Bir zamanların küçük sahil kasabasıyken, Türkiye’nin en önemli turizm kentlerinden biri haline gelen Bodrum’un, hızla devam eden yapılaşmasının kentten taşıp, büyük bir hızla yarımadaya yayılarak devam ettiğini gördük bugün. Her yıl geleneksel olarak mutlaka geldiğimiz Bodrum’da “Şu Bodrum’un dağlarında ceylanlar dolaşır” türküsünün yakıldığı dönemdeki coğrafyadan eser kalmamışsa da, doğal olarak kalabilmiş ender yerlerinden biri olan Girelbelen’i keşfetmek için yola çıktık.
“Eski köye yeni adet getirmişler” deyimindeki gibi, Bodrum’un doğa içinde kalabilmiş ender köylerinden biri olan Dağbelen’in de keşfedilerek, ilginç yapılaşmalarla o eski köy özelliğinden çıkmaya başladığını gördük.Osmanlı Döneminden kalan tarihi çeşmelerini mavi-beyaza boyayarak tertemiz bir görüntü kazandırdıklarını sansalar da, gerçek tarihin boyanın altında yattığını farkettik.
Dağbelenlilerin eski yıllarda yaşadığı Girelbelen’i görmek için yola çıktık.
Bodrum’un, yapılaşmalardan kendini kurtarabilmiş doğal alanlarından biri olan Girel coğrafyasının bitki zenginliği içinde yürüdük.Girelbelen’in bakir doğasında bulunan pırnal meşesi ve menengiç gibi tarihe tanıklık eden asırlık ağaçların hepsinin “Anıt Ağaç” statüsü taşıdığını gördük. Bu ağaçların başına bir şey gelmeden Bodrum’luların mutlaka bunları tescil ettireceklerini umuyoruz.
Bodrum Yarımadasının her köşesinde, eski uygarlıklardan kalan mirasları görmek mümkün. Girelbelen yolundaki tabelası olmayan ancak muhtemelen bir tapınak olduğunu tahmin ettiğimiz antik alanda bunlardan bir tanesi. Maalesef her yer de olduğu gibi definecilerin burada da çalışmalar yaptığını gördük.
Burada yaşayan insanların en önemli ihtiyaçları olan suyun depolandığı sarnıçları inceledik.
Her tarafının yapılaşmalarla dolduğu Bodrum yarımadasında, çamlarla çevrili bakir bir coğrafyanın tam orta yerinde, yukarıdan denizi gören harika bir manzaranın olduğu dik bir vadiye kurulmuş eski Girelbelen köyüne geldik.
Birçok evin harabeye döndüğü Girelbelen’de yaşamın olduğu dönemleri düşündük. Bu ocaklarda ne yemekler piştiğini, bu pencerelerde ne yürekler yandığını bilebilmek çok zor. Girel’de yaşanan ve yazılmayan, dramlarla ve sevinçlerle geçen pek çok hikayenin kahramanlarından bugün hayatta olanlar Dağbelen’de oturuyor. Umarız bunları birileri yazıya geçirir.
Bugün Bodrum’da yapılan pek çok milyon dolarlık evin mimarisinin, Girelbelen’den esinlendiğini tahmin ediyoruz. Evlerin yapılış şekline ve kullanıldığı malzemelere baktığımızda, çok daha ilginç detayların olduğunu gördük. Hiçbir yerde karşılaşmadığımız bir detay çok ilgimizi çekti. Evlerin damını tutan ağaçların üstüne kargıların sıralandığını, kargıların üzerine deniz çayırları olarak bilinen eriştelerin yerleştirildiğini ve onun üzerine toprakla kaplandığını gördük. Dağ başında bakir bir coğrafya da bulunan Girelbelen’e en yakın yer Yalıkavak beldesidir. Evlerin yapımında kullanılan eriştelerin muhtemelen Yalıkavak kıyılarından getirildiğini tahmin etmekteyiz. Yolu olmayan sadece patikayla gidilebilen bu köye, Yalıkavak’tan gelen bu malzemelerin eşek ya da develerle çekildiğini düşünmekteyiz.
Bodrum’luların, Girelbelen’le ilgili mutlaka pek çok projeleri vardır. Burayı tekrar yaşanabilecek bir hale getirecek projelerinde, umarız bu harika doğaya dozerleri sokarak yol açıp restore etmezler. Aynı eski Girellilerin yaptığı gibi yaparlar, patikalardan eşeklerle, atlarla malzemeleri taşıyıp, Girelbelen’i tekrar yaşam alanı haline getirip, korunmasını sağlayarak turizme kazandırırlar.
Yolu olmayan, sadece patikadan yaya ya da eşekle gidilebilen Girelbelen bu şekliyle turizmde daha ilgi çekici bir yer haline gelebilir.
Bugün Dağbelen’de oturan eski Girelli olan bir baba ve oğlunun atölyelerinde bir çekiç ve bir keskiyle ağaca nasıl şekil verdiklerini, bir heykeltraş titizliğiyle neler yarattıklarını hayranlıkla izledik. Doğanın içindeki canlıların birbirleriyle olan mücadelelerini, mitolojik hikayeleri yekpare bir biçimde ağaç üzerine nasıl oyduklarını gördük. Yaptıkları eserlerden satın aldık.
Yeni sezona hazırlanan Bodrum’un sokaklarında tur attık. Dükkanlarını, yollarını, temizliğini inceledik. Her yerde olduğu gibi insanların dolaştığı sokaklara giren araçlar ve motorlar haricinde her şey çok güzeldi.
Bodrumluların kentlerine sahip çıktıklarını, kentlilik bilincinin daha da yükseldiğini gördük.
Bodrum’un dünyaca ünlü kalesini ve sualtı arkeoloji müzesini, Zeki Müren müzesini gezdik, yemeklerimiz yedik, kahvelerimizi içtik.
Usta yazarlarımızdan Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrum hakkındaki “ Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin. Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını Bodrum’da bırakıp gittiler.” Sözlerini okuduktan sonra, “Çeşme-Bodrum yokken, Kuşadası vardı” sözü aklımıza geldi.
Sonra da iki kentin özelliklerini ve güzelliklerini karşılaştırarak, Kuşadası’na doğru yola çıktık.