Düz alanı bulunmayan vahşi doğasında, çağdaş yaşamın getirdiği olanaklardan yoksun bir şekilde yaşamlarını sürdüren birbirine yakın Söğütözü, Kocaalan, İsliler ve Nebiler gibi yerleşim alanlarının bağlı bulunduğu Karakaya Köyü’nün en büyük özelliği, 8000 yıllık tarih öncesi kaya resimlerine ev sahipliği yapmasıdır.
Karakaya Söğütözü’nden Yaşar BEŞPARMAK’ın gösterdiği ilk kırmızı boyalı resmin bulunmasından sonra, Batı Anadolu’da yüzyılın buluşu olarak adlandırılan prehistorik kaya resimleri tespit edilmiştir.
EKODOSD onursal üyesi Anneliese PESCHLOW’un yıllardır araştırıp bulduğu kaya resimleri şimdiye kadar tüm kaya resmi sanatı içinde, konu ve üslup açısından benzersizliğini korumakta, şekil ve anlatım olarak dünyada tek olduğu bilinmektedir.
Beşparmak Dağları’nın engebeli coğrafyasında gökten yağmış gibi duran binlerce kayanın altını kontrol eden Peschlow, resimlerin bulunmasında dağda yaşayan çobanlardan da çok yararlanmıştır.
1993 yılında Karakaya Köyü’ne bağlı Kovanalan mezrasında araştırmalarını sürdüren Peschlow, kayaların arasında keçilerini güden lastik pabuçlu ve şalvarlı küçük bir kız çocuğuyla karşılaşır.
Beşparmak Dağları’nın ürkütücü kayalıkları arasında keçilerini yayan korkusuz kız çocuğu çok dikkatini çeker. Onunla konuşur ve arkadaş olurlar.
Beşparmak Dağları’nın küçük çobanı Jale PINAR’dır bu. Küçük Jale yabancı bir kadının bu dağlarda ne aradığını sorar. Peschlow kendisinin arkeolog olduğunu ve mağara duvarlarına kırmızı boyayla çizilmiş resimleri aradığını söyler. Çoban Jale söylenen kırmızı resimlerden bir mağarada gördüğünü ama eski çobanların çizmiş olabileceğini anlatır. Birlikte mağarayı gittiklerinde resimlerin tarih öncesi döneme ait olduğu anlaşılır.
Katır sırtına yüklediği eşyalarla aylarca yol olmayan Beşparmak Dağları’nda tarih öncesi resimleri arayan PESCHLOW, her geldiğinde Jale’nin ailesinin mezradaki evinde kalır.
Peschlow araştırmaları bittikten sonra Almanya’ya döner. Çoban Jale’nin içine bir heyecan girer. Her tarafı kayalık olan Kovanalan bölgesinde keçilerini yaydığı her yerde girip çıkmadığı mağara kalmaz.
Peschlow her geldiği yıl mutlaka çoban Jale’ye uğrar. Uğradığı her yıl aralarında büyük dostluk oluşan Jale’de bulduğu resimleri Peschlow’a gösterir.
Jale, Peschlow’u o kadar çok sevmiştir ki, yeni doğan oğlaklardan birisinin adını Anneliese koyar. Ancak Anneliese gelinceye kadar oğlak büyümüş keçi olmuştur artık.
Jale bulduğu resimleri Anneliese’ye gösteriyor ama onların araştırmaları uzun sürünce dayanamayıp bir mağaranın içine kıvrılıp uyuduğu da oluyor.
Beşparmak Dağları’nın bakir ve ıssız coğrafyasında yıllar çabuk geçer ve Jale genç kız olur artık. Jale, Anneliese’yle tanıştığından beri 6 yıllık sürede tam 12 tarih öncesi resmi bularak Peschlow’a göstermiş ve kültürel mirasımıza önemli katkı yapmıştır.
Anneliese’yle son olarak 1999 yılında birbirlerini görmüşler ve Jale Söke’ye gelin olarak gittiğinden bir daha görüşme fırsatı yakalayamamışlar.
Her geldiğinde bizlere Jale’yi soran Annelise için bir araştırma yaptık.
Aradan geçen 14 yıl sonra Dr. Anneliese PESCHLOW ve eski küçük çoban Jale’yi Söke’de buluşturduk.
Pesclow’un karşısında küçük çoban yerine, birisi 8 diğeri 10 yaşında 2 çocuk annesi vardır artık.
İki eski dostun buluşmalarında hayli duygulu anlar yaşandı. Uzun bir süre sarılı kaldılar. Sonra eski günler tekrar hatırlandı.
Anneliese PESCHLOW Jale’nin anne olduğunu görünce çok sevindi. Ona 2 kitabını hediye etti.
Jale PINAR “Beşparmak Dağları benim vatanım. En güzel günlerin o dağların erişilmez kayalıkları arasında geçti. Anneliese’yle çok güzel anılarımız oldu. İlk tanıştığımda küçük bir çocuktum. Bu resimlerin ne kadar önemli olduğunu bana o öğretti. O Almanya’ya döndükten sonra ben aylarca kayaların altında resim arıyordum. Her bulduğum resimde inanılmaz bir mutluluk yaşıyordum. Anneliese hemen gelse de göstersem diye, onun gelişini iple çekiyordum. Söke’de yaşıyorum ama sık sık dağa çıkıyorum yine. Bu dağ beni kendine çekiyor her zaman. Böyle güzel bir dağ başka yerde var mı bilmiyorum. Ama benim için dünyanın en güzel yeri Beşparmak Dağları’dır.
Anneliese tekrar geldiğinde dağa çıkıp ona yardım etmek istiyorum. Bu resimler çok önemli. Eskiden hiç kimse gelmezdi buralara. Resimler tanındıkça insanlar gelmeye başladı. Hatta kaya resimleri şenlikleri yapılmaya başlandı. Belki de turizme açılacak buraları. Burada yaşayan insanlara faydası olacak.
Son yıllarda Beşparmak Dağları için herkes gibi ben de çok endişeliyim. Çünkü madenler çoğalmaya başladı. Benim keçi güttüğüm yıllarda dağda bir şey yoktu. Şimdi beyaz toz yığınları oluşmaya başladı. İnşallah bu madenleri durdururlar, dağımız kurtulur. Adına şiir yazdığım dağların yok olmasını istemiyorum.”