Söke İlçesi’nin güneyinde, Bafa Gölü’nün kuzeyinde yer alan Beşparmak Dağları,
insanın kendini farklı bir gezegende hissedeceği esrarengiz kaya
yapılarından oluşmaktadır. Bu dağlarının esrarengiz mağara kayalıklarında,
günümüzden 7000 yıl öncesine dayanan ve dünyanın en eski ressamlarınca çizilmiş
Prehistorik kaya resimleri bulunmaktadır.
Binlerce yıldır birçok medeniyetlere yataklık
eden Beşparmak Dağları’nda Herakleia, Latmos, Amyzon, Myus, Euromos, Labranda,
Alinda gibi antik yerleşimler bulunmaktadır. Bölgenin coğrafi yapısından dolayı
M.S. 7. Yüzyılda kurulmaya başlanan ve 9. yüzyılda bir piskoposluk merkezi haline
gelen Beşparmak Dağları’nda, Hristiyan dünyasının çok önemli manastırları bulunmaktadır.
Batı Anadolu’nun en vahşi coğrafyasına sahip Beşparmak Dağları, yüzlerce
yıldır göçebe Yörük aşiretlerine barınma imkanı sağlamıştır.
Bir zamanlar bu dağları yurt edinen Yörük aşiretlerinden geriye, yöre taşlarından
yapılmış isimsiz mezarlar kalmıştır.
Beşparmak Dağları çok yüksek olmamasına rağmen, sarp ve dik kayalarla çevrili olup,
geçit vermeyen yarlar ve yüzlerce irili ufaklı mağaralar bulunmaktadır.
Bu dağların bakir coğrafyasında, günümüzde sadece keçi çobanları barınmakta olup,
yazılmayan tarihinde geçen birçok hikayenin anıları, yüzlerce yıldır bir çobandan
diğerine geçmiştir.
Binlerce yıldır vahşi coğrafyasında birçok insanı barındıran Beşparmak Dağları,
bakir coğrafyası nedeniyle yakın dönemde de bazı grupların önemli barınma merkezi olmuştur.
İniş ve çıkışın çok zor olduğu bu dağları, özellikle Osmanlının son dönemlerinde
Çakırcalı Mehmet Efe gibi birçok namlı efe ve bölgenin coğrafi yapısından yararlanan
birçok kaçak ve eşkıyalar mekan edinmiştir.
Güçsüzü, yoksulu korudukları, köylüleri kendilerini ezen ağalarına karşı korudukları
için halk kahramanı haline gelen ve sosyal eşkıya da denilen bu insanlar,
yıllarca Beşparmak Dağları’nda barınmışlar ve “Dağlar bizim meskenimiz” demişlerdir.
Beşparmak Dağları’nın gnays kayalıklarında bulunan mağaraları, kendi imkanlarıyla
barınma yeri haline getiren bu insanlar, hem kolluk kuvvetlerinden hem de
rakip çetelerden korunmak için buralarda saklanmışlardır.
Yakalanmamak için genellikle vadilere hakim yüksek tepelerdeki mağaraları
seçen efeler, kolluk kuvvetleri ve çeteleri buradan görerek kendilerini korumuşlardır.
Eşkıya yatakları bir labirent gibi girintili çıkıntılı bir çok kayalardan oluşmakta ve efeler
için zorlu yaşam koşulları sunmaktadır.
Her eşkıya yatağının mutlaka iki girişi bulunmaktaydı. Efe kıstırıldığını anlayınca
diğer taraftan çıkarak hayatını kurtarırdı.
Eşkıya yataklarıyla dolu olan Beşparmak Dağları, bu insanların kendilerini koruyacak,
yaşamlarını garanti altına alabilecekleri yegane sığınaklar olmuştur.
Yüzlerce yıldır birçok eşkıyaya yataklık eden bu dağlar, birçok hikayenin çıkmasına
katkı yapmıştır.
Bu dağlarda barınan efeler için birçok destanlar yazılmış, türküler yakılmıştır.
Yazılı belgeler olmadığı için, yakılan bu türküler ağızdan ağza aktarılarak günümüze
kadar ulaşmış ve folklör mirasımızın o dönemi yansıtan önemli parçaları olmuştur.
Eğilmez başın gibi
Dağlar bulutlu efem
Gökler yoldaşın gibi
Sana ne mutlu efem
Oyna yansın cepkenin
Yansın güneşten tenin
Gül senin Gülşen senin
Bayramın kutlu efem
Beşparmak Dağları’nda dünle bugünü birleştiren farklı mimari üslup taşıyan,
hepsi bir sanat eseri niteliğinde olan birçok tarihi eser bulunmaktadır.
Eşkıya yatakları da yakın tarihimizin günümüze kadar ulaşan doğal kayalara inşa edilmiş,
basitte olsa önemli yapılarındandır. Bu yapıları araştırarak, hikayelerini de ortaya çıkarıp,
Beşparmak dağ kültürünün zenginleşmesine katkı yapıyor, korunmaları
konusunda da yöre insanlarını bilinçlendiriyoruz.