Muğla İlinin, Milas ilçesine bağlı Gökçeler Köyü’nde bulunan Uyku Vadisi’ndeki Hamzabey Kanyonu’na gitmek için yola çıktık.
Mersinet odun ateşi kahvesinin sıcak çaylarıyla sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra yola devam ettik. Daha Milas’a varmadan gök yarılır gibi olunca, tornistan yapıp geri döndük. Dönüşümüz şiddetli yağan yağmurdan değildi. Telefondaki ses, Hamzabey Çayı’nın yine delirdiğini ve ahşap köprüyü götürdüğünü söyleyince vazgeçtik.
Şansımızı Latmos’un güneyindeki Karahayıt Köyü’nde deneyelim diyerek, Beşparmak Dağları’nın güneyindeki bu şirin köye geldik.
Ahmakıslatan cinsinden yağan yağmurda, yukarı doğru tırmanmaya başladık.
Ay Tanrıçası Selene’nin aşık olduğu Latmos’lu çoban Endymion’un dağlarının gizemli derinliklerine girdik.
Yolumuz üzerinde yağmur dinlemeden dağa zeytin toplamaya giden Karahayıt’ın çalışkan köylüleriyle karşılaştık.
Memleketinin eşeklerine sahip çıkıp-çıkmadıklarını sorduk.
“”Bu güzel hayvanlar olmasaydı, biz bu zeytinleri aşağıya nasıl indirirdik” dediler.
Karahayıt köylülerinin, Beşparmakların engebeli kayalıklarını aşarak, yüzlerce metre yukarılardan topladıkları zeytinlerini, eşeklerle stabilize yola taşıyarak, traktörle köylerine götürdüklerini gördük. Bu zeytincilik işinin kentlilere göre olmadığını anladık.
Yoğun yağmurların Latmos’un kayalıklarında küçük şelaleler oluşturduğunu gördük.
Vadilerde oluşan derelerden geçerken, eşek sudan nasıl geçeceğimizi gösterse de, ne yazık ki 4 fire verdik. Ama korkulacak bir şey olmadı.
İnatla derelerin sığ yerlerini bularak, bu sefer dereyi görsek de paçalarımızı sıvamadık.
Tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersiz olan tarih öncesi kaya resimlerini görmek için, Balıktaş’ın gizemli kaya koridorlarına girdik.
Latmos’taki kaya resimlerinin kırmızı olduğu, sadece Balıktaş’takilerin sarı ve kırmızı renklerden oluştuğunu gördük.
Balıktaş kaya odasındaki ilginç resimlerin ne anlama geldiğini anlatarak, kesinlikle fotoğraf çekenlerin flaş kullanmamasını, resimlerin üzerine her hangi bir sıvı sürülmemesini, bu konuda herkesin hassasiyet göstermesini ve herkese de anlatmasını istedik.
Çok önemli bir resim olan Söğütözü’ndeki Göktepe resmine sürülen bir sıvı nedeniyle bu resimlerin tahrip olduğunu belirttik.
Karahayıt Köyü’nü arkamızda bırakarak, Latmos’un başka bir bölgesine gitmek için yola devam ettik.
İlginç kaya oluşumlarını inceledik. Kayaların neden bu hale geldiğini anlattık.
Karahayıt vadisini aştığımızda, Bafa’nın harika manzarası önümüze çıktı.
Beşparmak Dağları’ndaki manastırların en büyüğü olan, günümüzdeki adıyla Yediler olarak bilinen manastıra geldik. Daha önceki araştırmalarımızda tespit ederek müracaat ettiğimiz sur duvarının yıkılabileceğini bildirdiğimizi, duvarın 1 yıl sonra yıkıldığını, tekrar ilgili kuruma diğer duvarların ve fresklerin korunma altına alınması ve iyileştirme çalışmasının yapılmasıyla ilgili başvuru yaptığımızı söyledik.
