığından doğanın zorlu şartlarında
mücadele etmektedirler.
En yakın yerleşim alanı yaya olarak 2 saat sürdüğünden tüm ihtiyaçlarını kendileri
karşılamak zorundadırlar.
Doğa ve kültür meraklılarının çok büyük heyecan duyacakları bir coğrafyada bulunan
manastıra gidebilmek için, bahar ve kış ayları çok uygun olup, yaz aylarında erken
saatler seçilmelidir. Manastıra çıkarken çok su tüketileceğinden, yeteri miktarda su
alınması tavsiye edilir. Özellikle fotoğraf meraklıları için unutulmaz anılarla dolu olacak
parkur için makineler unutulmamalıdır.