Kilikyalı Oppianus’un “Hiçbir çile, sünger avcılarınınkinden daha korkunç, hiçbir çaba, onlarınkinden daha ağır değildir” dediği ve Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın hikayelerini yazdığı süngercilerin köyüne gittik bu hafta.O küçük süngerci köyü olan Yalıkavak’ın, üzerinden yıllar geçtikten sonra günümüzde İstanbul’un bir semtine dönüştüğünü gördük.Bodrum’un ünlü türküsü Çökertme’de geçen “Şu Bodrum’un dağlarında ceylanlar dolaşır” sözü yıllar önceymiş. Artık Bodrum’un dağlarında ne ceylan kalmış, ne de ceylanların dolaştığı tepeler. Hızla bozulan doğa, yayılan binalar, dozerler, kepçeler…
Yeni Yalıkavak’tan, eski Yalıkavak olan Sandima’ya doğru yürüyüşe geçtik.600 yıllık bir Türkmen köyü olduğu söylenen Sandima’nın tek duman tüten evine bir sanat galerisine misafir olduk. Ressam olan eşi Nuray hanımla birlikte Sandima’da doğa ve tarihle iç içe yaşayan heykeltraş İsmail ERKOCA’dan, her gelenin “Burası bir Rum köyü mü” diye soran konuklara bıkıp usanmadan bölgenin tarihini anlatarak, Mu uygarlığının derinliklerine kadar indiğini gördük.Her köşesi sanat kokan NURİS sanat evi, Sandima’nın dokusuna uyum sağlamış, hatta buraya kötü amaçla geleceklere bir koruma kalkanı oluşturmuş.
Sandima’nın etrafındaki bitki ve taşları sanat eserine dönüştüren İsmail ERKOCA, her eserin hikayesini esprili bir dille anlattı. Sandima’dan yukarılara yükseldikçe, Yalıkavak’ın, Küdür Yarımadası’nın panaromik manzarasında, son 10 yılda bile ne kadar büyük değişiklik olduğunu gözlemledik. Adeta yarımadayı gören her tepenin kuşatıldığını, kepçelerin çalıştığını, tepelerin doğal dokusunun yerinde devasa binaların yayıldığını gördük.
Henüz yapılaşmaların ulaşamadığı doğal alanlara doğru tırmanışa geçtik. Engebeli ve zorluklar olsa da, her tarafında ayrı bir güzellik olan Yalıkavak’ın özgün doğasının içinde yürürken büyük keyif aldık.
Aslında bir köy olan Geriş’e geldiğimizde, milyon dolarlık olduğu söylenen evlerle karşılaştık. Eski Geriş’in tarihe karışan evlerinde geçen hikayeleri, ihtiyar bir delikanlının yüzündeki ifadesinden okuduk.Bir zamanlar tırlarla ihracatı yapılan hoş kokulu çekirdekli ünlü Bodrum mandalinalarını görünce, kasaları boşalttık. Mandalinaları satan kişinin, son bahçenin sahibi olan üretici olduğunu öğrendik.
Üreteci “Burada herkes bahçelerini satıp, mandalin ağaçlarını keserek bu gördüğünüz milyon dolarlık evleri diktiler. Benim 60 ağacım var, inat ettim satmayacağım ve bu ağaçları kesmeyeceğim.” dedi. Biz de onun mandalinalarını bitirdik.Çökertme türküsünde geçen hikayenin kahramanları Halil Efe ve Çakır Gözlü Gülsüm’ün heykellerinin önünde bir anı fotoğrafı çektirdik.Yalıkavak kıyılarını ve dükkanlarını gezerek, deniz kıyısında Bodrum Belediyesi’ne ait İskele Cafe’de çaylarımızı yudumladıktan sonra, Kuşadası’nın yolunun tuttuk.