Antik Dünyanın önemli kehanet merkezi Labranda’ya çıkmak için, binlerce yıl önce olduğu gibi sisler içinde kalmış Karya’nın başkenti Mylasa (Bugünkü Milas)’ı arkamıza alarak tırmanmaya başladık.
Yolumuz üzerinde, ayağına lastik çizmesini giymiş hayvanlarını otlatan, bir yandan da çetin kış şartları için çocuklarına kazak ören çalışkan Karyalı kadınlarla sohbet ettik. Biz ona “korkmuyor musunuz bu dağın başında tek başınıza” derken, o bizlere “ bu kış kıyamet gününde deli misiniz siz ne arıyorsunuz bu dağın başında” diye cevap verdi.
Binlerce yıl önce Mylasa’dan gelenler gibi, tarihi köprülerden geçerek, taş döşemeli kutsal yollardan yürüyüp, tarihin derinliklerine doğru yola çıktık.
Antik Dönem’de Karya’dan, Labranda’ya çıkanların şenlikler öncesinde temizlenmeleri ve arınmaları için yapılan onlarca pınarı inceledik ve susuzluklarımızı giderdik.
Yöre halkının en önemli geçim kaynaklarının, Antik dünyadaki gibi günümüzde de zeytin ve fıstık çamları olduğunu gördük.
Yüzlerce yıl kullanılan, teknolojinin gelişimiyle artık terk edilen eski zeytin köylerini inceledik. Latmos’un birçok yerinde olduğu gibi burada da zeytin işliklerinin olduğunu, başında nice anıların geçtiği bu işliklerin artık tarihe karıştıklarını, hatta kullanılmadıklarından yavaş yavaş yok olduklarını gördük.
Traktör yollarının açılmadığı dönemlerde, bu bölgede toplanan zeytinlerin ilkel usullerle ayak yağı denilen sistemle sıkıldığını, eşeklerle büyük yerleşimlere taşındığını, yolların açılması ve zeytinyağı fabrikalarının çoğalmasıyla birlikte artık bu eski usulün anılarda kaldığını anlattık.
Latmos’un doğasına uyumlu olarak özgün bir mimariyle Tekelerli taş ustalarının yaptığı bu muhteşem evlerde artık oturanların olmadığını, birçok evin de oturulmadığı için bakımsızlıktan tarihe karıştıklarını gördük.
Doğanın bizlere sunduğu yaban mersinlerinin siyahından da, beyazından da tatma fırsatı bulduk.Bu kadar çok ve lezzetli dağ çileğini başka bir yerde görmedik. Her yer dağ çilekleriyle doluydu.
Bu kadar çok dağ çileğinin, mersinlerin, armutların, alıçların, ahlatların olması zamanında buradaki yaban hayatının ne kadar zengin olduğunu da göstermektedir. Geçtiğimiz her alanda gördüğümüz kovanlıkların bu kadar çok yapılmasının bir zamanlar bu coğrafyada ayı neslinin ne kadar çok olduğunun göstergesiydi. Teknolojinin bu dağlarda kara kovancılığı bitirdiğini, yaban hayatına büyük darbe vurduğunu gözlemledik. Sevindirici olansa, 2 ayının bir yöre sakini tarafından görülmesiydi. Her türlü tehditlere rağmen bu hayvanların Latmos’ta hala yaşamasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Coğrafya ne kadar güzel olsa da, engebeli ve zordu. Binlerce yıl önce insanların yanlarında birçok eşyayla buraları nasıl tırmandıklarını düşünerek, engelleri ve zorluklarını düşünmeden tırmandık.
Tertemiz bir oksijen soluyarak, asırlık çınarların içinden geçip etkileyici bir alana geldik.
Karya kavimlerinin yılın belirli günlerinde Labranda’da toplandıklarını, çeşitli ayinler ve kurban törenleri yaptıklarını ve aynı zamanda ülkeleri için önemli kararlar aldıklarını öğrendik.
Burada yapılan törenler için gelenlerin kutsal bir yol ile kutsal alana ulaştıklarını, Karya kentlerinden gelen pek çok insanın beraberlerinde getirdikleri adak hayvanları ve adak eşyaları, meyve ve sebzelerle uzun kuyruklar oluşturduklarını, Kutsal alanda rahip ve rahibelerin ilahilerine iştirak eden halkın bir curcuna içerisinde tanrıya adaklarını sunarlarken, soyluların Andron’larda ülkenin geleceğini konuştuklarını öğrendik.
Buraya gelen insanların antik havuzlarda yaşayan ve kulaklarında altın küpeler taşıyan balıklardan, Tanrı Zeus’un mesajını almağa çalıştıklarını ve Karia satrapı Maussollos’un M.Ö. 355 yılında burada yapılan törenler sırasında kendisine yönelik bir suikasttan son anda kurtulması nedeniyle buradaki birçok yapıyı inşa ettirdiğini öğrendik.
Binlerce yıl bu coğrafyada birçok uygarlıklar yaşamış. Ancak hiç birisi günümüzdeki kadar bu coğrafyayı tahrip etmemiş ve zarar vermemiş. Ne doğasını bozmuşlar, ne de ormanlarını yakmışlar. Evlerini, kentlerini, kutsal alanlarını yaparken bile doğaya uyumlu ve koruyarak yapmışlar.
Günümüzde ise Latmos’un birçok yerinde olduğu gibi, bu kutsal alanın çevresi de köstebek çukurlarına dönmüş durumda.
Madenler zenginlik olarak görülmektedir. Ancak bu muhteşem doğanın, yaban hayatının korunması ve binlerce yıllık insanlık miraslarının gelecek nesillere kalmasının asıl zenginlik olduğunu düşünüyoruz.