EKODOSD derneğinde her hafta yapılan Çarşamba Söyleşilerinin bu haftaki konusu “ Antik Çağda Spor” oldu. Arkeolog/rehber Akın AYKURT tarafından yapılan sunum ilgi ve beğeniyle izlendi. Spor kavramının antik çağdaki gelişimi, çeşitleri, sporcuları, kuralları, mitolojik hikayeleri görsellerle anlatıldı.
Antik çağda spor konusunda çalışmalar yürüten ve Anadolu’daki heykeller ve kabartmalar üzerinde araştırmalar yaparak bunları kitaplaştırmayı düşünen Akın AYKURT “Dünyanın hangi köşesine giderseniz gidin sporun bir çeşidiyle karşılaşırsınız. Çünkü spor yeme içme gibi, aşk gibi, sağlık gibi insanlığın ortak mirasıdır. Bunun en güzel kanıtlarından biri Spor kelimesinin hemen her dilde benzer oluşudur. Ortaya çıkışı konusunda birkaç teori tartışılmaktadır; bunlardan biri sporun dişilerin ilgisini çekmek ve rakiplerini geride bırakarak genlerini aktarabilme avantajını elde etmek isteyen erkeklerin aralarındaki rekabetten ortaya çıkmış olabileceğidir. Bir diğeri; ölen bir kralın ya da kahramanın yerini dolduracak kişiyi belirlemek için yapılan karşılaşmalardan çıkmış olabileceği, bir başkası ise; prehistorik dönemde avcıların avdaki başarı oranını arttırmak için yaptıkları hazırlıkların/antrenmanların gelenekselleşmiş olmasıdır.
Tarihin en eski kültürlerine baktığımızda sportif denebilecek bazı etkinlikler görülmektedir. Eski Mısırda Beni Hasan denilen yerde Baket adlı üst düzey bir memurun mezarında çok sayıda güreş sahnesi yer almaktadır. Hititlerde önemli festivallerde bazı yarışlar düzenlenirdi. Bunlardan birinde kralın muhafızlarını seçme koşusu düzenlenirdi. Urartu ve Asurlularda ise çok sayıda atlı ve silahlı av sahneleriyle karşılaşırız. Bugünkü anlamına en yakın spor etkinlikleri ise Helen kültüründe ortaya çıkar. Homerosun İlyada'sında bunun ilk tasvirleri görülür. Ölen kahraman Patroklos adına düzenlenen oyunlar kurallarıyla, ve ödülleriyle tam bir spor turnuvasıdır. Odysseiada ise kahraman Odysseus bir adada yerel bir kralın düzenlediği atletik oyunlara katılır ve birinci olur.
Homerosla aşağı yukarı aynı dönemde (MÖ.8.yy.) Yunanistanın güneyinde Olympia denilen yerde antik dönemin tartışmasız en önemli spor etkinliği düzenlenmeye başlanmıştır. Bu oyunlar Zeus adına 4 yılda bir düzenlenen, Helen dünyasının dört bir yanından gelen gençlerin biraraya gelerek yarıştıkları Olimpiyatlardır.
Kazanana sembolik olarak zeytin dalından bir taç ve bir palmiye yaprağı verilirdi. Zeus adına düzenlenen bu oyun (agon) lardan sonra yine Yunanistan’ın güneyinde 3 büyük oyun daha düzenlenmeye başladı. Bunlar Pythiada Apollon adına, Nemeiada Zeus ve oğlu Herakles adına ve Isthmiada Poseidon adına düzenlenen oyunlardır. Bu 4 büyük oyundan başka 300ü aşkın yerel oyunun olduğu bilinmektedir. Bunların en önemlilerinden biri, ödülü özel üretim amforalarda litrelerce zeytinyağı olan Panathenaia
Oyunlarıdır.
Bütün bu oyunlarda belli bazı branşlarda yarışılmıştır. Bunlar oyunlara eklenme tarihlerine göre şöyledir. Stadion: İlk Olimpiyatta yer alan tek branştır. Stadion Helen dünyasında her şehrin küçük farklılıklarla kabul ettiği 180-210 m civarındaki uzunluk birimidir. Bu bir sprint yarışıdır. 724 de eklenen Diaulos koşusu 2 stadion uzunluğundaki koşudur. Dolichos 724 te eklenir, bu koşu 20-24 tur olan 8 ila 12 km yi bulan uzun mesafe yarışıdır. MÖ 708 de ise Pentathlon ve Pale (Güreş) olimpik takvime eklenir. Pentathlonda atletler 5 ayrı branşta yarışırlar.Bunlar; stadion koşusu, uzun atlama (halma), uzun mesafe koşusu (dolichos), cirit (akon) ve güreş (pale) tir. Bir sonraki branş 4 atın çektiği hafif arabaların çektiği tetrhippon denen arabaların yarışı oldu.
MÖ 688 de ise sonraları çok popüler olacak olan boks (pyx) branşıdır. Burada boksörler ellerine 2metreye ulaşan uzunlukta deriden şeritler sararak dövüşürlerdi.
