Beşparmak Dağları (Latmos)nda tarihe bir yolculuk gerçekleştirdik bu hafta. Türkiye’de doğal olarak yayılış gösteren fıstık çamı ormanlarının olduğu bölgeye gittik.
Yöre insanlarının en önemli geçim kaynağı olan fıstık çamlarına nasıl sahip çıktıklarını, nasıl koruduklarını, büyük zahmetlerle nasıl topladıklarını öğrendik.
Yaklaşık 20 metrelik ağaçlara hiçbir güvenlik önlemi olmadan tırmanarak, ağacın başındaki tüm kozalakları topladıklarını ve bu uğurda birçok can verdiklerini ve birçoğunun düşerek sakat kaldıklarını yöre insanlarından dinledik.
Tarihe tanıklık eden yüzlerce yıllık kestane ağaçlarını inceledik.
Çoban Endymion’dan bu yana Latmos’un bakir coğrafyasında özgür bir şekilde dolaşan karasığırları izledik.
Yüzlerce bitki çeşidinin olduğu Latmos’ta, baharla birlikte açan çiçekleri inceledik.
Beşparmak Dağları’nın hemen her bölgesinde görülen ve 1701-1850 salgın hastalıklar döneminde yaşamını yitiren göçebe Yörüklerin mezarlarından, Kudurgan Mezarlığı’nı inceledik. Mezar taşlarının yöre taşlarından ve kabaca yapıldıklarını hatta bazı mezarların boylarının 3 metreye yaklaştıklarını gördük.
Beşparmak Dağları’nın yöre taşlarından yapılan ve mimari yapısı hemen her bölgesinde aynı özelliği taşıyan taş evlerin, doğal dokuya uygun bir şekilde yapıldıklarını gördük.
Doğal yapı bozulmadan ve doğal kayalardan yararlanarak mimarisi geliştirilen Latmos’un taş evlerini ve taş duvarlarını inceledik.
İnsanı taş devrine götüren manzaraların olduğu muhteşem platoları dolaştık.
Latmos’un vahşi kayalıkları arasında gizlenmiş antik bir yerleşime geldik. Kazı çalışması yapılmadığından Antik Dönem adı henüz bilinmeyen ve Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescillenen Bağarcık Kalesi’ni inceledik.
Geniş bir alana yayılan yerleşmenin hem bir kale hem de bir yaşam alanı olarak kullanıldığını içindeki düzenli yapılardan gördük.
Bağarcık Yerleşmesi’nden aşağıya indiğimizde, halk arasında Dikilitaş denilen küçük bir kutsal alan olan Zeus Akraios Tapınağına gelerek inceleme yaptık.
Zeus Akraios Tapınağı’ndan biraz ilerisinde bulunan Kabaarmut’ta, Dr.Anneliese PESCHLOW’un tespit ettiği tarih öncesi kaya resimlerini inceledik. Bu bölgenin insanlar tarafından kesintisiz olarak 8000 yıldır yaşam alanı olarak kullanıldığını anladık.
Tapınağın görüş sahasında bulunan Anadolu Yağmur ve Hava Tanrısının tapım gördüğü Tekerlekdağ’dan bahsederken aniden gök gürlemeleri ve şimşeklerin çaktığını gördük. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında kaldık. “Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır” diyerek, her türlü önlemi almamıza rağmen ıslanmadık yerimiz kalmadı.
Yağmur altında ıslanmamız ilginç görüntüler de yarattı. Bağarcık Köyü’nde bir ailenin evine misafir olduk. Evin kadınları komşularından topladıkları ne kadar şalvar varsa yağmurda sırılsıklam ıslanan kentli kadınlara verdiler. Hayatlarında ilk kez şalvar giyen bayan üyelerimiz kuru bir giysiyle oturmanın mutluluğunu yaşadılar.
Bağarcık köylülerinin kazanda pişirdikleri kuru fasulyeleri, keçi etli bulgur pilavlarını, köy yoğurtlarını, turşularını, helvalarını bir çırpıda yiyip bitirdik.
Köyün en önemli geçim kaynağı olan bu yılın ürünlerinden künerleri ve balları kapışarak, köylülerin ekonomisine katkı yaptık.
Şalvarları geri teslim etmek şartıyla emaneten alarak, diğer köylülerin şaşkın bakışları arasında köyü terk ettik.
Latmos’un en eski yaşam alanlarının bulunduğu bölgede, maden ocaklarının olduğu yerleri dolaştık. Geri dönülmez tahribatlar yaratan ocakların doğayı ne hale getirdiğini gördük. 8000 yıldır devam eden insanlık miraslarını, Latmos’un benzersiz doğasını ve daha henüz keşfedilmeyen birçok zenginliği tehdit eden madenlerin durdurulmasını istedik.
Tüm değerleriyle birlikte
“LATMOS MİLLİ PARK OLMALI”
ve turizme açılmalıdır
Dedik.