BALIK-BESİN, YETİŞTİRİCİLİĞİNDE - ÜRETİMİNDE ÇOK DİKKATLİ OLMAK GEREKİR... !!!
Geçtiğimiz yıllarda Aşağı Büyük Menderes Havzası’ndaki sulak alanlarda SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi’nden bilim insanları bir çalışma gerçekleştirmişti. Yapılan çalışmalar sonucunda buradaki sulak alanların ekolojik karakterini değiştiren türlerin tespitleri yapılmıştı. Lepomis gibbosus adı verilen Güneş Balığı ve Asya kökenli bir tür olan ve halk arasında İsrail Sazanı olarak bilinen Carassius gibelio gibi türlerin, dünya ülkelerinde oluşturduğu biyolojik yıkımlar araştırılmadan sulak alanlarımıza bırakılmış ve biyolojik çeşitlilik olumsuz etkilenmişti.
Geçtiğimiz hafta; Tayland’dan uçakla özel getirilen 10 bin adet yavru Panga cinsi balık, su ürünleri işletmecileri tarafından yetiştirilmek üzere bakanlıktan izin alındığı ve Milas’ta suya salındığı şeklinde basında haberi çıkmıştır. Haberde sadece ekonomik yönü değerlendirilen Panga Balığının, yetiştirileceği coğrafyada biyolojik çeşitlilik üzerine yapacağı olumlu-olumsuz etkiler pek değerlendirilmemiştir.
Milas- Güllük Deltasında yer alan balık üretiminde kullanılan toprak havuzlar, Asya Kedi -köpekbalığı yayın balıkları olarak bilinen Yanardöner köpekbalığı - bizde PANGA adı verilen yabanıl balık türünün buradaki kanallarda üretime alındığı yayınlanmıştır.
Milas-Güllük Deltasında yapılan biyolojik çeşitlilik çalışmaları geçtiğimiz yıllarda tamamlandı… Panga balığı ve üretiminin etkileri konusunda görüşlerine başvurduğumuz EKODOSD- TTKD bilim danışmanı Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ önemli açıklama ve uyarılarda bulundu... KESİCİ “Gelişmiş ülkeler, kendi doğal su kaynaklarını korumak için büyük çapa sarf ederken, başka ülkelerin doğal sularına baraj ve göletlerini istilacı balık türleriyle balıklandırarak - önererek, sulak alanların doğal balık türlerinin yok olmasına, biyolojik çeşitliliğinin bozulmasına ve suyun kirlenmesine neden olabilmektedir /olmuştur. Üstelik bu istilacı türlerin tamamı ya kültüre alınmış ya da son 30 yıldır genleriyle oynanmış canlılardır.
1950 li yıllardan günümüze sulakalanlarımıza, Sudak, İsrail Sazanı(gümüşi havuz balığı),Çin sazanı, Gümüş vb. balıkların bırakılmasıyla yaşam alanlarımızın ekolojik yapısı olumsuz yönde değişmiştir. Göllerde, sularda; balık varsa her şey yolundadır bakışıyla yapılan tekrar ve taklit araştırmalar(!) ve “biz atmaz isek başkası atar, biz atalım…. ” yetkili bakışlarıyla sularımız bir nevi doğurganlığını yitirmiş – suyu adeta çürümüştür… Bafa –Azap, Beyşehir, Akşehir, Eğirdir Gölleri ve pek çok sulakalanlarda bunlar yaşanmış ve bu tür istilacı balık üretiminde tehlikeli sonuçlar alınmış ve hala da “acelelikle- popülist yaklaşımlarla balıklandırmaya devam ettiği görülmektedir. Balık üretimi kontrol altına alınamayan sulakalanlarda; yaşanan olumsuzlukların çözümü, olanaksız hale gelmiştir.
