Doğal ve kültürel güzelliklerle dolu Söke’ye bağlı Serçin, Avşar, Yeşilköy, Köprüalan, Karakaya ve Karacahayıt köylerinde doğal hayatın ve kültürün korunmasına yönelik çalışmalarımızı sürdürürken, bir yandan da ekoturizmin gelişmesi için gayret göstermekteyiz.
Bu köylerimizden Avşar yeşillikler içinde, doğa ve tarihle iç içe olan bir köydür.
Köyün sadeceTürkiye’de değil, uluslararası alanda da tanınmasını sağlayan leylekler, yılın 6 ayını köylülerle birlikte barışık bir şekilde Avşar’da geçirmektedir.
7’den 70’e tüm köylü leyleklerine sahip çıkarak “Leylek dostu köy” ünvanını almıştır.
Avşar Köyü’nde tarihsel bir miras bulunmaktadır. Günümüzden 2500 yıl önce bir liman kenti olan 12 antik İon kentlerinden Myus, Avşar’ın hemen yanıbaşındadır.
Yeşillikler içinde sulakalan kıyısında olması nedeniyle yine leyleklerin tercih ettiği bir köy olan Yeşilköy, Avşar’ın komşusudur.
Yeşilköy’ün hemen yanıbaşında yer alan yüzlerce kuş türünün olduğu Azap Gölü, dünyada nesli tehlike altında bulunan Tepeli Pelikanların sürekli uğrak yeridir. Küçücük bir sulakalan olmasına rağmen koruma statüsü olmadığından, avcıların yoğun istilasına uğrayan ve silah seslerinden şaşkına dönen bu çok önemli kuş türlerini gözlemeye gelen konuklarla, avcılar tezat oluşturmaktadır.
Yeşilköy’ün yanıbaşında yer alan kaya mezarları, bölgedeki tarihin izlerini göstermektedir.
Flamingoların cenneti olarak bilinen Serçin Köyü, Bafa Gölü’nün kıyısındaki en önemli balıkçı köyüdür.
Kuş gözlemcilerinin en çok tercih ettiği alanlardan biri olan Serçin, Bafa Gölü UDGP’daki Ekoturizm parkuru içindedir.
Sadece doğal olarak değil, tarihe ait birçok bulgu, Serçin’in çevresine dağılmış durumdadır.
Adı gibi kapkara kayaların içinde kurulu Karakaya Köyü, yanıbaşından çıkarılan bembeyaz madenin tozundan yaka silkmeye devam etmektedir.
İnsanın kendini farklı bir gezegende hissedeceği enteresan kayalara sahip olan Karakaya Köyü, gelecekte bu kayalardan köylerine olumlu katkılar beklemektedir.
Bölgenin belki de en mağdur durumda olan köylerinden olan Karakaya, tarihsel açıdan zenginliklerle dolu bir köy. Stylos Manastırı, Bizans savunma kaleleri ve binlerce yıllık Prehistorik kaya resimlerine sahip olan Karakaya, geleceğini bu değerlerine bağlamış durumda.
Binlerce yıllık antik zeytin değirmenlerinin olduğu Köprüalan Köyü, Karakaya Köyü’nün komşusudur.
Prehistorik kaya resimlerinin de yer aldığı Köprüalan Köyü’nün her tarafında tarihin izlerini görmek mümkündür.
Sırtını Beşparmak Dağları’na, önünü menderes ovasına veren, verimli arazilerin olduğu Karacahayıt Köyü, arasından geçen Kargın Çayı’yla ikiye ayrılmış durumdadır.
Vahşi bir şekilde yanıbaşından akan Kargın Çayı’nın kenarında kurulmuş olan antik değirmen, Dimitri’nin hazin hikayesini gelen konuklara anlatmak için restore edilmeyi beklemektedir.
Ekoturizmin gelmesi için büyük gayret sarfeden Karacahayıt’lılar, yüzlerce yıllık ayakyağını günümüzde tekrar başlatmak istemektedir.
Doğal ve kültürel zenginliklerle dolu bu köyler, istemeden de olsa olumsuz olarak katkı yaptıkları önemli sulakalanlar vardır.
