Türkiye’nin ilk Cittaslow(Yavaş şehri) Seferihisar’ın kuzeyinde yeşillikler içindeki Gödence Köyü’ne gittik bu hafta.Gödence Köyü’nde bahar tüm canlılığıyla karşıladı bizleri.
Aylardır devam eden yorucu ve zorlu parkurlardan sonra, yavaş şehrin anlamına uygun yumuşak bir parkurda yürüdük bu hafta.Parkur üzerinde zengin bitki çeşitliliğini görme şansını yakaladık.
Aylardır devam eden zorlu yürüyüşler performansları en üst düzeyde tuttuğundan, bu yürüyüş çok hafif geldi.Ama doğanın tüm canlılığını ve renkliliğini görmek herkesi mutlu etti.Alı, moru, kırmızısı, sarısıyla tüm çiçeklerin doğayı bir ressam gibi boyadıklarını gördük.
Baharın girmesiyle birlikte sadece bitkilerin görsel şölenini değil, gelin duvakları gibi ağaçların tüm güzelliklerini sergilediklerini gördük.
Bitkiler ve ağaçlarla birlikte tüm canlıların hareketlenmeye başladığını, topraktan yüzeye çıktıklarını gördük.Yukarıdan Beyler Göletini gördüğümüzde, vadiden su seslerinin geldiğini duyduk.
Geçtiğimiz birkaç dere çok kolaydı, paçaları sıvamadan herkes çevik hareketlerle bir çırpıda geçti.
Ancak bir dere vardı ki, görünce paçaları sıvamak zorunda kaldık.
Yürüyüşümüzün bitiminde araçlarımıza binerek, Seferihisar’a doğru yola çıktık.
Seferihisar’dan sonra, Antik dünyanın en büyük Dionysos Tapınağı’nın olduğu, 12 İon kentinden biri olan Teos’a geldik.
Üyelerimizden profesyonel turist rehberleri Ergin SALANCI ve Hakan BAHÇECİOĞLU, Teos Antik kentini, 12 İon kentini, Panionion’u ve tarihteki bazı süreçleri bu sefer yabancı misafirlere değil üyelerimize anlattılar.
Teos’taki incelemelerden sonra Yavaş Şehir Seferihisar’ın sayfiyesi doğa ve tarih cenneti Sığacık’a geldik.
Yerel halkın kendi ürünlerini sattığı pazarın kurulduğu cumbalı taş evleriyle ünlü Sığacık’taki kale içine girdik. Sığacık’taki kale içinin doğal dokusunun bozulmadığını, burada yaşayan insanların yaşamlarını geleneksel bir şekilde devam ettirdiklerini gözlemledik. Gelen konukları rahatsız etmeden, komşu satıcıyla rekabete girmeden, kendi emekleriyle ürettikleri ürünleri, yiyecekleri güleryüzle satmaya çalışan Sığacık’ın sıcakkanlı insanlarıyla sohbet edip, alış veriş yaptık. Buradaki pazarın Sığacık halkının ekonomisine büyük güç kattığını gördük. Eski yıllara göre pazarda tek bir şeyin değiştiğini tespit ettik. Eski yıllarda hiç kullanılmayan naylon poşetin, tekrar pazara girdiğini üzülerek gördük. Pazarcılara neden diye sorduğumuzda “Müşteri istiyor” yanıtını aldık.
Kimisi Sığacık’lı kadınların yaptıkları lezzetli börek ve tatlıları taze çayla birlikte yemek için cafelerin yolunu tutarken, kimi de Ege’nin lezzetli balıklarının ve kalamarların tadına bakmak için sahildeki balık restoranlara gitti.
Doğa, tarih ve gastronomi ağırlıklı güzel bir etkinlikten sonra, aracımıza binerek Kuşadası’nın yolunun tuttuk.