“Doğduğun değil, doyduğun yere bakacaksın. Bakmak yeterli değil, ona sahip çıkacaksın” diyen Abdullah KOÇARLI, Milas’ın Selimiye beldesinde doğmuş. Bugün 82 yaşında. Küçük yaşta kaybettiği annesinin ardından babası başka bir kadınla evlenmiş. Üvey annesinin hakaretlerine ve dayaklarına dayanamayınca bir gün Karadeveci otobüsüyle İzmir’in yolunu tutmuş. Küçücük bir beldeden Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birine geldiğinde çok şaşırmış. Nereye gideceğini bilmeyen Koçarlı, kalabalığın arkasına takıldığında kendini İzmir Enternasyonal Fuarın içinde bulmuş. Gidecek bir yeri ve tanıdık bir kimsesi olmadığından fuarın çimleri üzerinde yatıp kalkmış. Fuarda gösteri yapan tel cambazları ve sihirbazların olduğu çadır çok ilgisini çekmiş. Dönemin parasıyla 15 kuruş yevmiyeyle orada çalışmaya başlamış. Para yetmeyince fuar bitiminde başka çadırda iş bularak çalışmaya başlamış.
Bir gün dönemin ünlü cambazlarından Çukur lakaplı Muammer YANKI’yla tanışmış. “Seninle bir dakika” şarkısıyla yıldızı parlayan Semiha YANKI’nın babası olan Çukur Muammer’le birlikte Türkiye’yi dolaşmışlar. “ aklımın ucundan geçmezdi ama tellerin üzerinde cambaz olduğumu gördüm bir gün. Cambazlık yaptığım süre içinde bir kere düştüm. Semiha küçük olduğundan ona ben bakardım. Abisi Metin çok iyi bir cambazdı. Bir gün düştü ve rahmetli oldu. Hepimiz çok üzüldük. Semiha’da daha sonra ayrıldı şarkıcılığa başladı. Bir kere İzmir’e geldiğinde beni yanına çağırttı. Bir daha ne ben gittim ne de o geldi. Ne ben onların olduğu yeri, ne de onlar benim olduğum yeri bilirler.” Dedi.
Semiha YANKI’nın ailesiyle tüm Türkiye’ye dolaşan Abdullah KOÇARLI, askerliği bittikten sonra Adana’ya yerleşir. Adana’da bir cambaz grubu olan Cihan AKIN Akrobat Köpekler grubunda çalışmaya başlar. Grupla birlikte Kuveyt’te de gösterilerde bulunur. Tel cambazlığının yanında, sihirbazlık da yapan Abdullah KOÇARLI, en önemli numarası olan elinde elektrikle lamba yakma sahnesinde, ters akıma kapılarak çarpılır ve cambazlığı da, sihirbazlığı da bırakır.
Hayat onu 1965 yılında kendi memleketinin yakınında bulunan Bafa Gölü’nün kıyısına getirir. O yıllarda Bafa kıyısında tek restoran olan Canlı Balık’ta çalışmaya başlar. Ülkede yeni başlayan turizm hareketiyle birlikte yabancılar Bafa Gölü’nü keşfetmeye başlar. Birçok yabancı turist karavanla, eski wolkswagen arabalarla gelerek Bafa’nın kıyısında kamp yapar. Bafa Gölü o zamanlar pırıl pırıl ve herkes gölde yüzer. Gelen turistler “Dünyada böyle bir yer yok” der.
Birçok hippi sırt çantalarıyla gelerek Bafa’nın zeytinlikleri altında çadır kururlar. Abdullah Koçarlı’yı ara sıra yaptığı sihirbazlık numaraları yüzünden yabancılar çok sever. Hatta Bodrum’a gezmeye gittiklerinde onu da yanlarında götürürler. Ancak işler kaldığından sahibi işten çıkarır. O da gazinonun karşısına derme çatma küçük bir çardak yapar. Bir çimento kağıdının üstüne “Sihirbazın Yeri” diye yazar ve turistlere bira, gazoz, balık-ekmek satmaya başlar. Gelen müşterilere sihirbazlık numarası yaptığından, gazinonun müşterileri de onun büfesine gitmeye başlar. Bu duruma sinirlenen gazinonun sahibi, KOÇARLI’nın büfesini, silahıyla delik-deşik eder. KOÇARLI bu durum karşısında “bize burada ekmek yok” diyerek orayı terk eder ve gölün karşısındaki Serçin Köyü’ne gelir.
Artık gölün kıyısından Büyük Menderes’in kıyısına gelmiştir. Serçin köyü muhtarı tarafından bugün kaldığı yer kendisine verilir. Parası olmadığı için dağdan topladığı taşlarla 6 metrekarelik bir oda yapar.
Bulunduğu arazide hiç ağaç olmadığını görür. Evinin etrafına ağaçlar diker. Kıraç kayalık bir bölge olan Serçin’in bu bölgesinde fıstık çamı, zeytin, badem, nar, iğde, incir, şeftali, kayısı, karaağaç, kara selvi, zakkum, dut, ayva, asma diken KOÇARLI, içindeki doğa sevgisini bu şekilde yansıtır.
1978 yılına kadar avlanma hakkı bir ailede olan Bafa Gölü kamulaştırılmış ve Serçin’de bir kooperatif kurulmuştur. Koçarlı, kurulan kooperatifin Dalyan tesislerinde bir süre çalışır. Yeterli kazanç elde edemeyince orayı da bırakır.
