Kuşadası’nın hızlı yaz temposundan bunalan üyelerimize, hızı yavaşlayan kış günlerinde doğayla buluşturmaya, doğanın güzelliklerinin içinde yaşatmaya ve doğal zenginliklerimize sahip çıkmaya teşvik ediyoruz.Doğayla bütünleşmek, güzelliklerini görmek, tertemiz oksijen solumak için bu hafta Vişneli’den çıkıp, Nif Dağı’nın eteklerinden Kurudere’ye indik.Çam ve meşe ormanlarının içinden geçip, Nif Çayı’nın döküldüğü muhteşem vadinin manzarasını izleyerek yürüdük.
Endemik bitki türleri açısından, Avrupa’nın tüm ülkelerinden daha zengin olan ülkemizin her yöresinde farklı bitki türleri yetişmektedir. Her gittiğimiz bölgenin florası hakkında bilgi vererek, özellikle endemik türleri tanıtmaya gayret gösteriyoruz. Son yıllarda artan biyokaçakçılık ile ilgili neler yapılması gerektiği konusunda üyelerimizi bilgilendiriyoruz.
Doğanın zorluklarıyla nasıl mücadele edileceğini, sağlıklı ve güvenli bir şekilde nasıl hareket edileceğini gösteriyoruz.
Nif Vadisinin vahşi kayalıklarında oluşan mağaraların muhteşem güzelliklerini inceledik. Geçmiş dönemlerde hem insanlar hem de vahşi hayvanlar tarafından kullanılan bu mağaraların, günümüzde artık sadece keçilerin sığınağı olmuş durumda olduğunu gördük.
1955 yılında yayınlanan bir gazete haberinde, bu bölgede 2 kaplanın (Anadolu Parsı) etrafa dehşet saçtığını yazıyor. Biri erkek diğeri dişi olan kaplanların, Kızılüzüm köyüne ait sürüleri tecavüz ettikleri, çoban köpeklerini parçaladıkları ve sürülerinin otlatmasına mani oldukları belirtiliyor. Bunun üzerine köylüler kaplanların imhası için Kuşadası’ndan meşhur kaplan avcısı Hüseyin AKÇAY’ı ücret karşılığında köye getirirler. Bölgede araştırmalar yapan kaplan avcısı, meşhur fakını kurarak beklemeye başlar.
Fakı kurduğu alanda kimsenin dolaşmamasını söyleyerek, köyün ağasına bir teklifte bulunur. “Bir tarihte yakaladığım bir kaplan yavrusunu 100 lira bedel mukabilinde Fuar Müdürlüğü’ne vermiştim. Bu kaplan ölmüş. Fuar kaplansız kalmıştır. Burada yakalayacağım kaplanı size vermeyeceğim, öldürtmeyeceğim. Fuar Müdürlüğü’ne teslim edip bahşişimi alacağım.” Diyen kaplan avcısı “Vazife tehlikelidir. Her an ölümle karşı karşıyayım. Şayet parçalanırsam ruhuma her sene mevlit okutulmasını köylü kardeşlerimden rica ederim. Kurduğum faklar tehlikelidir, etrafında dolaşmayın. Faka basacak kaplanların korkunç sedalarından ürkmeyin. Bana yardımcı olarak köyünüzün cesur delikanlılarından ikisini yanıma verin. Allah yardımcımız olsun.” Der.
Ege’nin kıyı kesimlerinde Kuşadası’nda, Selçuk’ta, Söke’de, Beşparmak Dağları’nda, Milas bölgesinde buna benzer birçok hikayeler bulunmaktadır. Bu hikayelerin gösterdiği de, daha 50-60 yıl öncesine kadar Anadolu Parsının bu bölgelerde ne kadar çok olduğu gerçeğidir. Bu özel avcıların onlarca parsı avladıkları ve soyunun tükenmesine neden oldukları bilinmektedir. Gerçek olan da artık bu harika hayvanın kalmadığıdır. Ancak belki de bir gün bu alanların birinde çıkabilir umuduyla, bu hayvanın yaşadığı bakir alanların korunması için, farkındalık ve duyarlılık çalışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz.
Yürüyüşümüzün bitiminde, Nazarköy olarak bilinen Kurudere’ye geldik. Nazar boncuğu piyasasının üretim merkezi olan Kurudere’nin, ekoturizmde örnek bir köy modeli yaratmaya çalıştıklarını gördük.
Nazarköylüler, bir yandan yüksek ısıdaki fırınların önünde terleyerek üretim yapmaya çalışırken, bir yandan da ucuz ithal edilen ürünlere karşı mücadelelerini sürdürmekteler. Ürettikleri nazar boncuğu sayesinde de köylerine gelen konukların ekonomilerine büyük katkı yaptığını söylemekteler.
Bir yandan geleneksel olarak ürettikleri ürünleri satarlarken, bir yandan da gastronomi üzerine kendilerini geliştirmeye çalıştıklarını gördük. Ekoturizmin geliştiği bu tür yerlerin bozulmaması için, her şeyin geleneksel ve yöresel olarak özgünlüğünü koruması çok önemlidir. Umarız onlarda buna çok dikkat ederler.
Nazarköy’den sonra, Karabel Hitit kayasında bulunan, M.Ö. 13. yy. da Hitit İmparatorluğuna bağlı olarak Batı Anadolu'da var olan Mira Ülkesinin Kralı Tarkasnawa'nın büyük babası Kupanta Kurunta’ya ait olduğu söylenen meşhur Hitit kabartmasını inceledik.
Doğal ve kültürel zenginliklerimize sahip çıkmak için, farkındalık yaratmaya ve duyarlı insan sayısını artırmaya devam edeceğiz.