Aşağı Büyük Menderes Havzası yerleşimlerinden Kisir Köyü’nün içinden geçen çayın, Beşparmak Dağları’ndan getirdiği verimli alüvyonlu toprakları vadiye taşıyarak, bölge tarımına büyük güç verdiği ve oluşan kanyonda zengin biyolojik çeşitlilik yarattığı görülmektedir.
Kisir Çayı’nın derin yarların arasından akarak oluşturmuş olduğu özgün klima, alanda çok önemli bitki türlerinin var olmasına neden olmuştur.
Çok nadir türlerin görüldüğü vadi içerisinde, ancak çok bakir alanlarda görülebilen bitkilere de rastlanmaktadır.
Kisir Çayı bölgedeki biyolojik çeşitliliğin zengin olmasına, çay havzasında şekillenen bölge tarımının verimli hale gelmesine, Kisir Karpuzu gibi endemik yerel türlerin oluşmasına yol açmaktadır. Bu özgün karpuz türü için her yıl festival yapılmaktadır.
Kisir Çayı’nın Beşparmak Dağları’ndan akan doğu bölümünde araştırmalar yaptık.
Kisir Çayı kıyısında yaptığımız araştırmalarda, biriken kumların rengindeki beyaz değişimler dikkatimizi çekti.
Suyun gelmediği yerdeki eski kumlarla, su kıyısında bulunan kumları karşılaştırdığımızda görsel olarak farklılık hemen göze çarpıyordu. Bunun nedenini araştırmak için, çayın geldiği Beşparmak Dağları’na doğru bir tırmanış yaptık.
Yukarıda her şey açıklıkla görülmekteydi. Maden ocaklarından kaynaklanıyordu. Bölge halkının da bu durumdan çok şikayetçi olduğunu, derelerle birlikte maden tozlarının aşağı vadiye kadar indiğini, bölge tarımını olumsuz etkilediğini söylediler. Karakaya bölgesinde de birçok arazi sahibinin zeytin ağaçlarını kuruttuğu nedeniyle maden ocaklarıyla mahkemelik olduğunu bildirdiler.
Kisir Çayı’nın derin yarlar oluşturduğu bölgede araştırmalarımız sürdürmek için bölgenin en önemli mağarası Mal Kayası’na tırmandık.
Mal Kayası Mağarası Beşparmak Dağları’nın kuzey tarafında, Menderesin bir kolu olan Değirmenderesi de denilen Kisir Çayı vadisinin doğu yamacında bulunmaktadır.
Mal kayası Mağarası’nın hemen altından geçen Antik Dönem’de ulaşımı sağlayan döşeme yolların hala özgünlüğünü koruduğunu gördük.
Kisir Çayı’ndaki derin vadiden insanın yürümekte zorlandığı dik yokuşu tırmandık.
Buradaki bakir coğrafya ilk görenleri büyük heyecan ve ürküntü vermektedir.
Günümüzden 8-10 bin yıl önce Beşparmak Dağları çevresinde yaşayan insanların genellikle dağdaki bulunan kaya oyuklarında ve kendilerini koruyabilecekleri kaya sığınaklarında yaşadıkları bilinmektedir. Mal Kayası Mağarası’nın en önemli özelliklerinden birisi, tarih öncesi dönemde yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilenen tek mağaradır.
Mal Kayası Mağarası’nda arkeolojik açıdan tarih öncesi döneme ait buluntular tespit edilmiştir. Mağaradaki yaşam izleri, 2002 ve 2004 yıllarında Milet Arkeoloji Müzesi adına, mağaranın 4 mt. Genişliğindeki giriş kısmında kazı çalışmaları gerçekleştirilmiş ve burada 4 mt. Derine inilerek ana kayaya ulaşılarak ortaya çıkarılmıştır. Yapılan çalışmalarda mika şişsten kurs biçimli taşlar ve kuvars çakıllarından imal edilmiş aletler gibi çok sayıda taş eser, fırınlanmış çanak-çömlek, pişmiş topraktan yapılmış dokumacılıkta kullanılan yarım küre biçimli ağırşaklar, ağırlıklar, bazıları obsidyenden yapılan ok ucu ve orak bıçakları, kemik aletler, metaboksitten yapılan yassı baltacıklar ve öğütme taşları bulunmuştur.
Mağara içinde balık, alageyik, yaban keçisi, yaban domuzu, kınalı keklik, kaya güvercini kalıntılarından, burada yaşayanların neyle beslendikleri konusunda fikir verdiği görülmektedir.
Milas İlçesine bağlı Gökçeler köyü’nde bulunan İncirli Mağarası’nda tespit ettiğimiz nesli azalan oklu kirpilerden birini, Mal Kayası Mağarası’nda da gördük. Oklu kirpilerin bu bakir mağarayı da yaşam alanı olarak kullandıklarını görünce, bu sevimli canlıların bölgede yaşamasına sevindik.
Mal Kayası Mağarası’nın günümüzdeki en önemli sakinlerinin uluslararası sözleşmelerle koruma altında bulunan yarasalar olduğunu gördük. Mağarada çok önemli bir yarasa kolonisinin varlığını tespit ettik.
Mağara içindeki galeride ilerlediğimizde, elektrik olmamasına rağmen kayalardaki elektrik teli ve yerlere atılan ampul kutuları dikkatimizi çekti. Muhtemelen birilerinin buraya jeneratör getirdiğini düşündük.
Elektrik telinin sonundaki görüntü tüm gerçeği yansıtmaktaydı. Binlerce yılda mağara içinde oluşan yarasa gübrelerinin, çuvallara doldurulduğunu tespit ettik. Tarımın yanı sıra, enerji, kozmetik ve askeri alanlarda kullanıldığını bildiğimiz ve dış ticarette pazar sorunu olmayan yarasa gübrelerinin, Mal kayası Mağarası’ndan da toplandığını gördük. Mal kayası Mağarası gibi biyolojik envanteri çıkarılmamış mağaralarda bu tür gübrelerin toplanmasının uygun olmadığı düşüncesindeyiz.
Ayrıca mağara içinde tarih öncesi döneme ait birçok bulgularda çıkabilir ve tahrip olabilir. Daha önce yapılan kazı çalışmalarında tarih öncesi döneme ait bulgular çıkmış olmasına rağmen, mağaranın tescilinin hala yapılmamış olması da ilginçtir.
Binlerce yılda oluşan mağara ekosistemleri insan kaynaklı olarak kontrolsüz ve bilinçsizce yapılan müdahalelerle tahrip edilmektedir.
Mal Kayası Mağarası hem burada yaşayan canlılar açısından hem de tarihin sırlarını saklaması açısından çok önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Mağara içinde canlı türleriyle ilgili uzmanlık gerektiren biyolojik ve arkeolojik araştırmaların yapılarak koruma altına alınması gerekir.
Bölgede çok az kalan su değirmenlerinden birisi de Kisir Çayı Vadisinde bulunmaktadır. Kisir Çayı Vadisi başta Mal Kayası Mağarası olmak üzere, Antik Döşeme yoldan ulaşılan Bizans Dönemi’nde bile kullanılan terk edilmiş zeytin köyleriyle, karşı yamacında ölücükler şehrini andıran Antik mezarlarıyla, gözetleme kuleleriyle, benzersiz zengin bitki çeşitliliğiyle, önemli yaban hayatıyla ve havzasında yapılan özgün tarımıyla çok önemli bir doğa ve tarih alanıdır. İlgili kurumlara bu alanla ilgili bilgilendirme yapacağız.