BAFA EKOTURİZM PARKURUNUN SON ETABINDA;
LATMOS’LU SANATÇILARIN BİNLERCE YIL ÖNCE BEŞPARMAK DAĞLARI’NIN
KAYALARINA ÇİZDİKLERİ TARİH ÖNCESİ RESİMLERİ TANITTIK
Bafa Gölü kıyısındaki doğal ve kültürel değerleri tanıtmak, korunmalarını sağlamak
ve göl kıyısında yaşayan yöre insanının ekonomik ve sosyal anlamda gelişmelerine
katkı yapmak amacıyla düşünülen Serçin-Kapıkırı-Gölyaka Ekoturizm Parkurunun
son etabı için, Gölyaka Köyü’nün komşusu Karahayıt Köyü’ne gittik.
Balı, zeytini ve zeytinyağı meşhur olan Latmos Dağları’nın güneyindeki bu şirin köyden,
günümüzden 7000 yıl önce bu dağların kayalarına çizimleyen Latmos’lu sanatçıların eserlerini
görmek için tırmanmaya başladık.
Kendine özgün bitki çeşitliliği ve benzersiz coğrafyasıyla, Ege Bölgesi’nin ender
yerlerinden biri olan Beşparmak Dağları’nın güneyindeki parkurda yürüyenler büyük keyif aldı.
Uzun yıllardır suya hasret kalan Beşparmak Dağları’nda, bu yıl yağan yoğun
yağmurlarla birlikte, yukarıdan gelen suların bir çok küçük şelaleler oluşturduğunu gördük.
Beşparmak Dağları’ndaki yerleşim alanlarında yaşayan yöre sakinlerinin, en önemli
geçim kaynaklarından birini oluşturan zeytin ağaçlarının yanından geçerken,
bu zeytinleri toplayanların çektikleri çileleri düşündük. Kahvaltıda yediğimiz zeytinin ve
yemeğimize koyduğumuz yağın soframıza gelene kadar, ne badireler atlattığını ve
onların toplanması için ne emekler verildiğini, dağların zorlu tepelerine çıkarken hissettik.
Beşparmak Dağları’nın vahşi coğrafyasını izleyerek, dinlendik.
Binlerce yıldır bu dağlarda yaşayan uygarlıklardan günümüze kadar ulaşan buluntuları inceledik.
Tarih öncesi resimlerin bulunduğu Balıktaş kaya levhasına geldik.
Yığıntı kayaların arasında oluşan bir mağaranın kaya duvarlarına çizilen resimlerin,
binlerce yıl öncesine ait olduğunu söyledik.
Latmos’lu sanatçıların günümüze kadar ulaşan eserlerini herkes hayranlıkla inceledi.
EKODOSD Onursal üyesi olan Berlin Alman Arkeoloji Entitüsü’nde görevli olan
Dr. Anneliese Peschlow’un, 20 yılı aşkın süredir Türkiye’nin batı kıyısında bulunan
dağlık bölgenin(Beşparmak dağları), en erken dönemden Osmanlı’ya kadar olan
yerleşim geçmişinin incelenmesine büyük katkı yaptığını ve 1994 yılında tespit ettiği
tarih öncesi kaya resimlerinin tüm dünyaya tanıtılmasını sağladığını söyledik.
Kaya resimlerinin hemen hemen hepsinin kırmızı renkte boyayla, doğrudan
kaya yüzeyine çizildiğini anlattık. Tüm Latmos Dağı’ndaki resimlerde tek bir resimin,
Balıktaş kaya levhası resimlerinde, kırmızı ile birlikte sarı renk kullanıldığını gösterdik.
Bu boyaların, Latmos bölgesinde bulunan demiroksit ve hematitten elde edildiğini
ve toz haline getirildikten sonra bağlayıcı işlevi gören bir sıvı ile karıştırıldığını
ve parmakla ya da başka bir gereçle kaya yüzeyine uygulandığını söyledik.
Beşparmak Dağları’nın vahşi coğrafyasını çevreleyen kayalıkların yüzeyine
çizilen prehistorik resimlerin ana konusunun, daha önce Türkiye’nin başka
yerlerinde bulunan prehistorik resimlerden farklı olarak “insan” olduğunu söyledik.
Peschlow’un tespitlerinde; İnsan figürlerinin resmedilmesinde belirli bir şema uygulanmıştır.
Erkek bir “çöp adam” biçiminde, daima cepheden, az sayıda istisna dışında çıplak,
kolları uzun ve genillikle dirsekten açı yaparak yukarı kaldırılmış ve bazı örneklerde avucunu,
üç ya da beş parmağı görünecek şekilde açmış halde betimlenmiştir.
Bacaklar hemen hemen her zaman kalın ve iki yana açılmış haldedir.
Kadınlar daima profilden, vücudun üst kısmı genellikle uzun, bazen
ağırlığın arkaya vermiş halde resmedilmiş, göğüsleri ayrıca belirtilmiştir.
.Kadın figürlerinin en belirgin özelliği son derece
dolgun kalçalarıdır. Kalçalar yuvarlak, oval, üçgen ya da trapez formlu olmak üzere
çeşitli biçimlerde resmedilmiş ve bazı örneklerde ayrıca bezenmiştir.
Bu bezemeler bir dövmeden çok, dokuma desenini andıran motiflerinden dolayı,
kadınların giydiği bir etek ya da önlüğe ait olmalıdır.
