Yaklaşık 600 milyon yılda oluşan ve eşine dünyada çok az rastlanan bir dağ Beşparmak Dağları.
Antik ismi Latmos olan bu dağın içine girildiğinde, bambaşka bir dünyaya geldiğini hisseder insan.
Birçok endemik bitkinin olduğu bu dağda gezerken, çiçeklerin dayanılmaz kokusuyla kendinizden geçersiniz.
Bilinen tarihiyle 8000 yıldır insanlık miraslarını bünyesinde barındırmaktadır.
Neolitik Çağdan, Osmanlı Dönemine kadar geçmiş uygarlıkların birçok mirasları Latmos’un kayalıkları arasında gizlendiği görülür.
Latmos’un bu vahşi coğrafyasında birçok köy bulunmaktadır.
Bu köylerden birinde Gölyaka’da, Latmos’un yerel halk ozanı Sazcı Mehmet AKGÜN yaşamaktadır.
Sazcı Mehmet AKGÜN “Beşparmak Dağları’nın bu güzel coğrafyasında dünyaya geldim ben. Okula gitmeden çobanlığa başladım. 6 senede zor bitirebildim okulu. Okul biter bitmez bu dağların kayalıkları arasında keçi sürülerinin peşinde koştum durdum. Çobanlık yaparken hayıt sopası keser onu saz gibi çalar dururdum. Anam rahmetli, yine mi başladın der döverdi beni. Babam baktı olmayacak bu iş, bari saz çalmasını öğrensin diye Milas’tan bir saz aldı geldi. Dere kenarlarında yetişen söğüt ağaçlarından yapılma bir sazdı. Ancak sazı öğretecek kimseler yoktu. Ankara Radyosunu her sabah açar, Nida Tüfekçi, Ahmet Sezgin’in söylediği türkülere ayak uydurmaya çalışırdım. Böyle öğrendim saz çalmasını. Bu saz benim yarenimdir. Bunsuz olmaz, bunu benden aldılar mı ben bittim” demektedir.
Yaşadığı coğrafyanın doğasına, kültürüne aşık olan Mehmet AKGÜN, Bafa Gölü’ndeki çevre sorunlarına da sahip çıkmış ve EKODOSD’a üye olmuştur.
Latmos’un doğal ve kültürel zenginlikleriyle birlikte bu coğrafyada yaşayan bir insan hazinesi olan Sazcı Mehmet AKGÜN, bu dağda yaşayan çok nadir kişilerden birisidir.
Onu bazen Bafa Gölü’nün sularında hanımının kürek çektiği tekneden ağ atarken görebilirsiniz.
Bazen de dağda topladığı zeytinleri eşeğine yüklemiş evine dönerken görürsünüz.
Aynı zamanda iyi de bir aşçıdır. Ege’nin güzel otlarından kısa sürede sizlere yemek pişirir. Siz yemeğinizi yerken aynı zamanda keyiflendirir.
Sazının tellerine vurduğunda bazen duygulanır, hüzünlenir, bazen de yerinizde duramayıp ortaya fırlayıverirsiniz.
Hiçbir yerde duymadığınız, yüzlerce yıllık Ege türkülerini dinlerken kendinizden geçip, dalar gidersiniz.
Köye gelenleri sazıyla sözüyle karşılayıp onurlandırır onları.
Onun bu dağlarda bilmediği yoktur.
Latmos’un engebeli kayalıkları arasında birden karşınıza çıkar, yanında ya ünlü bir kişi vardır, ya da onlarca turisti peşine takmış gezdiriyordur.
Bazen de onu sinema filmlerinde görürsünüz. Entelköy Efeköye Karşı filminin konser sahnesinde, yarenim dediği sazının tellerinden o müthiş harmandalıyı çalarken.
Sazcı Mehmet AKGÜN “Dağıyla, gölüyle bu coğrafya bizim.
Ama görüyorum ki, Latmos’un göbeğini deşiyorlar. Güzelim kayaları paramparça ediyor, bir toz yığını haline getiriyorlar. Küçüklüğümde keçi güttüğüm, bugüne kadar misafirleri gezdirdiğim bu dağları tahrip ediyorlar.
Bu dağlar babalarımızdan, dedelerimizden miras kaldı bizlere.
Belki de Endymion’dan…
Onların yaşadığı dönemlerdeki gibi kalmalı.
Latmos Milli Park olmalı.
Yoksa torunlarıma sazımdan ve Latmos’ta geçen anılarımdan başka bir şey kalmayacak.” dedi.
Latmos doğasıyla, kültürüyle, tarihiyle, yaban hayatı ve yaşayan insan hazineleriyle bir bütün olarak korunmalı, tüm dünya bu benzersiz dağa sahip çıkmalıdır.