2 Şubat 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanmış olmasından dolayı, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü kabul edilmiştir.
Aydın bölgesindeki sulak alanların büyük bölümü Aşağı Büyük Menderes Havzası’nda bulunmaktadır. Havzada Büyük Menderes Deltası, Bafa Gölü, Azap Gölü, Kocagöl ve yaz aylarında kuruyan kış taşkınlarında tekrar göl şekline dönüşen irili ufaklı onlarca gölet, azmaklar, çaylar, dereler yer almaktadır.
Geçmiş yıllarda kurutulan sulak alanların önemi son yıllarda anlaşılmaya başlanmıştır. Doğa suyun yolunu ve suların nerelerde toplanacağını kendisi tespit etmiştir. Buna insan eliyle müdahale edildiğinde tahribatların kaçınılmaz olduğunu son yıllarda meydana gelen olumsuz gelişmelerden görmekteyiz.
O nedenle Sulak alanlarımızın korunması ve akılcı kullanımı konusunda ilgili kurumlar başta olmak üzere yerel yönetimlerin, sanayicilerin, üniversitelerin, tarımcıların, balıkçıların, yöre halkının, sivil toplum örgütlerinin duyarlılık göstererek birlikte çalışmaları gerekmektedir.
EKODOSD Bilim danışmanı Dr. Erol KESİCİ “Sulak alanlar; doğal-kültürel ve ekonomik değerleriyle de yeryüzünün en önemli ekosistemleridirler. Hiçbir para harcamadan, bulunduğunuz bölgenin su rejimini dengeleyen, yer altı sularımızın beslenmesini artıran, canlıların içme ve kullanma suyunu sağlayan, çok sayıdaki tarım alanını akifer tabakadan çekilen sularla sulayan,biyolojik çeşitliliği artırarak doğal hayatı zenginleştirenlerdendir. Bafa ve Azap Gölü gibi sulak alanlarımız.
Korumadan kullandığımız bu göller; aşırı yağışlarda toprak tarafından emilemeyen fazla suyu depolayarak; yavaş ve düzenli olarak çevreye bırakarak ve taşkınların yok edici etkisini önemli ölçüde kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek su rejimini düzenlerler. Doğa sutaşıma sistemini; gölleriyle dere ve çaylarıyla kendisi hazırlamış ve canlılar bu sisteme göre yaşam alanlarını oluşturmuşlardır. Daha çok para kazanma isteği artınca insanlar; doğanın kendilerine uymasını isteyerek doğayı şekillendirmeye başladılar. Sulak alanların verimli alüvyonlu toprakları iyi tarım alanı olurdu Amik ve Avlan Gölleri bu amaçla kurutuldu, su kıyıları, yerleşim alanlarıyla yapılarla donatıldı. Derelerin, çayların akışı ve yönleri değiştirildi… Sulak alanların kıyı kenar çizgileri ihlal edildi… Her yer gölet, HESlerle donatıldı/ donatılmakta… Sulak alanların beslenmesi sadece yağışlara bırakıldı… Su üreten, taşkınları önleyen sulak alanlar kurudu/kurutuldu. Sulak alanlar kurudukça insanlar oraları işgal etti. Binlerce yıllıdır kendi kendine yeten, yaşayan doğal oluşum; insan müdahaleleriyle son elli yılda yok edildi… Yüzey suları taşınamaz ve depo edilemez oldu… İşte; yağışlarda Kalcık, Burunköy, Akçakaya, Nalbantlar vb. yerleşim alanlarının ve Söke Ovası’nın büyük bir kısmının sular altında kalmasının, bölgede insanların yazın pamuk ektiği tarlasında, kışın ağ atarak balık tutmasının nedeni de bu müdahaleler değil midir?
Su yatağını bırakmaz… Bölgede taşkın sularının yerleşim yerlerinde ve tarım alanlarında hasara neden olmasının sebebi; havzadaki dere ve çayların sayılarına ve yapılarına müdahalelerdir. Su baskınlarının nedeni; küresel ısınma diyerek, işin içinden çıkılamaz… Su yatağını vermediğinden Amik ve Söke vb. ovalar, yerleşim yerleri sular altında… Çünkü bu yerler önceleri ova değil sulak alandı. Bu olanlar; doğanın değil insanın oluşturduğu felakettir…
“02 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü kutlanılıyor” hangi sulak alanlar için kutlama bu? Ne kutlanıyor? Bir ülke doğal sulak alanlarının yüzde 30 dan fazlası kurumuş, binlerce yılda oluşan doğanın can suyunu taşıyan dere ve çaylarının suları set çekilerek, borular içerisine alınarak HES lere dönüştürüyorsa; Sulak Alanlar Günü kutlanmalı mıdır?
02 Şubat DÜNYA SULAK ALANLARI KORUMA GÜNÜ olmalıdır. Çünkü kutlanacak kalite ve sayıda sulak alanımız kalmadı / kalmamakta…
Unutulmamalıdır ki yaşamın kaynağı olan SU iyi yönetilirse bolluk ve bereket getirir, SU kötü yönetilirse kıtlık ve felaket getirir…”dedi.