Sıcakların erken gelmesiyle birlikte etkinliklerimizi dağlardan, denizlere doğru indirdik.
Mart ayının sıcak bir Pazar gününde, kültürümüze mal olan “burası da Aspat değil Halil'im
aman Bitez yalısı” Çökertme türküsüyle ünlenen, Çakır Gözlü Gülsüm’ün ve Halil Efe’nin
trajik aşkının, hüznünün geçtiği şirin bir beldeye, Bitez Yalısı’na geldik.
Bitez Yalısı’nda bir inceleme yaptık. Bilgilendirme panoları, kaldırımlar, mavi bayraklı plajı,
insanı rahatsız etmeyen restoranlarıyla gayet düzenli olduğunu gördük.
Bitez Yalısı’ndaki restoranlarda, sabahın erken saatlerinde tıklım tıklım dolu
kahvaltı eden insanlarla karşılaştık.
Bitez Yalısı’nın beyaz badanalı evlerini arkamızda bırakarak, yarımadaya hareket ettik.
Her tarafı yapılaşmalarla dolu olan Bitez Yalısı’nın önünde, denize doğru uzanan
yarımada üzerinde tek bir çivi bile çakılmadığını gördük.
İnsanların denize girebileceği pırıl pırıl koylara sahip olan yarımadanın,
yapılaşma yönüyle çok iyi korunduğunu gözlemledik.
Erken gelen sıcakların etkisiyle canlanan baharın tüm güzelliklerini yarımada da izledik.
6 km.lik kısa bir parkur olmasına rağmen, birçok güzelliklerle dolu bir yürüyüş gerçekleştirdik.
Yerleşim yerinin yanıbaşında olmasına rağmen, makiliklerin çok iyi korunduğunu v
e sağlıklı bir ekosistemin devam ettiğini gözlemledik.
Etrafında mor renkli domuz baklalarının açtığı tarihi su sarnıcını inceledik.
Yürüyüşün en ucunda bulunan Bodrum Yarımadası’nın popüler yerlerinden
biri olan Ada Boğazı’na geldik.
Koylarda demir atan mavi yolculuk yatlarını izleyerek, yürüyüşümüze devam ettik.
Pırıl pırıl sularda demir atan yatlarla anı fotoğrafları çektirdik.
Denize bu kadar yakın olarak yürüdüğümüz ilk parkur oldu. Etkinliğimize katılan
Şehit Kaya Aldoğan Lisesi Müdür Yardımcısı ve EKODOSD üyesi Enver AY ve bir grup öğrencisi, manzaralar karşısında çok mutlu oldular.Kıyıda oturan bir grup yabancı
turistin burası “paradise” dediği,
suyunun rengi bile farklı olan Akvaryum Koyu’na geldik.
Pırıl pırıl görünen turkuaz renkli denizin hemen yanıbaşındaki görüntüyü görünce içimiz sızladı.
Anadolu’nun bu güzel coğrafyasında çadırlarını kurup, aylarca barınan, yiyip-içen
türkülerini söyleyen ve göç ettiklerinde, arkalarında en ufak bir çöp bile bırakmayan
göçebe yörükler “biz seneye yine buraya geleceğiz, burayı yine bizler kullanacağız” derlerdi.
Ama günümüzde bu düşüncenin yok olduğunu “bu güzel yerlerde yiyip içelim, birileri gelir
nasılsa toplar” mantığının hakim olduğunu gördük.
Yerleşim yerlerindeki çalışmalarını beğeniyle takdir ettiğimiz Bitez Belediye’si, koylarına da
sahip çıkarak, denetim-yaptırım ve temizlik için gereğini mutlaka yapmalı diye düşündük.
Koyun temizliğini yaptıktan sonra, pırıl pırıl sularda 21 Mart’ta deniz sezonunu açtık.
Bir dahaki gelişimizde daha temiz bulmak umuduyla, harika koyu geride bırakarak
yürüyüşümüze devam ettik.
Makiliklerin içinde saklanmış orkidelere hayran kaldık.
Dünya yatçılarının en çok tercih ettiği koyları, Yunan Adası Kos’u, Gümbet’in harika
manzarasını ve yeldeğirmenlerini izleyerek yürüdük.
Birçok yaban hayvanının su içmek için kullandığı makiliklerin içindeki küçük göletin,
yağmur sularıyla dolduğunu gördük.
Çakır Gülsüm Caddesi’ne indiğimizde, Bitez’in manzarası görülmeye değerdi. Etkinliğimize
katılan Kuşadası Sağlık Grup Başkanı Dr. Şükrü GÜNGÖR ve doktor arkadaşları “streslerimizi
attık, çok keyif aldık” dediler.
Yorgunluk ve açlığımızı Bodrum’da giderdik.
Uygun olmadığı için dağlara çıkaramadığımız çocukları, bu etkinliğe kabul ettik. En çokta
onlar keyif aldılar, doğayı tanıdılar, birbirleriyle kaynaştılar, farklı bir kent görmenin heyecanını
yaşadılar.
Bodrum’da herkes kendi beğenisine göre dağıldı. Kimi dünyaca ünlü Bodrum Kalesi’ndeki
Sualtı arkeoloji Müzesini gezdi.Kimi Bodrum caddelerinde dolaştı.
Kimi de Bitez’in ünlü dondurmalarında denedi.
Halikarnas Balıkçısı’nın “Yokuşbaşına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki
sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını Bodrum’da bırakıp
gittiler” sözünü anımsayarak, Bodrum’u geride bırakıp, Kuşadası’na döndük.