Bunun için Hippodrom denen büyük yapılar inşa edildi. 648 de güreşle boksun bir karışımı olan tam kuvvetli, en kuvvetli anlamına gelen Pankration olimpiyatlara eklendi. Bunun güreşten farkı 2 basit kuraldı; rakibin gözüne parmak sokmak ve ısırmak yasaktı. Aynı yıl konulan bir diğer branşta Keles adı verilen eğersiz ata binme yarışıydı. Daha sonra eklenen birkaç branş şunlardı: 520 de Hoplitodromos adlı zırhlı askeri koşu yarışı, 500 de Apene denen katır arabası yarışı, 496 da Kalpe denen yarışın sonunu attan inip atın yanında koşarak bitirilen yarış ve 2 atlı araba yarışı olan Synoris yarışıydı.
Atletler bu yarışlara Gimnazyum denen tesislerde hazırlanırlardı. Bunlar aslında hem akademik hem de sportif eğitim veren okullardı.3 yaş gurubuna ayrılan erkek çocuklar gün boyunca hem müzik, okuma yazma ve sanat gibi konularda eğitim alır hem de antrenman yapardı. Antik dönemin en güzel Gimnazyum örneklerinden biri Söke Güllübahçe’de bulunan Priene antik kentindedir.
Antrenman genelde palestra denen avluda yapılır, atletler buraya vücutlarına (zeytin) yağ ve pudra sürmüş halde gelirler, antrenman bittikten sonra hamamlara gidip önce stlengis (daha sonra Romada strigilis) denen aletle vücutlarını temizleyip sonra da yıkanırlardı.
Bu olimpik branşlardan başka eğlence veya sağlıklı yaşam için başka bazı spor dalları da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında Harpastum, Pila Paganica, Ourania ve Epskyros adlı birkaç top oyunu sayılabilir. Bunlar bazıları takım olarak oynanan çeşitli top tutma oyunlarıdır.
1000 yılı aşkın bir süre düzenlenmiş olan Olimpiyatlar Hıristiyanlığın yayılmasıyla yasaklanmış, dolayısıyla antik spor kültürü 1896 da De Coubertin'ın girişimlerine kadar unutulmuştur... “ dedi.
Akın AYKURT’un sunumu sırasında, Aydın Tralles antik kentinden bir atlete ait bir heykel dikkat çekti. Aydın Tralles antik kentinde “1899 Depreminden sonra, yıkılan camileri tekrar inşa etmek için halka resmen harabelerden yararlanma izni verilir. Cami inşaatını yöneten Hacı Halil Efendi otomatikman kazı başkanı olmuştur! Gymnasium’da Nympe, Ephebos, Karyadit heykelleri bulunur. Aydın’daki yetkililer duruma el koyup Osman Hamdi Beye durumu iletirler. Eserler İstanbul Arkeoloji Müzelerine götürülür. Neşe ATİK”
İstanbul’a götürülen heykellerden biri, eski Yunan’da erişkin erkek anlamına gelen 15-17 yaş erkekler için kullanılan Efebos (Ephebos) bir atlete ait olduğu görülmektedir. Heykel bir efebi, yani genç bir delikanlıyı göstermektedir. Güç bir çalışmadan sonra dinlenmek üzere, bir zamanlar üstünde bir kabartma veya herme bulunan uzun, dikdörtgen bir sütuna dayanmıştır. Çalışmasını henüz bitirmiş olmalıdır. Çünkü korunmak amacıyla manto benzeri bir kıyafet giymiştir.
Eserde bütün dikkat küçük yuvarlak başına doğru çekilmiştir. Belirgin kirpikler büyük gözler ve hafif aralıklı dudaklara sahiptir. Bugüne kadar bulunan antik eserler arasında benzersiz olanlarındandır. Muhtemelen bir gymnasiumu süsleyen bir heykel olmalıdır. Antik çağda tanrılar, tanrıçalar ve imparatorlar dışında toplum için önemli ama sıradan kişilerin de heykellere konu olduğunu göstermesi açısından önemli bir örnektir.
Heykeli yapılan mantolu atletin adaleli ayak yapısı ve kulaklarının karnabahar kulak şeklinde olması muhtemelen bir güreşçi olduğunu işaret etmektedir. Tralles gibi önemli bir antik kente heykelinin dikilmesi, Efebos güreşçinin döneminde şampiyonluklar kazandığını göstermektedir. Aynı kişinin İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki heykelinden başka, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde bir mulajı bulunmaktadır. Eğer gerçek heykeli getirilemiyorsa, bir mulajının da Aydın Arkeoloji Müzesi için yaptırılması, antik dünyanın şampiyon sporcusunun en azından Aydın’lılara tanıtılması sağlanmalıdır.
Akın AYKURT’un sunumunda belirttiği, bugünkü Güzelçamlı’da bulunan 12 ion kent devletinin toplanma merkezi olan Panionion oyunları ve festivalinin Valilik, Kaymakamlık, Belediye ve sivil toplum örgütlerinin işbirliğiyle günümüzde tekrar hayata geçirilmesi, bir turizm kenti olan Kuşadası ve ülkemizin tanıtımına büyük katkısı olacaktır. EKODOSD’un teşekkür belgesi, Kuşadası’nın yaşayan tarihi Müjgan ŞAVKAY tarafından arkeolog/rehber Akın AYKURT’a takdim edildi.