Her yıl 2 Şubat’ta kutlanan Dünya Sulak alanlar Günü’ne 3 gün kaldı.
Suyun gücünü görmek isteyenler, Aşağı Büyük Menderes Havzası’nda yer alan Söke Ovası’na gidebilirler.
Afyon İlinin Dinar İlçesi sınırlarında bulunan Suçıkan mevkiinden pırıl pırıl sularıyla doğarak, 584 km. boyunca kıvrıla kıvrıla, Milli Parkın Delta kısmındaki Kafa bölgesinden Ege Denizi’ne dökülen Büyük Menderes Nehri, geçmiş olduğu topraklara yüzyıllardır bereket getirmiştir.
Sularıyla geçmiş olduğu yörelere Antik Çağ’lardan bu yana hayat veren Büyük Menderes Nehri, aynı zamanda kış aylarında yapmış olduğu taşkınlarla bölgeyi sular altında bırakmaya devam ettiği görülmektedir.
Bütün havzaya hayat veren Büyük Menderes Nehri’nin doğal yapısında insan kaynaklı olarak meydana gelen değişimler, yatağındaki oynamalar, plansız yapılaşmalar, doğal bitki örtüsünün tahribatları ve barajlardan salınan sular sonucunda her yıl meydana gelen taşkınlarla birlikte, başta Söke çiftçisini zarara uğratmakta ve birçok yerleşimi tehdit etmeye devam etmektedir.
Menderes her kış ayında yapmış olduğu taşkınlarla, özellikle Aşağı Büyük Menderes Havzası’nda Söke Ovası’nın güneyindeki tüm bölgeyi sular altında bırakmaktadır.
Yoğun yağan yağmurlarla birlikte debisi artan Büyük Menderes Nehri, dağlardan gelen irili ufaklı çaylar ve derelerin sularıyla birlikte, barajlardan salınan suların etkisiyle yatağından taşarak tüm bölgeyi sular altında bırakmaktadır.
Söke’ye bağlı Çalışlı, Karaatlı, Kalçık, Bağarası, Akçakaya, Pamukçular, Kisir, Sayrakçı, Nalbantlar, Yeşilköy, Avşar, Yeniköy, Burunköy, Çalıköy ve Karacahayıt gibi köylerin birçoğu, taşkınlarla birlikte Venedik’e dönmektedir.
Kış aylarında bölgenin kaderi 2500 yıl öncesine dönmektedir. Antik Çağ’da Ege Denizi’nin küçük bir koyu olan günümüzdeki Azap Gölü, menderes taşkınlarıyla birleşerek yine eski günlerindeki gibi adeta denize döndüğü görülmektedir.
Yazın etrafında traktörlerin dolaştığı ve pamuk tarımının yapıldığı Antik Çağın Myus kenti, kış aylarında eski liman günlerini hatırlatırcasına etrafının suyla dolduğu görülmektedir.
Çok önemli yaban hayatının devam ettiği Aşağı Büyük Menderes Havzası’nda taşkınlarla birlikte birçok canlı da yaşamını yitirmektedir. Taşkınlardan kaçabilenler kurtularak başka yaşam alanları aramakta, bazı yaban hayvanları da suların içinde oluşan adacıklar ve yüksek kesimlere kendilerini atarak yaşam mücadelesi vermektedir.
Söke Ovası’nda binlerce dönüm araziyle birlikte çiftçinin ektiği ekinler de sular altında kalmaktadır.
Ovadaki birçok çiftliğe ulaşmak mümkün değildir. Sular içindeki çiftliklere ulaşmanın tek yolu sandallardır.
Bazı yerleşimlerde evlerden evlere ulaşabilmek için teknelerle ulaşım sağlanmaktadır.
Avşar gibi bazı köylerin kış aylarında sayfiye yerleşimlerine döndüğü görülmektedir. Evlerini tepelere kuranların manzarası güzel olsa da, tabandakiler sular altında olduğundan halleri perişan durumdadır.
Taşkınları fırsat bilip yararlananlarda olmaktadır. Köylülerin birçoğu yazın pamuk ektiği tarlalar sularla dolunca, menderesten gelen balıkları avlamak için lastik şamrellerle ağlarını atıp balık tutmaktadır. Dibi görülmeyen suyun içinde çalı çırpı, ağaç ve kütüklerin içinde, lastik bir şamrelle ağlarını atıp balık tutmaya çalışan bu insanlar, hayatlarını tehlikeye atmaktadır.
Bahar aylarında doğal güzellikler içinden salına salına akan Sarıçay, kış aylarında Beşparmak Dağları’ndaki birçok derenin suyunu peşine takarak, büyük bir hızla menderese doğru akmaktadır. Menderesin önemli kaynakları olan Sarıçay, Kargın ve Kisir çayları, taşkınların oluşmasına büyük katkı yapmaktadır. Bazı çayların içine dozerlerin sokularak temizlendiği de görülmektedir. Sakıncalı olan bu çalışmalar yerine, planlı mühendislik bilgisi gerektiren suyun hızını kesecek ıslah sekileri, depolama yapıları için etüd çalışmalarının yapılması daha doğru olacaktır. Özellikle su kenarlarında bulunan doğal bitki örtüsünün kesinlikle tahrip edilmemesi gerekir.
Suyu durdurmak mümkün değildir, suyolunu her zaman bulmakta ve gücünü her zaman göstermektedir. O nedenle doğayla oynamamak gerekir. Doğayı bize uyum sağlatmak yerine bizim doğaya uyum sağlamamız daha doğru olacaktır.
Evrenin özünün su olduğunu, suyun hem yıkıcı gücünü hem de sonsuz ve tükenmez oluşunu, Mısır’da Nil’in taşkınlarını gözlemleyerek fark eden Milet’li Thales, tüm bunları günümüzden 2500 yıl önce görmüştür.
2 Şubat Dünya Sulak alanlar gününde, Aşağı Büyük Menderes Havzası’ndaki Söke Ovası’nın güneyinde bulunan köylere gidenler, suyun gücünü yerinde görebilirler.