Ekinanbarı’nda; toprak havuzlarda yetiştiriciliği yapılacak olan Asya Kedi -köpekbalığı yayın balıkları, olarak bilinen Yanardöner köpekbalığı - bizde PANGA adı verilen - Pangasius hypophthalmus (Sauvage, 1878), tropikal acı-tatlı sularda (nehir-göl-gölet) yaşar. Birçok türü akvaryumlarda süs balığı olarak da yaygın olarak yetiştirilir. Bu türün üretimiyle ilgili adaptasyon çalışmaları Çukurova ve Ege bölgesindeki Üniversiteler ve kuruluşlar tarafından da yapılmış ve yapılmaktadır. 20-26 ° C su sıcaklığında, düşük oksijen seviyelerini tolere edebilen tür için, su sıcaklığı ve pH önemli bir unsur olup gerekirse üretim havuzlarının ısıtılmasına ve çeşitli enjeksiyonlara gerek duyulabildiği bildirilmektedir. Panga’nın bu özellikleri bakıldığında; şu an için ülkemizdeki sulakalanlarda üretimi zor gözükmekteyse de; Asya kedi balıklarını yurt dışından getirterek, önce kapalı sistemlerde ardından doğal ortamda Seyhan Baraj gölünde yüzer ağ kafeslerde öncü yetiştiricilik çalışmaları da yapılmaktadır.
Önceki yıllarda da sadece ekonomik kazanç düşünülerek, bizim sularımızda doğal olarak bulunmayan istilacı türlerle yapılan balıklandırmalarda; “havuzlarda ve küçük göletlerde üretilecekti ama; yanlışlıkla doğaya kaçıvermişti” denildiği düşünüldüğünden, yabanıl ve her türlü besinle beslenebilen, diğer canlı türleri karşısında üstünlük sağlayan bu türlerin, dere, nehir ve göllerimize sulak alanlarımıza geçmemesi, bırakılmaması için çok dikkat edilmelidir. Sulakalanlarımızın doğal yapısına uygun olmayan türlerin daha önceki yıllarda da yaşandığı gibi, doğaya kaçma risk – hastalıklar ve bu balık türünün her tür -bitki-hayvan- besinle (omnivor) beslenmesi ileride sorunlar oluşturabilir/oluşturabilecektir.
Doğal olmayan balık türleri çok gerekli ise;üretim ve geliştirmelerinin mutlaka izole edilen, kontrollü su ortamlarında olması gereklidir. Toprak havuzların yer alacağı, Milas çevresindeki Güllük Dalyanı-Deltası, Boğaz içi ve Tuzla Sulak alanlarında geniş çaplı biyolojik çeşitlilik çalışmaları yapılmış ve bölgenin biyolojik çeşitlilik açısından su-kara canlıları bakımından oldukça zengin olduğu görülmüştür.
Güllük Deltasının biyolojik çeşitliliği, çevresel faktörlerden önemli oranda farklılığa uğramıştır...
Ayrıca; bu bölge, çok sayıdaki balık havuzlarının, yapılaşmaların, havaalanının; taşınan sanayi, tarımsal alanlarının kirlilik ve olumsuzluklarının baskısı altındadır. Ege Bölgesinin önemli sulakalanlarının ve dere-çay- nehirlerinin yer aldığı bu bölgede son derece dikkatli olunmalıdır. Bu tür üretimlerin; (bitki olsun, hayvan olsun, besin olarak yararlandığımız canlılarının yetiştirilmesi) doğadaki yaşama, yaşamın yok olmaması ve besinin sağlığımızı bozmayacak kalitede ( civa kurşun gibi en ölümcül ağır metalleri, hormonları, kimyasalı, GDO vb. içermeyecek şekilde) dünya sağlık ve üretim koşullarına uyarak, taviz verilmeden, halkın-canlının, doğanın yararı için devam edip arttırılmalıdır. Ülkemizde balıklandırma, üretimi adı altında; acele edilerek, araştırmadan veya çeşitli amaçlarla yapılan çalışmalardan geri dönüşümü olanaksız olan birçok kayıplarla karşılaşılmaktadır.” Dedi.