Büyük Menderes Deltası, Türkiye’nin en önemli sulakalanlarından olup, 256 kuş türünün yaşadığı, önemli bitki türlerinin yetiştiği, binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan bir yerdir.
Antik Dönem’de Ege Denizi’nin bir körfezi olan Bafa Gölü, bünyesinde yüzlerce kuş türünü barındırmakta, çevresindeki 6 köyün ekonomisine önemli katkı yapmaktadır.
Kuş gözleminin en iyi yapılacağı bir yer olan Azap Gölü, bölgede kuşlar ve su canlıları için çok önemli olan sazlıklarla dolu olan tek göldür.
Antik Dönem’de İonlarla, Persler arasında geçen Lade Savaşı sırasında, gölden çıkarılan yılan balıkları Pers askerlerinin beslenmesinde önemli rol oynamıştır.
Doğduğu yerden berrak akan, denize dökülünceye kadar rengi koyulaşan Antik Dönem’de Milet’lilerin çok kızdığı Büyük Menderes Nehri, çevresine hem hayat hem de hüzün vermeye devam etmektedir.
Yukarıda tanıtmaya çalıştığımız doğal ve tarihi güzelliklerle dolu köylerimizin, bu önemli sulakalanlarımıza ortak olumsuz ve üzücü katkıları olmaktadır.
Günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri olan çöpler, sulakalanlarımızın geleceği için büyük tehdit oluşturmaktadır.
Tüm köylerimizin en büyük sorunu olan çöpler, ekoturizmin gelmesi için gayret eden bu köylerin büyük derdi durumundadır.
Düzenli ve sızdırmasız bir çöp alanı bulunmayan köyler çaresizlik içindedir.
Muhtarlıkların tüm ısrarlarına, denetimlerine rağmen, köylüler çöplerini sulakalanlara, derelere, çaylara atmaktadırlar.
Çöpleri tamamen yok eden ve bulundukları alandan uzaklaştıran tek şeyin su olduğunu ve suyun her şeyi kaybettiğini inanmış durumdalar.
Bulundukları alanda akarsu yoksa, çöpleri en iyi kamufle edecek şeyin göl olduğu görülmektedir.
Köyler genellikle tarım bölgesinde olduklarından, sulakalan ekosistemi için çok tehlikeli olan kimyasal ilaç kutularıda sulara atılmaktadır.
Köylüler “20-30 yıl öncesine kadar köyümüzde böyle naylon torbalar, pet şişeler falan yoktu. Evlerimizden çıkan çöpler hep
yiyecek artıklarıydı. Onlarıda hayvanlarımıza verirdik, kurda kuşa faydası olurdu. Şimdi ne satın alırsak hepsini naylona koyuyorlar. Biz bu naylonları ne yapacağız. Çöp bidonu olmadığından mecburen atıyoruz.” Demektedir.
Köy kahveleri ve bakkallar biriken şişeleri koyacak yer bulamayınca, çare olarak makiliklerin arasına bırakmaktadır.
Atıldığı yerde biriken çöpler, yağan yağmurlarla birlikte derelere, derelerden menderese, menderesten de göller ve deltaya gitmektedir.
Köylerin bazısı doğal sit kapsamında olması, bazılarının yerleri olmaması nedeniyle, çöp toplama alanı oluşturamamaktadır. Kimi köyler birkaç bidon koyarak çöpleri toplamaya çalışsa da, süratle dolan çöplerin adresi yine aynı; dereler, çaylar ve göller.
“Atmayın” deyince “ne yapcaz, evde nereye kadar biriktirebiliriz” demektedirler.
Su canlıları ve kuşlar için bu tür çöpler büyük tehlike içermektedir.
Atılan çöplerin hepsinin dayanıklılıkları farklı farklıdır. Kimisi üç beş gün içerisinde doğaya karışırken kimi de yüzlerce yıl hiç bozunmadan doğada kalmaktadır. Doğal alanlara, akarsulara ve göllere atılan çöpler, ekosistemin önemli unsurları olan yaban hayvanlarının, su canlılarının ve kuşların ölümüne yol açmakta, sağlık açısından tehlike yaratmakta ve görüntü kirliliği oluşturmaktadır.
