Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biri olan Büyük Menderes Deltası, İon uygarlığının en güzel antik kentleri ve otantik köylerinin yer aldığı Dilek Yarımadasının güneyinde yoğun yağmur altında bir etkinlik gerçekleştirdik. Sabah erken saatlerde Güllübahçe Turunçlar kahvelerinde kahvaltımızı yaptık.
Tuzburgazı – Eskidoğanbey arasındaki etkinlikte, hava muhalefeti olsa da “Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır” sözünü esas alıp, yağmurluklarımızı çekerek yürüyüşümüzü tamamladık. Yürüyüşün sonunda Arnavut kaldırımlı dar sokakları, Rum ve Türk mimarisinin en güzel örnekleri olan taş evleriyle ünlü Eskidoğanbey köyüne geldik.
1800’lü yıllarda padişah fermanıyla adalardan bölgeye getirilip yerleştirilen Rumların, Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi ile kendi vatanlarına gönderildiği, onların yerine Balkan Ülkeleri’nden getirilen Türklerin yerleştirildiği otantik köyün doğayla barışık mimarisini inceledik. Nice dramların, yazılmayan hikayelerin geçtiği Eskidoğanbey’in geçmişini, yaşlı yöre insanlarından dinledik. Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’ne ait olan, işletmeciliğini Kuşadası Belediyesi’nin yaptığı Ziyaretçi Tanıtım Merkezi’ne geldik.
Toplantı salonunda merkezin sorumlusu Nevzat CANKURT tarafından, Milli Parkın doğal ve kültürel değerleri hakkında bir sunum gerçekleştirildi. ZTM’nin diğer salonları gezilerek, buradaki tahnitler ve milli park hakkında bilgi alındı. İon uygarlığının en önemli kenti Milet aşırı yağmur nedeniyle gezilemedi.
Bunun yerine Milet müzesinde incelemeler yapıldı. Üyelerimizden profesyonel turist rehberi Yeşim CİNBAŞ tarafından Milet antik kenti ve bölgede yaşayan doğa filozofları anlatıldı.Yemek için geldiğimiz Karina’da, yoğun yağmur ve Lodos fırtınası nedeniyle deniz kıyısına oturamadık.
Karina restoranın lezzetli balıklarını yedikten sonra, çaylarımızı Tuzburgazı köyünde içerek, Kuşadası’na geri döndük. Yoğun yağmur ve olumsuz hava koşulları olmasına rağmen bir etkinlik gerçekleştirdik. Bu etkinlik nedeniyle yerel insanlar ekonomilerine katkı sağladı. Katılımcılarda bundan çok mutlu oldu. Bu etkinlik Kuşadası, Söke ve Didim arasındaki doğal ve kültürel zenginliklerin, yılın 12 ayında her türlü iklim koşullarında gezilebileceğini de göstermiş oldu.