Görebilmek için yürümenin şart olduğu gizemli Antik kent olan Gerga’ya gitmek için, baharı andıran bir günde Madran Dağı’na çıktık.
Yürüyüşümüz, bölgede bulunan devasa boyutlardaki gnays kayalar kullanılarak yapılan Gürlen Çayı üzerindeki Antik Dönem köprüsünden geçerek başladı. Bu harika yapının üzerinden geçerken, tarihin üzerinde yürümenin hazzını duyduk. Ancak köprünün küçük bir bölümünün yıkıldığını gördük. Eğer bir iyileştirme yapılmazsa, zaman içinde bu tarihten bir eser kalmayacağını düşündük.
Gürül gürül akan Gürlen Çayı’nın kenarından yemyeşil bir ormanın içine girerek, vadiye doğru inişe geçtik.
Molalarda dağdan gelen sulardan kana kana içtik.
Eski yıllarda Çine Çayı’na akan, günümüzde artık Çine barajına dökülen Gürlen Çayı’nın üzerindeki köprüden geçtik.
Dünyada sadece bu bölgede yetişen Cyclamen mirable’lerin en yoğun olduğu alanda dinlenme ve fotoğraf çekim molası verdik.
Gürlen Çayı’nın bölgedeki ekosistem için çok önemli olduğunu, tertemiz bir şekilde aktığını, bu temiz suların kirli bir şekilde akan Büyük Menderes Nehri’ne karışarak hayat verdiğini anlattık.
Gürlen Çayı’nı ve çam ormanlarını arkamızda bırakarak vadiden yukarı tırmanmaya başladık.
Parkurumuz üzerindeki eski çoban evlerini inceledik.
Antik Dönem’den kalan bazı yapı kalıntılarını, terasları inceledik. Çok bakir olan bu alanlarda definecilerin cirit attığını, kazmadık yer bırakmadıklarını gördük.
Uçan dairelere benzeyen devasa boyutlardaki gnays kayaları inceledik. Yöre insanlarının bu kayaları bozmadan kendi ihtiyaçları için nasıl kullandıklarını gördük.
Yüksek kayaların üzerindeki ilginç yapıların bir zamanlar kullanıldığını, yöre halkı tarafından kovanlık adı verilen arı evleri olduğunu anlattık. Bu yapıların yapılmasının nedeninin, bölge köylülerinin ballarını eski yıllarda yoğun olan ayılara kaptırmamak için yaptıklarını söyledik. Günümüzde artık bölgede ayı kalmadığını, ancak köylüler tarafından kurt görüldüğünü söyledik.
Bölgedeki coğrafyanın son yıllarda değişimlere sahne olduğunu, günümüzdeki halini gösterip, eski yıllarının nasıl olduğunu anlattık.
Dağda önümüze çıkan yöre insanlarıyla değişen coğrafya hakkında konuştuk.
Çobanlar barajın yapılmasından çok memnun olduklarını söyledi. Hayatlarında hiç Bodrum’a gitmediklerini, bu tatil kentini televizyondan gördüklerini belirttiler. “Bizim için bu baraj çok iyi oldu, koyunları güderken çayırların üzerine yatarak barajı Bodrum’daki denizi seyreder gibi seyrediyoruz” dediler.
Evleri sular altında kalan köylüler “Bizim su altında kalan yerlerimiz için para verdiler ama bizim doğduğumuz topraklar, hikayelerimizin geçtiği yerlerin hepsi sular altında kayboldu. Taş köprümüz İncekemer’den bir daha artık hiç geçemeyeceğiz. Bizler geçtik ama bizden sonra gelecekler bırakın geçmeyi belki de böyle bir köprüyü hiç bilemeyecekler.”
Aşağıdaki çiftçiler ise “Yazın yaptığımız tarımdaki en büyük ihtiyacımız sudur. Çine barajı yazın yapılan tarım için bir sigortadır.” Dediler.
Anadolu’daki en enteresan Antik yerleşimlerden biri olan Gerga’ya gelerek, incelemeler yaptık. Çatısıyla birlikte harika bir mimari oluşturan bu yapının, George BEAN tarafından bir tapınak olarak söylendiğini belirttik.
Bu muhteşem yapının arkasındaki blokların birkaç yıl evvel yerinden çıkarılmak istendiğini, bu konuda acil iyileştirme yapılması için ilgili kurumlara bilgi verdiğimizi belirttik. Aslında iyileştirilmesi çok basit olan bu uygulamanın hala yapılmadığını gördük. Daha kötü sonuçlara yol açılmadan bir an önce bu eserin iyileştirilmesi için tekrar müracaat edeceğiz.
Hepimizin kafasında tek bir soru vardı “Bu eserler Antik Dönem’den bize kadar gelmiş, biz neden koruyamıyoruz?”
Gerga’daki birçok kayanın üzerine devasa boyutlarda yazılmış ilginç yazılar çok ilgimizi çekti.
En çok ilgiyi de, günümüzde artık sadece ayakları kalan büyük heykelin kalıntıları çekti. Bulunmuş olduğumuz bölümdeki parçalanmış taşların, zamanında olağanüstü olarak değerlendirilen anıtsal bir heykelin parçaları olduğunu anlattık. Bir zamanlar ayakta olan devasa heykelin parçalarını gördüğümüzde içimiz sızladı. Fransız araştırmacı G. Gousin “kocaman ağzıyla ve birbirinden ayrık küçük gözleriyle kesinlikle anormal” olarak tanımladığı başı bulamadık. Antik yerleşimin alt bölümünde piramit şeklinde yükselen ve üzerinde Gerga yazan taş stelleri inceledik.
Binlerce yıldır aynı şekilde durarak fizik kurallarını alt üst eden kayalarda incelemeler yaptık. Kayaların hem inanılmaz dengelerini hem de ilginç figürlerini hayranlıkla izledik.
Gerga’yı arkamızda bırakıp, Çine Barajının manzarasını seyrederek yolumuza devam ettik.
Bu kadar yorgunluktan sonra Çine’nin meşhur köfte piyazı yenir dedik.
Yemekten sonra Kuşadası’na hareket ettik.
---