Kalcık, Büyük Menderes Nehri ile Beşparmak Dağları’ndan gelen Sarıçay arasında Söke Ovası’nın ortasında kurulan bir ova köyüdür. Bu yerleşimde taşkınlarla birlikte, tarihi konusunda da bir araştırma yaptık. Kalcık’ta bulunan mezar taşlarındaki bilgilere göre, tarihinin 500 yıl öncesine kadar gittiği söylenmektedir.
Kalcık’lıların daha önceki yerleşiminin Büyük Menderes Nehri’nin yanı başında kurulan Kadıköy olduğu yöre insanları tarafından söylenmektedir. Menderes Nehri taşkınları nedeniyle daha güneydeki şimdiki yerine taşındığı bilinmektedir.
Kalcık’a gelen ve Osmanlıca uzmanı birisi tarafından okunan mezar taşlarında, döneminin kaymakamı ve eşinin mezarlarının da olduğu söylenmiş. Osmanlı Dönemi’nde ilçe merkezi olduğu söylenen Kalcık, günümüzde bir zamanlar kendisine bağlı bir köy olan Bağarası Beldesi’ne bağlı bir mahalle haline gelmiş.
Takriben 10 km. uzaklıkta olmasına rağmen Bağarası Beldesi’ne bağlı bir mahalle durumuna düşen Kalcık’ta yaşayan yöre sakinleri, hem mahalle olarak yaşamanın hem de menderes taşkınlarının getirdiği olumsuz yaşam koşullarından dolayı, beldedeki Hürriyet mahallesine yerleşmişler. Her yıl kış aylarında kaderi pek fazla değişmeyen Kalcık, bu yıl da yine sular altında kalmış.
Çağdaş yaşamın getirdiği birçok olanaktan yoksun bir şekilde yaşayan Kalcık’lılar içme sularını tankerlerle dışarıdan getirmekte, kış aylarında en önemli ulaşım aracı olarak yüksek tekerlekli traktörleri kullanmaktalar.
Camisinin minaresi yıkılan Kalcık’ta, merkezi sistemle ezan okunmaktadır.
Her kış Büyük Menderes Nehri ve Sarıçay taşkınlarıyla denize dönen ovada küçük bir ada gibi duran Kalcık’ta, ulaşımı sağlamak için her evin bir teknesi hazır bekletilmektedir. Hayvanlarını yemlemek ve komşularına gitmek için derin sularda tekneleri, sığ sularda kasık çizmelerini kullanıyorlar.
Her yıl meydana gelen taşkınlarla boğuşan Kalcık, çok önemli tarihsel miraslara da ev sahipliği yapmaktadır.
Birçok yerde tahrip edildiğini gördüğümüz ve yapılaşmalarla yok olan tarihi mezar taşlarının çok önemli örneklerini Kalcık’ta sağlam olarak görmekteyiz.
Ancak yazın bu şekilde duran mezar taşları,
kış aylarında taşkınlarla birlikte sular altında kalmaktadır.
Özellikle birçok yerde kırılan ve çalınan tarihi Osmanlı Mezar taşı başlıkların, Kalcık mezar taşlarında büyük ölçüde sağlamlığını koruduğu görülmektedir.
Her birinin formu birbirinden farklı olan mezar taşlarının, konusunda uzman kişilerin araştırmalarıyla buradaki kültürün ve tarihin meydana çıkmasında büyük önem taşıyacaktır.
Genellikle mermerden yapılan bu tarihi mezar taşlarının başlıkları sarıklı,
Üzerinde bitkisel motifleri olan,Üzerinde Osmanlıca yazılar bulunan ve geometrik desenli,
farklı sarık ve işlemeleri olan,Aslında her birinin ayrı bir anlamı olan üzerindeki yazılarla her birinin ayrı bir hikayesi yazılan
taşlardaki süslemelerin ve başlıkların türüne göre ölen kişinin hayattayken sosyal statüsünü, kişi hakkındaki bilgileri ve ölüm tarihlerini içerdiği görülmektedir. Hepsi birer sanat eseri olan bu mezar taşlarındaki estetik işçilikler, heykeltıraş olmayan ancak bir heykeltıraş titizliğiyle mermer ustalarının, hattatların ve nakkaşların ustalıkla yaptığı emek verdiği nadide eserlerdir.
Kalcık’ta bulunan bu tarihi mezar taşları yüzlerce yıl öncesinden günümüze kadar ulaşabilmiş, ancak bu tarihsel miraslarımız şimdi sular altında olduğu görülmektedir.
Bunlar tamamen yok olmadan gelecek kuşaklara aktarılabilmesi, gerekli koruma önlemlerinin alınmasıyla gerçekleşecektir.
Osmanlı Dönemi’nden bize kalan tarihsel miraslarımızdan olan mezar taşları, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’yla “Korunmaları Gerekli Kültür Varlıkları” olarak kabul edilmiştir.
Kalcık’taki Osmanlıdan bizlere kalan tarihsel miraslar, burada yaşayanlar gibi kaderleriyle baş başa kaldığı görülmektedir.
Taşkınların getirdiği alüvyonlar tarihin izlerini her yıl biraz daha kapatmakta, birçok tarihi mezar taşları toprak altında kalmaktadır. Bağarası Beldesi’ne bağlı olması nedeniyle Kalcık’taki mezar taşları temiz görünsün diye beyaz boyayla boyanmış. Mezar taşlarına belki de iyi niyetle yapılmış bu boyama işi, yapan kişinin bilinçsizliği nedeniyle tarihi Osmanlı mezar taşlarından çoğuna da uygulanmış. Kalcık’lılar “Bugünlerde kimse ölmesin diye dua ediyoruz, çünkü gömecek yerimiz yok, her taraf sular altında. Bizlere kıymet vermiyorlar, bari atalarımızdan kalan tarihimiz yok olmasın, onlarla da ilgilenen yok” diyorlar. Soğuktan dudakları moraran Kalcık’ın güzel küçük kızı Hayriye, her türlü olumsuz koşullara rağmen yüzündeki gülümsemeyi hiç ihmal etmiyor. “Bizim buralara kimse gelmiyor hep gelin siz. Ben sizlere ot kavururum, çay yaparım, mezarlarımızdaki nergisleri gösteririm” diye ilgi gösteriyor. Doğaya yapılan müdahalelerin acı faturasını büyükleri çektiği gibi, doğduğu günden beri kendisi de çekiyor. Bu olayları normal olarak kabul ediyor artık. Her taşkında geceleri sular altında kalır mıyız diye korkarak uyurken, gündüz olduğunda yine çocukluk haliyle hayatla dalga geçiyor.
Kalcık’ta bulunan tarihi Osmanlı Mezar taşları bir açık hava müzesi niteliğindedir. Özellikle fotoğraf meraklılarının harika kareler yakalayacağı Kalcık, Söke Ovası’nın ortasında hindileri, koyunları, inekleri, leylekleriyle, yanı başından geçen azmaklarıyla, yıkık minareli camisi ve geçmiş tarihin izlerini taşıyan Osmanlı mezar taşlarıyla ziyaret edilmeyi beklemekte, ilgililerden bir an önce çare bulunmasını, Kalcık’ın Venedik görünümünden kurtarılmasını ümit etmekteler.