Celine KAYNARCA,21 yaşında Avustralya’lı genç bir kız. Kuşadası’nda 1970’li yıllarda turizmcilik yapan bir Türk baba ve Avustralyalı bir annenin kızı olarak dünyaya gelmiş. Avustralya’da Sydney’de oturuyor ve aynı kentin üniversitesinde gazetecilik okulunu yeni bitirmiş. 4 aydır Kuşadası’nda babasıyla birlikte kalıyor. Türkiye’ye ilk gelişi, insanları, kültürümüzü, doğal ve kültürel güzelliklerimizi yakından tanımak istiyor. Kıyı bölgelerimizi, Dünyaca ünlü ören yerlerimizi dolaşmış. “Bizi öyle bir yere götürün ki içinde doğa, tarih, manzara, yaban hayatı, Anadolu insanı olan ilginç bir yer olsun” dedi.
Biz de, özellikle yabancıların çok ilgisini çeken ve bu coğrafyaya geldiklerinde kendilerini farklı bir gezegende gibi hissettikleri Latmos’a(Beşparmak Dağları) götürdük.
Ev yapımı yiyeceklerin olduğu bir köy kahvaltısıyla başladı gezimiz.
Gideceğimiz alanın biraz zorlu olduğunu söylesek de, her türlü şartlarda çıkabileceğini ve mutlaka buraları görmek istediğini söyleyince gittik.
Avustralya’da hiking yaptığını ve performansının iyi olduğunu söyleyen Celine KAYNARCA, Latmos’un çok farklı bir yer olduğunu belirtti.
Gölle dağın muhteşem manzarası karşısında hayranlığını gizlemeyen Celine “burası bir ressamın fırçasından çıkmış tablo gibi” dedi.
Latmos’un en görkemli manastırlarından biri olan Yediler Manastırı’na gelerek, tarihin kapsından içeri girdik.
Doğanın ve tarihin iç içe olduğu böyle bir yeri ilk kez gördüğünü söyleyen Celine, burasının çok etkileyici bir yer olduğunu söyledi.
Manastırda bir kaya oyuğunda bulunan Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar betimleyen freskleri inceledik.
Manastır konusunda ve Latmos’un özellikleri hakkında bilgiler sunduk.
Tarih öncesi kaya resimlerinin olduğu bir mağarada inceleme yaptık. Prehistorik kaya resimlerini Onursal üyelerimizden Dr. Anneliese PESCHLOW’un bulduğunu ve yıllardır bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğünü söyledik. EKODOSD olarak Bayan PESCHLOW’la birlikte, hem bu resimlerin hem de Beşparmak Dağları’nın korunması ve tanıtılması çalışmalarını yürüttüğümüzü anlattık.
Kendi yaşadığı yerdeki bazı alanlar ile Latmos’u kıyaslayan Celine KAYNARCA “ Türkiye’ye ilk kez geldim. İyi ki de gelmişim. Çok güzel yerler ve tarihi alanlar gördüm. Latmos beni büyüledi. Olağanüstü güzel bir yer. Yaşadığım ülke aynı zamanda büyük bir kıta. Birçok doğal güzellikler var. Ama orada tarih yok. Anadolu’da kafanızı nereye çevirseniz karşınıza bir tarih çıkıyor. Bunlar beni çok etkiledi. Latmos çok etkileyici bir yer. Doğayla tarihin bütünleştiği ve gezerken insanın büyük heyecan duyduğu gizemli bir yer. Böylesine mükemmel bir yer neden daha iyi tanıtılamıyor. Benim yaşadığım ülkede Uluru Ayersrock Aborigine Kutsal Alanı var. Bu alan Avustralya yerlileri olan Aborigineler tarafından yönetiliyor ve koruma altında. Burada çok önemli ekoturizm faaliyetleri yapılıyor. Çalışanlar ve rehberlerin hepsi Aborigine kökenli insanlar. Aslında çok fazla bir şey de yok. Küçük bir bölgede kayalar var ve güneşin yer değişimine göre kayalarda renk değişimi oluyor. Tüm insanlar bunları görmeye geliyor. Halbuki Latmos oraya göre daha zengin ve daha enteresan özelliklere sahip. Latmos’taki kayalar benim başımı döndürdü.
Buradaki her kayanın şeklini bir şeye benzetiyor insan.
Bizim oradaki gibi değil, Latmos’ta binlerce kaya var. Kayalar sanki gökten yağmış gibi duruyor. Her kayadan ayrı bir anlam çıkarabiliyorsun.
Hem ürkütücü hem de çok güzel bir doğası var.
Sadece bu özellikleri açısından bile ekoturizmin en iyi yapılacağı yerlerden biri olabilir. Ki burada tarih var. Geçmiş birçok uygarlıkların izlerini Latmos’ta bulmam mümkün. Bizim buranın küçük bir bölgesini gezdiğimizi söylediler. Dağın diğer bölgelerinde de çok önemli eserlerin olduğunu ve doğasının her bölgeye göre farklılıklar gösterdiğini belirttiler. Çok merak etmeye başladım. Gezdiğim bu yerleri Avustralya’ya gidince tüm arkadaşlarımla ve dostlarımla paylaşacağım ve çektiğim görüntüleri göstereceğim. Onların da bu güzellikleri ve enteresan yerleri görmesini istiyorum.
Tüm bu güzelliklerin maden ocakları tarafından tehdit altında olduğunu ve tahribatların devam ettiğini söylediler. Görmek istemedim. Çünkü aklımda bu güzelliklerin kalmasını istiyorum. Benim yaşadığım ülkede doğaya büyük önem veriyorlar. Özel kanunlarla bu gibi yerler korunuyor. Bir yanlış yapılsa bile, tüm insanlar ve özellikle basın hemen bunun üzerine gidip, yapılacak hatayı hemen önlüyorlar. Madenler başka yerde de çıkarılabilir ama böylesine güzel başka bir doğa yaratılamaz. Umarım yapılan bu hatayı tahribatlar büyümeden anlarlar ve düzeltirler. Latmos’ta madenden değil turizmden daha çok kazanılabilir ve bu sürekli de olur.”dedi.
Dağda hayvanlarını bakmaya gelen köylü bir kadınla tanıştırdık Celine’yi. Kadının her gün köyden kayaların arasından 3 saatlik bir yoldan yaya olarak geldiğini ve sığırlarını baktığını öğrendiğinde çok şaşırdı. Köylü kadın, bu işi atalarından beri aynı şekilde devam ettirdiğini, geleneksel bir şekilde çocuklarının da aynı şekilde yapacağını söyledi. Dağda bazı ailelerin hiç köye inmediğini ve tüm yıl Latmos’un kayalıkları arasında keçilerini yaydığını söyleyince “Kentte ayrı kırsalda ayrı, çok farklı yaşam biçimleri oluşmuş. Bunların hepsi ayrı bir kültür, tanımak ve yerinde görmek çok etkileyici.”dedi.
Latmos’un binlerce yıllık kültüründe ve günümüzde Büyük Menderes Nehri’nin önemini, mitolojik hikayesini anlatarak, Antik Dönem’de Tanrı olarak tanımlanan Meandros’un heykelini yerinde gösterdik.
Restoresi biten İlyas Bey camiinde incelemeler yaparak Kuşadası’na geri döndük.