Bu fotoğrafı ilk gören kişi, bir çiftçinin ovanın ortasındaki tarlasında ekinlerini biçtiğini ve samanlarını kaldırdığını sanır.
Oysa burası Kuşadası’nın dünyaca ünlü Kadınlar Denizi mevkiinin tam ortasında bir arazidir.
Mustafa SAYGI 82 yaşında doğma büyüme Kuşadalı bir çiftçi. Bu tarlanın içinde geçmiş tüm hayatı.
Etrafı yapılaşmalarla dolu tarlanın ortasında bir asrı geçen taştan yapılma bir ev hala Mustafa SAYGI’ya hizmet vermeye devam etmektedir.
Çok eski yıllarda tütün, daha sonra susam ve günümüzde buğday dikmeye başlamış Mustafa SAYGI. 35 dönümlük tarlasının 15 dönümü zeytin ağaçlarıyla dolu, kalanını da günümüzde buğday ekerek değerlendiriyor.
Babası 30 yıl önce yapılaşmaların yoğun olarak başladığı yıllarda tarlayı bir iş adamına satmış. Alınan para o zamanlar iyi olarak değerlendirilmiş, hatta iş adamı parayı peşin olarak verememiş, taksitle ödemiş. Şu anda “keşke satılmasaydı” diyor. İşin ilginç tarafı, tarlayı alan işadamı, yapılaşma furyasına ayak uydurmamış, eski sahibi olan Mustafa SAYGI’ya “buranın bakımı sana ait, istersen ekmeye devam edebilirsin” demiş. Mustafa SAYGI’da, 60 yıldır bu tarlayı etrafı villalarla, sitelerle otellerle dolu olsa da ekmeye devam ediyor.
SAYGI” 30-40 yıl önce buralarda hiç ev yoktu. Bu binaların olduğu yerlerde insanlar tütün ekerdi. İnsanlar parasız, fakirdi. Toplu parayı görünce zengin olduk sandılar. Yerler bedavaya gitti. Şimdi hepsi pişman. Ben bile keşke babam satmasaydı burayı diyorum. Ama hiç olmazsa bu yaşa kadar ektim, buğdayımı aldım. Beni en çok üzen olaylardan birisi de, 80’li yıllarda yolu genişletirken, bir kuyu vardı burada. Belki de Kuşadası’nın en güzel suyu buradan çıkardı. Kuyuyu kapattılar, üzerine yol yaptılar. Keşke koruyabilselerdi. O bir tarihti, kimler su içmedi ki o kuyudan…
Şimdi etrafımız otellerle, villalarla doldu. Toz oluyor, tarladan yılan çıkıyor diye şikayet ediyorlar. Benim dışımda her şey değişti. Bu arazide bir şey değişmedi ki, ben doğdum doğalı burası böyle. Dağdan gelen bağdakini kovuyor hesabı, bakalım ne kadar dayanacağız.”
Mustafa SAYGI belki ömrü yetene kadar bu tarlayı ekmeye devam edecek, ancak tarlanın asıl sahibinin düşünceleri değiştiğinde, bu tarla da diğerleri gibi tarihe karışacaktır.
Kuşadası’nın 30-40 yıl önceki halini bilenler, eski yılları özlemle hatırlıyor ve döneminin doğal güzelliklerinin kaybolduğuna üzülüyorlar. Her şeye rağmen o güzelliklerden geriye hala bir şeylerin kaldığı yapılan araştırmalarımızda görülmektedir. Bir sitenin kenarında, bir arazinin kıyısında, bir mahallenin ortasında küçük küçük doğal alanlar bulunmaktadır. Bu tür alanlar, genellikle çalı-çırpı, kürlerin olduğu dikenlik bir alan, yılanların, haşeratın saklanabileceği yer olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle ortalık temizlensin diye mahalle sakinleri tarafından bu alanlar tamamen tahrip edilmekte ya da yakılmaktadır.
Aslında bu tür yerler, insanların özlemle hatırladığı o doğal güzelliklerin kalabilen son temsilcilerini saklayan önemli doğa alanlarıdır. Bu küçük doğal alanların içinde birçok canlının yaşadığı görülmekte ve dünyada sadece bu bölgede yetişen endemik bitkilerin kendilerini bu küçük doğal alanların içinde saklayarak korudukları görülmektedir.
Kentin içindeki bu küçük doğa alanları gen kaynakları açısından çok önemlidir. Çalı-çırpı gözüyle bakılan bu yerleri temizleyelim derken, içinde barınan çok nadir türlerin de geri gelmemek üzere yok olduğu bilinmelidir. Kuşadası doğal kaynak türleri açısından çok zengin bölgedir. Her an her köşesinde farklı ve çok önemli nadir türlerle karşılaşmak mümkündür. Onları korumakta bu kentte yaşayanların görevi olmalıdır.