İlgili kurumdan bize gelen yazı da, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü ve Milas Müze Müdürlüğü’nün ortak çalışmaları kapsamında; söz konusu alana tarihi çevre duvarı ve fresklerin olduğu alana demir parmaklık yapılması için proje çalışmalarına başlandığı bildirilmişti. Şu ana kadar bir çalışmanın olmadığını gördük ama projenin çalışmalarının devam ettiğini duyduk, umarız en kısa sürede Latmos’un en güzel manastırı olan Yediler için, iyileştirme çalışmaları başlar.
Bafa Gölü’nün en güzel görüldüğü yerlerden biri olan Yediler Manastırı, ekoturizm tutkunlarının uğrak yerlerinden biridir.
Tek bir kaya üzerinde mazgallarla savunması güçlendirilmiş küçük sığınma kalesindeki mimari yapının, savunmanın yanı sıra çevresel bir anlayışla ana kayalar kullanılarak yapılması herkesin dikkatini çekti.
Muhteşem manzaraların olduğu bu bölge trekking tutkunlarının vazgeçilmez parkurları arasında yer almaktadır.
Başka bir kaya resmi görmek için Kerdemelik Mağarası’na gelerek, sürünerek aşağıya indik.
Onursal üyemiz Dr. Anneliese PESCHLOW’un yıllardır çalıştığı tarih öncesi kaya resimlerinin, zirvenin çevresinde kümeleşmesi ve Latmos kayalıklarına özgü niş biçimli doğal oyukların içine yerleştirilmeleri, bu resimler ile bölgenin doğası ve tanrıları, özellikle de zirvenin hakimi hava tanrısı ve yerel dağ tanrısı arasında direk bir ilişki olduğuna işaret ettiği bildirilmektedir.
Ağırlıklı olarak hayvanların betimlendiği Batı Avrupa’nın Buzul Çağı mağara resimlerinden farklı olarak, Latmos Kaya resimlerinin ana konusu insandır. Bunun yanı sıra bezemeler, işaretler ve semboller ve ayrıca el ve ayak baskıları da görülmektedir. Hayvan betimleri ise son derece azdır. Ayrıca hiç bir savaş betiminin bulunmaması da ilgi çekicidir. Resimlerin konusu ailedir. Grup resimlerinin çoğunluğunu kadın-erkek çifti oluşturur. Muhtemelen kaya resimlerinin bulunduğu yerlerde ilkbahar şenlikleri veya düğün törenleri yapılmıştır, ya da gençlerin, özellikle genç kızların yetişkinler dünyasına giriş törenleriyle ilgilidir.
Kaya resimlerinin boya maddeleri, Latmos’tan çıkan demir oksitten elde edilmiştir. Boya maddeleri, toz haline getirilip bir sıvıyla karıştırıldıktan sonra parmakla veya bir gereçle kaya duvarlarına sürülmüştür. 8000 yıldır günümüze kadar gelerek bize kadar ulaşan bu tarihi miraslarımız, ne yazık ki Beşparmaklardaki maden faaliyetleri nedeniyle tehlike altındadır. Bizden sonra gelecek nesillere de ulaşabilmesi için, bir an önce koruma statüsünün verilmesi gerekmektedir. Burada da Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na büyük iş düşmektedir. Bakanlığın bu konuda yapacağı her çalışmaya destek vermeye hazırız. Böyle resimlerin olmadığı gibi, böyle bir dağında olmadığını biliyoruz.
Mitolojik öykülerle dolu, doğal ve kültürel kaynak bakımından olağan üstü özelliklere sahip göl ve dağın yan yana olduğu bu muhteşem coğrafyayı, dün aldığımız gibi yarınlara dünkü gibi teslim etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.
Kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında çok farklı güzellikler, kültürel eserler, kendine özgün florası, hala kapanlarının olduğu bir zamanlar Anadolu Parsının en yoğun yaşadığı ilginç yaban hayatıyla dolu olan bu doğa ve kültür harikası korunabilirse, hem bölge insanına, hem ülkemize çok şey kazandıracaktır.
Yürüyüşümüzün bitiminde Gölyaka Köyü’ne indik.
Bafa Gölü’nün en güzel yerlerinden biri olan Kahve Asarı Adası’nın karşısındaki Çeri’nin Yeri restoranda balıklarımızı yiyerek, Kuşadası’nın yolunu tuttuk.