Komşu turizm kenti olan Bodrum’da incelemeler yapmak üzere, Kuşadası’ndan yola çıktık. Antik kaynaklara göre, Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion arasındaki romantik aşk hikayesinin geçtiği Bafa Gölü kıyısında, muhteşem bir panaromik manzarada sabah kahvaltımızı yaptık.
Bodrum Konacık’tan sonra, Karların ataları olan Leleglerin yaşadığı Pedasa Antik kentine doğru hareket ettik.
Geçmiş yıllara göre bazı değişikliklerin olduğunu gördük. Konacık – Pedasa arasındaki kısa yolun tren yolu traversleri olan ahşap kaide ve granit taşlarla döşendiğini ve Antik kent içinde yine ahşap traverslerle merdiven ve bazı düzenlemelerin yapılmış olduğunu gördük.
Pedasa Antik kentinde yapılan kazı çalışmalarıyla, eskiye oranla birçok yapının gün ışığına çıktığını tespit ettik.
Antik kentler sayesinde yemyeşil korunarak kalan doğanın içinden geçerek, bu tarihi değerlerin hem turizme katkı yaptığını, hem de doğanın büyük ölçüde korunmasını sağladıklarını düşündük.
Birçok Bodrum’lunun bilmediği bakir kalabilmiş ender yerlerinden biri olan, Pedasa-Bodrum arasındaki eski patika döşeme yola girmek için kızılçam ormanlarının içine girdik.
Yer yer makiliklerle kapanmış dar patikada, birçok bitkinin kendisini koruyabildiğini gördük.
Vahşi görünümlü parkurda vadi içindeki hareketlenmeleri izlediğimizde yaban domuzlarına ait bir sürünün yukarı doğru tırmandıklarını gördük. Ormanda yıkılmış ve kendi halinde çürüyen ölü orman ağaçlarının içinden geçtik. Bu tip ölü ağaçların önemlerinin henüz bilinmediğini, ormanlardaki biyolojik çeşitlilik için çok önemli olduğunu söyledik. Ölü ağaçların orman içinde barınan canlılar için büyük katkı sağladıkları, algler, mantarlar, likenler, yosunlar, böcekler, kuşlar ve küçük memeli hayvanların özel yaşama alanı olarak işlev gördüklerini, bu nedenle zengin bir ekosistemin devam ettiğini belirttik.
Eski yıllara oranla azaldığını gördüğümüz Serapias vomeracea orkideleri, harika renk ve görüntüleriyle parkurumuzun güzellikleri arasındaydı.
Naked Man çıplak adam orkidesinin içinde barındırdığı gizli görüntüyü yakından inceleme fırsatımız oldu.
Napoli soğanlarının doğanın her tarafını bir gelin beyazlığıyla süsledikleri gördük.
Kargan da denilen karabaş otlarının müthiş lavanta kokularını içimize çektik.
Domuz baklalarının harika renklerini izlemeye doyamadık.
Tüm bu güzelliklerin bittiği yerde, insanoğlunun yaşam izleri karşımıza çıktı.
Bodrum’u diğer turizm kentlerindeki yapılaşmalarla bir yarışma içinde olduğunu ve eski yıllara göre daha da yaygınlaştığını gördük. Ancak diğer kentlerden farklı olarak tüm evlerin beyaz, çok katlı olmadıklarını, geniş ve yeşil bahçelere sahip olduklarını ve özgün mimarileriyle öne çıktıklarını tespit ettik.
Daha sonra araçlarımıza binerek, Halikarnas Kralı Mausollos’un kurmuş olduğu Myndos Antik kenti üzerinde yer alan Gümüşlük’e geldik. Yıllar önce denizin metrelerce dibinde ölümüne sünger arayan insanların yaşadığı küçük köyün, artık büyük bir köy haline geldiğini gördük. Antik yerleşimlerin haricinde milyon dolarlık evlerin dağların yükseltilerine doğru ilerlediğini, bu kadar büyük maliyetlerin olduğu bu yerde, kendilerinin ürettiği ve artık poşetlerin dağı sararak naylondan bir dağa dönüşen çöplük sorununu nasıl halledemediklerini üzülerek izledik.
Bizanslılar Dönemi’ne ait Eklisia Kilise’sini ziyaret ettik. Muhteşem manzaralı kilisenin önünde her yıl Uluslar arası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali’nin yapıldığını öğrendik.
Ege kıyılarında denizin hemen dibinde yemek yiyebileceğiniz çok az yer bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Gümüşlük’tür. Biz de deniz kıyısında yer alan meşhur balık restoranların birinde balıklarımızı, kalamarlarımızı afiyetle yerken, denizin sesine kulak verip, yavaş yavaş sallanan tekneleri, tertemiz suyun içinde gezinen balıkları izledik.
Heredot’uyla, Karia Kraliçesi Ada’yla, Neyzen Tevfik’iyle, Cevat Şakir Kabaağaçlı’sıyla, Zeki Müren’iyle, Kalesiyle, Dünyaca ünlü Sualtı arkeoloji Müzesiyle dizi dizi sıralanmış teknelerin yer aldığı Bodrum’a geldik. Bodrum artık turizmde bir marka olmuş. Bir yandan genişleyip büyürken, bir yandan da dokuyu nasıl koruruz hesapları yapılmakta. Hangisi galip gelecek, Bodrum’da yaşayanların tercihi olacaktır.
Bodrum’a girerken Halikarnas Balıkçısı’nın meşhur sözleri karşılıyor gelenleri. “Yokuş başına geldiğinde, Bodrum’u göreceksin. Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler” Cevat Şakir 60 yıl önce söylemiş bu sözleri, Mavi Yolculuğun başladığı, Bodrum’un Bodrum olduğu yıllarda.
Bodrum Yarımadasının bir doğasını, tarihini unutamıyor insan, bir de yıldan yıla değişen ve insana batan görüntülerin oluşturduğu çirkinlikleri…
Ancak marka olmuşsa görmemezlikten geliniyor tüm bunlar.