Bunun yanısıra bezemeler, işaretler ve semboller ve ayrıca el ve ayak baskıları da
görülmektedir.Kaya resimlerinin bulunduğu yerlerde olasılıkla ilkbahar
şenlikleri veya düğün törenleri kutlanmış, ya da gençlerin, özellikle de genç kızların,
ergenlerin dünyasına adım atışlarıyla ilgili belirli geçiş ritüelleri düzenlenmiştir.
Bu olaylar kaya yüzlerine betimlenen resimlerle ölümsüzleştirilmiş olmalıdır.
Balıktaş kaya levhasında bulunan resimlerden sonra, diğer mağaradaki resimleri incelemek için,
Balıktaş Kaya Odasına doğru hareket ettik.Balıktaş kaya odasının tavanında bulunan
resimlerin farklı olduğunu gördük. Bezemeler, işaretler, semboller ve ayrıca el ve ayak
baskılarını inceledik.
Baharın tüm güzelliklerinin içinde, Beşparmak Dağları’nın gökten yağmış gibi duran
kayalıklarını izleyerek dönüşe geçtik.
Karahayıt Köyü’nün kahvesinde sıcak çayları yudumladık. Köylülerin ürettikleri ballardan alarak,
ekonomik katkıda bulunduk.
“Neden bu dağa çıkıyorsunuz, ne var orada” diyen, Karahayıt’lı meraklı yöre
sakinlerine neden geldiğimizi anlattık.
Karahayıt Köyü’nü arkada bırakarak, Latmos’un tüm güzelliklerini sergileyen
ikinci parkura girdik. Doğada baharın gelmesiyle birlikte kedirgen toplayan çocukların
“sizinle fotoğraf çektirmek istiyoruz” isteklerini kırmadık.
Benzersiz doğal ve kültürel güzelliklerle dolu Beşparmak Dağları’nın her yanında,
binlerce yıllık tarihin izlerini gördük.
Yıllardır bu dağlarda yaşayan insanların “Ayaklarıma kara sular indi, dizlerimde
derman kalmadı, romatizmalarım azdı” diyenlere önerdikleri, “koca karya” ilaçlarının
köylerde hala kullanıldığını anlattık.
Pazarlarda şifa niyetine satılan ve kaynatılarak içilen Beşparmak Dağları’nın özgün bitkisi
Kargan denilen karabaş otlarının, baharın gelmesiyle birlikte doğayı mor renklere
bürümüş olduğunu gördük.
1960’lı yıllara kadar, tepelerinde Anadolu Parslarının gezdiği Beşparmak kayalarından,
hayallerinde değişik figürler yaratanlar, bazı kayaları da kırılmış yumurta kabuğuna benzettiler.
Doğasıyla, tarihiyle, acı-tatlı hatıralarıyla, mitolojik öyküleriyle, binlerce yıl öncesinde
Ege denizi’nin önemli bir körfezi olan Bafa Gölü’nün harika manzarasını yüzlerce metre
yukarıdan izlemenin keyfini yaşadık.
Parkurumuzun üzerindeki son mağara olan Kerdemelik’teki resimleri incelemek için,
sırayla dar deliğinden kendimizi aşağıya bıraktık.
Kerdemelik Mağarası’nın içine girenler, akan küçük derenin üzerindeki kayalarda
gördükleri resimler karşısında büyülendiler.
Yıllardır taş olarak algılanan, birçoklarının yurt dışına kaçırıldığı, yabancı ülke
müzelerinde içimiz sızlayarak izlediğimiz tarihi eserlerimize, insanlık miraslarına
sahip çıkılması için, duyarlılık gösterilmesi ve farkındalık yaratılmasına çalışmaktayız.
Çünkü korunmaya muhtaç çok eserlerimiz var.
Bafa Gölü’nün muhteşem panoramik görüntüsünü doğal manzara izleme terasından
izlediğimizde, insanlık tarihinin binlerce yıldır bu coğrafyada neden var olduğunu anladık.
Beşparmak Dağları’nın güneyinde, Bafa Gölü’nün yanı başında yer alan küçük bir tepede
kurulu otantik şirin evlerin olduğu Gölyaka Köyü’ne geldik.
Gölyaka’lı köylü kadınların yaptığı böreklerden, yoğurtlardan, yöreye özgün
otlardan yapılan yemekleri afiyetle yedik.
Cümbüşüyle, sazıyla, sözüyle Beşparmak Dağları’nın tek yerel halk ozanı
Mehmet AKGÜN’ün yanık sesinden, gün ışığına çıkmamış Ege türkülerini dinledik.
“Ege olurda zeybek olmaz mı” diyenler, pistte hünerlerini gösterdiler.
Doğa yürüyüşlerini düzenlerken hedefimiz, belirtilen noktaya erken varmak,
en yükseğe tırmanmak, en uzağa gitmek, riskli maceralara atılmak değildir.
Tam aksine yaptığımız etkinliklerde birbirimizi tanımak, paylaşmak ve
dayanışma içinde bulunarak birbirimize yardımcı olmaktır. Yaşadığımız kentin
dışında farklı bir dünya olduğunu ve farklılıkları yerinde görerek, izleyerek,
araştırarak, inceleyerek ve bunları yaparken de koruma - kullanma dengesi gözeterek,
Anadolunun en önemli uygarlıklarının geçtiği bu topraklarda, bizlere kadar ulaşan
doğal ve kültürel kaynakları yerinde görerek, onların korunmaları için farkındalık
yaratmaya çalışıyoruz.