Dilek Yarımadası, yanı başına kadar uzanan 30 km.lik yapılaşmalara sırtını dönerek, karşıdan kendisine bakan Türkiye’nin en önemli turizm kentlerinden biri olan Kuşadası’nın akciğerleri olmaya devam etmektedir.
İstanbul Boğaziçi’ni anımsatan, Samos’la Dilek arasında kalan ve bir nehir gibi uzanan Darboğaz’ın özgün kliması, dağ, delta, deniz gibi farklı coğrafik oluşumlar barındıran yapısıyla, sadece ülkemizin değil flora zenginliği açısından dünyadaki önemli doğa alanlarından biridir.
Bu nedenle Avrupa Konseyi tarafından “Flora Biyogenetik Rezerv Alanı”, yani bitki örtüsü açısından soyu tükenmekte veya genetik çeşitliliği çok azalmakta olan bir canlı türü ya da topluluklarını korumaya yönelik uluslararası düzeyde koruma alanı olarak kabul edilmiştir.
Akdeniz’den Kafkasya’ya kadar kıyılarda yayılım gösteren neredeyse tüm bitkilerin doğal olarak bir arada görüldüğü bir doğa hazinesi olan Dilek Yarımadası, baharın girmesiyle birlikte renk çılgınlığı yaşamaktadır.
Hıristiyan kültüründe Erguvan, Yahuda’nın ağacı olarak bilinir. Efsaneye göre; Yahuda, İsa’yı ele verdikten sonra kendini erguvan ağacına asmış, ağacın çiçeklerinin İsa’nın gözyaşlarını, çiçeklerin pembe renginin ise Yahuda’nın ihanetinin utancını yansıttığı söylenir.
Harika renkleriyle bu mevsimde Dilek Yarımadası’nın muhteşem yeşilliği içinde Milli Parka girenlerin ilk dikkatini çeken ağaçlardandır Erguvan.
İon kent devletlerinin Panionion bayramlarında meşale olarak yaktıkları at kasnakları, Dilek Yarımadasının batı ucuna kadar yol boyunca sıralandıkları görülür.
IUCN’in Kırmızı Listesi’nde “Kritik Düzeyde Tehlikede” (CR) olarak yer alan Aydın Ölmez Çiçekleri, Dilek Yarımadası’nın önemli bitki türlerindendir. Ekilmiş gibi yol boyunca kümeler oluşturan bu çiçekler, başka hiçbir yerde bu kadar yoğunlukta görülmez.
Parlak sarı renkleriyle halk arasında altın otu olarak da bilinen Aydın Ölmez Çiçeği, hergün zarları patlayıp açılarak yaz aylarına kadar sürecek dönüşümler sonunda şekilden şekle girerek insanların büyük beğenisini kazanmaktadır. Gösterişli yapısı ve altın gibi rengiyle Dilek Yarımadası kıyılarında hemen fark edilmektedir.
Benzersiz bitki çeşitliliği, baharın gelmesiyle birlikte Dilek Yarımadasının tüm güzelliğini ve canlılığını ortaya çıkarmaktadır.
Nisan ayı Dilek Yarımadasında bitki zenginliğinin en güzel görüldüğü mevsimdir.
Yeni çiçek açan adaçaylarının kokularını duymasalar da, karşıdan gördükleri görsel zenginlik karşısında haklı bir kıskançlık duyar komşu Samos’lular.
Bu mevsimde Dilek Yarımadası’nın denize bakan bölümüne girildiğinde, bir ressamın tablosu gibi görüntüler karşılar gelenleri.
Deniz şebboyları tüm kayalıkları sararak bir renk cümbüşüne çevirir kıyıları.
Doğanın meydana getirdiği oluşumlarla bütünleşen çiçekler, harika görüntüler meydana getirir.
Her an yeni bir türü açan orkidelerden Naked Man denilen çıplak adam orkideleri, doğanın içinde tüm güzellikleriyle hemen dikkat çekerler.
Menderesin getirdiği alüvyonlarla birlikte kilometrelerce uzayıp giden deltanın kumullarına 1000 metre yükseklikten bakan sütleğenlerin renkleri hayranlık uyandırır insanda.
Dilek Yarımadası’nın batı ucunda mor çiçeklerini açan karganların lavanta kokuları baharın geldiğini müjdeler.
Dünyadaki botanik tutkunlarının mutlaka görmek istedikleri önemli doğa alanı olan Dilek Yarımadası’nda çiçeklerin en canlı ve renkli görüldüğü ay Nisan’dır.
Sıcak yaz günlerinde akvaryum gibi denizinde yüzmek isteyen binlerce yerli yabancı konuğun baskısına maruz kalan Dilek Yarımadası kıyıları, bu baskının diğer aylara kaydırılmasını ve güzelliklerin fark edilmesini istemektedir.
Bu mevsimde Dilek Yarımadası’na gidildiğinde, 5-10 yabancı aileden başka kimseyi görebilmek zordur. Yılın 12 ayında farklı güzelliklerin görüldüğü yarımada da, bahar aylarının güzelliği tartışılmaz bir gerçektir. Bir yandan vahşi bir yaşam devam ederken, bir yandan da bitkilerin çıldırtan güzellikleri doğayı görsel bir şölene haline dönüştürür. Tabiatın eşsiz güzelliklerini yakından görmek isteyenler bahar ayı bitmeden Dilek Yarımadası’na gelerek, bu doğa hazinesinin sadece denize girilen ve piknik yapılan bir yer olmadığını, benzersiz zenginliklerle dolu olduğunu görmelidir.