Bir doğa harikası olan Koçak Kanyonu’na inmek için, Aydın’da kestanenin en çok çıktığı yerlerden biri olan Eğrikavak Köyü’ne geldik. Her yıl geldiğimiz köyde bizleri sürekli karşılayan Kore Gazisi amcayı sağlıklı bir şekilde görünce çok sevindik. Her yıl olduğu gibi “Benim fotoğraflarımı internete koyun, ben oradan bakarım” diyen gazi amcayı kırmadık.
Hemen her evde çiçekler bulunan Eğrikavak Köyü’nden çıkarak yürüyüşümüze başladık.
5 saat süren yürüyüşün bir bölümünü stabilize bir yoldan giderek, Koçak Kanyonu’nu yüzlerce metre yukarıdan izleyerek yürüdük.
Stabilize yolun sonunda Sonbaharın renk armonisi görülmeye başlandı.
Koca çınarların dökülen yapraklarının üzerinde yürüyüp, yağmurlarla birlikte gelen suların içinden geçtik.
Bir ressamın tablosu gibi duran harika renkli kestane ağaçlarının altında düşen kestanelerden yedik.
Eğrikavak köylülerinin yazın kullandığı yayla evlerini inceledik.
Kestane ağaçlarının içinden geçerek, kekiklerin ve yabani nanelerin müthiş kokularını içimize çekerek aşağı doğru inişe geçtik.Vadinin nemli havasıyla birlikte, harika renkleriyle karşımıza çıkan sıklamenleri izleyerek, görüntüledik.
Su yataklarını saran sarmaşıkların içinden Koçak Çayı’na doğru inişe geçtik.
Koçak Kanyonu’nun vahşi coğrafyasında, kuş sesleri arasında Akdeniz Bitki Örtüsünün en güzel örnekleriyle karşılaştık.
Koçak Kanyonu’nun içindeki derin vadinin her iki yanında zengin bitki topluluklarının yoğunlaştığını gördük. Ceviz, Kestane, Çınar, Meşe, Delice, Kocayemiş, Defne, Ayı Fındığı, Erguvan, Kuşburnu, Alıç, Akçakesme, Pırnal Meşesiyle birlikte pek çok ağaç ve bitki türünün birlikte yaşadığını gördük. Bu kadar çok sıklıkta sadece Milli Parkta görebildiğimiz büyük boyutlara ulaşan sandal ağaçlarının buradaki özgün klimadan etkilendiğini düşündük.
Kumanyalarımızı eski değirmen yatağında su kenarında yedik.
Ege’nin birçok yeri yağmurluyken, biz Koçak Kanyonu’nun özgün klimasında bahar gibi bir havada yürümenin mutluluğunu yaşadık. Köye çıktığımızda traktörün arkasında oturan meraklı köylü kadınların “deli misiniz siz, yağmurda, yaşta evde oturmak varken, ne işiniz var bu dağların başında. Yürümek neye yarıyor?” diye sordukları sorular karşısında gülerek onlarla sohbet ettik, fotoğraflar çektirdik. “Biz bu yaşımıza geldik, o çay yatağına hiç inmedik” dediklerinde “bir daha ki seferde birlikte inelim, bir görün bakalım orada neler var” diyerek vedalaştık.
Bizler sırtımızda çantalarımız, köylü kadınlar da bebekleriyle birlikte köyün içinde yürüyüp köy kahvesine vardık. Sıcak çaylarımızı yudumlarken yorgunluklarımızı attık.
Eğrikavak köylüleri ürettikleri ürünlerden her yıl olduğu gibi bizler için pazar kurdular. Üyelerimiz tarafından dağ incirleri, yayla kestaneleri, cevizler, kara kovan, kestane, çiçek, hayıt balları kapışılarak satın alındı. Bu tip etkinliklerin en önemli yararlarından birisi de, yapılan ticaretle yöre insanları ekonomik olarak desteklenerek, doğal alanlarına sahip çıkmaları ve korunması konusunda bilinçlenmeleridir.
Önceki yıllarda Koçak Kanyonu’nun Tabiat Parkı yapılarak korunma altına alınması için Orman ve Su İşleri Bakanlığı 4. Bölge Aydın Şube Müdürlüğü’ne başvurmuştuk. Aydın bölgesinde biyolojik çeşitlilik açısından çok önemli olan Koçak Kanyonu’nun bitki ve hayvan türlerinin yaşam alanları mutlaka koruma altına alınmalıdır. Burada yapılacak faaliyetler kontrollü ve kurallı olarak yapılması sağlanmalıdır. Yani koruma-kullanma dengesi gözetilerek yapılmalıdır. Alanın topoğrafik yapısı gereği derin uçurumların olması tarım alanlarının genişlemesini engellemiş durumdadır. Tabiat Parkı yapılması halinde hem alanın bütünsel olarak korunması sağlanacak, hem de belirli kurallarla yapılan faaliyetlerle yöre insanlarının ekonomilerine destek olunacaktır.
2500 yıl önce tarihin babası Heredot “Bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altı ve en güzel iklime sahip yöre” diye tanımladığı bu coğrafyanın zenginliklerini tanıtmak ve korumak zorundayız. Yoksa tarihte bir gün sadece Heredot’un o sözleri kalacaktır.