Ege coğrafyasının yemek kültüründe otlar önemli yer tutar. Baharın gelmesiyle birlikte canlanan doğa, Ege’nin birbirinden güzel otlarını meydana çıkarır. Ege’nin tüm kentlerinde ve köylerinde bahar ayının girmesiyle birlikte, sofralar ot yemekleriyle dolar.
Ege’de yaşayan herkesin ayrı bir ot tercihi vardır. Sarmaşık, kedirgen, ebegümeci, ısırgan, turpotu, Kenger, hindiba, şevketi bostan, gelincik, Labada, sarıot, kuşotu, sinirotu, radika, arapsaçı, su teresi gibi otlar en çok tercih edilen otlar arasındadır.
Ege’nin küçük şirin kasabalarında otlarla ilgili festivaller de yapılmaktadır. Bunlardan birisi geleneksel olarak yapılan Alaçatı Ot Festivalidir. Biz de bu festivali yerinde görmek için, Kuşadası’ndan 110 kişilik bir grupla yola çıktık.
Küreselleşmeyle bozulan yerel yaşam kimliğini korumak, doğayla ve geçmişle bağını koparmadan, kent sakinlerinin yerel özellikleriyle varlıklarını sürdürmesini sağlamayı hedefleyen “Cittaslow” ünvanı alan Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehri” olan Seferihisar’ın sayfiyesi doğa ve tarih cenneti Sığacık’ta kahvaltı molası verdik.
Kahvaltıdan sonra yerel halkın kendi ürünlerini sattığı pazarın kurulduğu, cumbalı taş evleriyle ünlü Sığacık’taki kale içine geldik.
Gelen konukları rahatsız etmeden, komşu satıcıyla rekabete girmeden, kendi emekleriyle ürettikleri ürünleri, yiyecekleri güler yüzle satmaya çalışan Sığacık’ın sıcakkanlı insanları bizleri çok etkiledi. Bizler de onları karşılıksız bırakmadık, bol bol alışveriş yaptık.
Sığacık’tan sonra ot festivalinin yapıldığı Alaçatı’ya geldik.
Cumbalı taş evleriyle ünlü rüzgarlar beldesi Alaçatı’nın sardunyalarla süslü Arnavut kaldırımlı dar sokaklarını gezdik.
Her köşeye yayılan yiyecek ve içecek stantlarına uğrayarak değişik lezzetler tattık.
Yerel halkın yaptığı ürünleri inceleyerek, satın aldık.
Festivale akın akın gelen insan kalabalığını görünce, markalaşmanın ne kadar önemli olduğunu Alaçatı’da anladık
Bazı önemli otların kültürlerinin yapılarak tohumlarının dağıtıldığını gördük.
Yorulanlar festival meydanındaki cafelere oturarak kahvelerini yudumladılar.
Rüzgarlar şehri Alaçatı’nın restoreleri yapılan yel değirmenlerini inceledik.
Alaçatı’da adım atacak yer kalmayınca, rotamızı hemen yanı başındaki Ege’nin önemli turizm kenti Çeşme’ye çevirdik.
Yemeklerimizi Çeşme’de, zeytinyağlıları meşhur olan bir restoranda yedik. Burada yediğimiz zeytinyağlı enginarın fiyatının, Alaçatı’da içtiğimiz yorgunluk kahvesiyle aynı olduğunu görünce şaşırdık.
Çeşme Kalesi’ni gezerek, tarihi eserleri inceledik.
Çeşme marinasının cafelerini doldurarak, çaylarımızı içtik.
Gezdiğimiz Alaçatı ve Çeşme’nin çevresini, mimarisini, tarihini inceledik, esnafını gözlemledik, kendi kentimizle kıyasladık, yapılan bu tür etkinliklerin bölge insanına olan katkılarını ve kentin bu faaliyetlerden kazanımlarının ne kadar önemli olduğunu düşündük.
Güzel bir havada farklı bir Pazar geçirmenin keyfini çıkardık.