Yeni bir turizm sezonu başlarken, sıcaklarında yükselmesiyle birlikte doğa etkinliklerimizin sonuna yaklaştık. Bu haftaki etkinliğimizi Ege’nin en güzel yerlerinden biri olan Gökova’nın dantela gibi işlenmiş koylarından biri olan Akbük’e gerçekleştirmek üzere yola çıktık. Kahvaltımızı Türkiye’nin doğal ve kültürel açıdan en zengin yerlerinden biri olan Bafa Gölü’nün kıyısında yaptık. “Umudumuz yerli de” diyen işletmelerin bu yıl ki turizmden beklentilerinin, çay fiyatlarının yarıya düşürmesinden iç turizmde olduğunu anladık.
Gökova’ya doğru uzanan Kıran Dağlarının eteklerinden denize doğru indik.
Anadolu coğrafyasının bitki zenginliği açısından en zengin bölgelerinden biri olan Ege’nin eşsiz bitki örtüsünü izleyerek yürüdük.
Kaptan Cousteau’nun “Yeryüzünde cenneti görmek istiyorsanız Gökova’yı görün” sözünün doğruluğunu teyit ettik.
Pazar günü öğleye kadar yatmak yerine, sabahın erken saatlerinde yola çıkarak doğanın tüm güzellikleri içinde aktif dinlenme yaptık.
Bahar çiçeklerinin dayanılmaz kokularıyla, kuşların cıvıltıları arasında, kızıl şahinleri kerkenezleri izleyerek denize doğru uzandık.
Parkurun sonunda dünya yatçılarının gözde yerlerinden biri olan Akbük’e geldik.
Maviyle yeşilin buluştuğu ve büyük ölçüde korunduğu koylardan biri olan Akbük’ün kıyılarını inceledik.
Yapılaşmaların aksine, kıyılarında yeşil ormanların yükseldiği ve korunarak kaldığı ender yerlerden biri olan Akbük’ün coğrafyasını hayranlıkla izledik.
Tertemiz oksijeni ciğerlerimize çekerek, yeşille mavinin güzelliklerini bol bol fotoğrafladık.
Hazırlık gelenler kendilerini Gökova’nın turkuaz sularına bıraktı.
“Umudumuz sizin gibi yerli gruplarda” diyen işletmeciyi sevindirdik. Doğanın bozulmamış güzel yerlerini gördük, aktif dinlenme yaparak, iç turizme katkı da bulunup, Kuşadası’na geri döndük.