Robinson hayatı yaşayan KOÇARLI, aynı zamanda kendi yiyeceği tüm sebzeyi de evinin önünde yetiştirir.
82 yaşında olmasına rağmen “eski cambazız biz, ölünceye kadar buna bineceğim” diyerek, en yakın yerleşim olan Serçin Köyü’ne bisikletiyle sabahları bakkaldan ekmek almaya ve öğleden sonra kahve içip sohbet etmeye gitmektedir.
Üzerinden elektrik telleri geçmesine rağmen o 41 yıldır elektriksiz yaşamaktadır.
Günümüzde dekor olarak kullanılan gaz lambasını o ihtiyaç olduğu için kullanıyor.
Elektrik olmayınca, buzdolabı da yok. Buzdolabı olmadığı için, yaz aylarında yemek yapamıyor. Çünkü yemek çabuk bozuluyor. Genellikle yaz aylarında çay, zeytin, kavun, karpuzla yaşamını idare ediyor.
Televizyon hiç seyredemiyor. Yıllardır yanında konuşabileceği, dertlerini anlatabileceği, sevinçlerini paylaşabileceği bir kimse de yok. Tek lüksü küçük pilli bir radyosu var. O da yağmurlu havalarda parazit yaptığından bir telle anten yaparak, haberleri ve türküleri dinliyor ve akşam erkenden yatıyor.
Yaz aylarında sıcaklar başladığında geceleri evin karşısında bulunan Büyük Menderes Nehri’nin yanında kurduğu çardak üzerinde yatıyor. Engerek yılanı ve akrep çok olduğundan “ne ben onlara zarar vereyim, ne de onlar bana versin” diyerek, doğanın dengesini bozmak istemiyor.
Zamanında çok şiir de yazdım diyen Koçarlı’nın en sevdiği şiirlerinden bir tanesi;
“Bir yanda aç, bir yanda saz,
Bir yanda içki, bir yanda namaz,
Bu dünyayı anlayamadım bir türlü,
Anlayan varsa gelsin yanıma biraz.”
1950’li yılların tel cambazı ve sihirbazı olan Abdullah KOÇARLI, kendisini çılgınca alkışlayan kalabalıklardan uzaklaşarak, ömrünün büyük bir bölümünü Bafa Gölü ve Büyük Menderes Nehri’nin kıyısında tek başına doğayla iç içe yaşamını sürdürmeye devam ediyor.
Teknolojinin her türlü olanaklarından uzak ve onurlu bir şekilde yaşamını sürdüren Abdullah Koçarlı, evinin çatısını tutan kalasın kırılma sorunu vardı. Serçin’li duyarlı bir vatandaş kalas yardımında bulunmuş ve şimdilik tehlikenin kalmadığını söylüyor.
3 ayda bir verilen 425 TL. Yaşlılık aylığıyla kimseye muhtaç olmadan yaşıyor. “Elektrik parası vermem, su parası vermem geçinip gidiyoruz işte” diyen KOÇARLI, hem Bafa Gölü’nün hem Menderesin eski halini bilen ve özellikle menderesteki değişimleri günü gününe izleyen belki de tek kişi. “Ben 50 yıl önce Bafa Gölü’ne geldiğimde pırıl pırıldı. Biz zaten göl demezdik, deniz derdik. Sonradan öğrendim burası zaten önceden denizmiş. Bafa Gölü’nden kovayla su doldurur içerdik. Biraz yavandı ama temizdi. Ben eskiden Mendereste yıkanırdım. Şimdiyse hem Bafa’dan hem menderesten elimi yıkamaya korkarım.”
Menderes neden kirlendi diye sorulduğunda “ Bunu bana sormayın, yanındayım ama ben kirletmedim. Burası menderesin sonu, başına doğru gidin neden kirlendiğini orada görün” dedi.
Karakaya Kaya Resimleri Şenliğinde bizi kırmayarak, 1965 yılından beri yapmadığı sihirbazlık deneyimlerinden bir gösteri gerçekleştirmişti.
Tekrar 50 yıl öncesinde olduğu gibi heyecan içinde, numaralarını seyircilere göstermiş, şenliklere renk katmış ve alkışları almıştı.
“Cambazlık yaptım, sihirbazlık yaptım, herkesin falına baktım. Bir kendi falıma bakamadım. Hayat oradan oraya sürükleyip durdu beni. En sonunda suyun kenarına geldim. Yaşamım suyun kenarında geçti. Ben buranın güzelliklerini de gördüm. İçtiğim, yıkandığım sular ne hale geldi, bizden sonrakiler daha ne görürler bilmem artık.”
Her işini kendi yapan Abdullah Koçarlı “Zeytinyağından başka yağ kullanmam, çamaşırlarımı zeytinyağlı sabunla yıkarım, kendimi de bu sabunla yıkarım” diyerek, ihtiyarlığın delikanlılık tarifini de verdi.
Ömrünün büyük bir bölümünü Bafa ve Menderes kıyısında modern yaşamın tüm olanaklarından uzak bir şekilde geçirmiş Abdullah Koçarlı. Ancak modern yaşamın tüm olanaklarından faydalanan bugünün gençlerinin hiç göremediği ve tatmadığı güzellikleri görmüş. Onların belki de hiçbir zaman yaşamayacağı şekilde, Bafa’nın suyundan içmiş, menderesin suyunda yıkanmış…