Kentlerimizde evimizin önünden alınan çöpler düzenli çöp alanlarına götürülmekte, hatta Kuşadası’nda olduğu gibi çağdaş yaşamın gereği sızdırmasız katı atık tesisleri hayata geçirilmektedir. Köylerimizde ise çöpler çok büyük sorun haline gelmiştir. Bu çöplerin ne yapılacağı ve nasıl toplanacağı konusunda hiçbir kurum, yardımcı olmamaktadır. Ellerinde teknik imkanlar ve araç-gereç bulunmayan, ayrıca doğal ve arkeolojik sit gibi engellerle karşılaşan, evinde biriken çöpleri geceleri saklı saklı derelere, çaylara, göllere boşaltan köylüler, yaptıkları bu işlemin utancıyla başlarını yere eğmektedir.
Doğal ve tarihi güzelliklerle dolu köylerin muhtarlarıyla, Söke Muhtarlar Derneği’nde bir toplantı yaptık. Muhtarlar Derneği Başkanı Köprüalan Muhtarı Mustafa ÖZTÜRK, Karacahayıt Köyü muhtarı Ahmet ATEŞ, Avşar Köyü muhtarı Kerim UYANIK, Yeşilköy Muhtarı Ahdettin TOPAN, Karakaya muhtarı Remzi İNCE ve Serçin Köyü muhtarı Ömer AYTEKİN “hepimizin en büyük sorunlarından birisi çöp sorunudur. Köylerimizin imkanları belli, çöp konteynerlerimiz, traktörümüz, kamyonumuz yok. Maddi açıdan sıkıntıdayız. Denetim de yapsak, dökmeyin desek de, köyde yaşayanlar “ne yapcaz” diyerek, saklı saklı döküyorlar. Çöp sorunlarını muhtarlıkların halletmeleri mümkün değildir. Bu konuda yardıma ihtiyacımız var. Bizlere çöp konteyneri yardımı yapılsın, haftada bir gün çöp kamyonları dolaşarak çöplerimizi alsın, bu sorun çözülür. Kimse çöplerini doğaya atmaz.” Dediler.
Ormanlık alanlara, derelere, çaylara atılan bu çöpler, buradaki yaban hayvanlarının ölümüne yol açmakta, sualtı canlılarını, kuşların yaşamlarını tehdit etmekte, sağlık açısından tehlike yaratmakta ve görüntü kirliliği oluşturmakta ve sulakalanlarımız yavaş yavaş çöplüğe dönmektedir. Aslında çözüm çok basittir. Köylerde çöplerin daha az üretilmesi için bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı, her köye çöplerin atılması için konteynerler yerleştirilmeli ve belirli günlerde çöp kamyonlarıyla çöp alanlarına transferleri yapılmalıdır. Doğal güzelliklerin kaybolmaması, akarsuların, göllerin ve deltanın olumsuz etkilenmemesi için, hem burada yaşayan bireylere hem de sorumlu kurumlara önemli görevler düşmektedir. İlgili kurumların, sivil toplum örgütlerinin, köylerde yaşayanların çevre ve insan sağlığı için mutlaka çözüm üretmeleri gerektiğine inanıyoruz.
5 yaşındaki bir çocuk, kendi geleceğini karartacak olan büyüklerin kirliliğini temizlemeye çalışıyorsa, tüm herkesin acilen düşünmesi gerekir.
Asıl bizlerin onlara temiz bir çevre, korunan alanlar, kirletilmemiş sulakalanlar bırakması gerekir.
Bunun içinde hep birlikte köylüsüyle, kentlisiyle, sivil toplum örgütleriyle, kamu kurumlarıyla ortak çözümler üreterek, bu sorunların üstesinden gelmemiz gerekir.
Yoksa ne temiz bir su, ne yeşil bir doğa, ne de yaban hayatı kalacak...
(EKODOSD)
EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ
KUŞADASI
0256 614 78 11
16.01.2010