Bugünkü batı uygarlığının temellerinin atıldığı EGE’nin her köşesinde dağlarında, ovalarında, köylerinde verimli araziler olduğu ve zengin bir tarih yattığı görülmektedir. Bu eşsiz coğrafya, döneminin en zengin uygarlıklarına ev sahipliği yapmıştır. Milas İlçesi’nin, Selimiye Beldesi’ne bağlı Eğridere Köyü bu zenginliklerden bir kısmı olan Pidasa Antik Kenti’ni bünyesinde barındırmaktadır.
Antik Dönemde Grion olarak bilinen ve günümüzdeki adıyla Ilbıra Dağları’nın eteklerinde kurulan Pidasa yerleşimi, Eğridere’nin arazileri içerisindedir. Bir kazı çalışmasının yapılmadığı, ancak defineciler tarafından sürekli işlem gören yerleşimde birçok tarihi eserin Eğridere köylülerinin arazilerine yayıldığı görülmektedir. Antik Dönem’de Pidasalılar tarafından kullanılan su kuyularının, Eğridere köylüleri tarafından hala kullanılmaktadır.
Eğridere’nin dağlarında bitki araştırması yaparken, bir yamaçta duran antik bir yapı dikkatimizi çekmişti. Son derece düzgün işlenmiş mermerden yapılan antik yapının bir şırna olduğunu anladık. Antik Dönem’de üzüm sıkılan mermer şırnanın, bahçe sürülürken pulluğun ucuna takılarak meydana çıktığını öğrendik.
Araştırdığımızda Heredot’a göre bölgenin 2500 yıl önce hem üzüm hem de şarap ihracatının yapıldığı bir yer olduğunu bulduk. Bölgede bulunan anfora parçalarından şarap, sirke ve pekmez gibi ürünlerin ihracatının bu yerleşimden yapıldığını anladık. Antik Dönem’de şarapların ve üzümlerin ihracatının Miletosa nakli için özel bir yol yapılması, Pidasa’nın bu sektör için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bölgede yaptığımız incelemelerde bağcılığın sadece Antik Pidasa kentinin içinde ve çevresinde yoğunlaştığını ve Eğridere köylüleri tarafından yapıldığını tespit ettik.
Günümüzde de bu üretimin devam ettiğini gördük. Pidasa’nın topraklarında bağcılık devam ediyordu. Pidasa’nın üzerindeki bağlarından elde ettikleri üzümlerden pekmez, sirke, pestil üreterek bunları pazarlarda satan Eğridere köylülerinin ilginç bir özelliğini de tespit ettik. Yaşamış oldukları topraklarda binlerce yıl önce var olan şarap kültürünü bilmeden, ev şarabı yaptıklarını öğrendik. Eski yıllarda ahşap şırnalarda sıkılan üzümlerin, günümüzde yerini kullanılması daha kolay olan demire bıraktığını gördük.
Eğridere Köyü’nde kendi içecekleri kadar şarap üreten köylüler, ürettikleri şarabın organik katkısız kurma şarap olduğunu söylemektedir. Bağı olan her köylünün kilerinde ürettiği üzümün cinsine göre beyaz ve kırmızı şarap bulunmaktadır. Üzüm sıkıldıktan sonra çıkan şıranın kaynatıldığında pekmez, dinlendirildiğinde şarap, posasının suyun içinde bekletildiğinde sirke ve kalan posayı da hayvanların yediğini söyleyen Eğridere kadınları “üzümün hiçbir şeyi yabana gitmez” demektedir. Bölgede sadece Pidasa’nın yanındaki Eğridere Köyü’nde bağcılık yapılması ve şarap üretilmesini, bu kültürün günümüze yansıması olarak düşündük.
Eğridere’de Antik Dönem’den günümüze kadar gelen bağcılığı zor günler beklediğini gördük. Eğridere Köyü 80 hane olup, 168 kişi yaşamaktadır. Köyde 6 çocuk bulunmakta ve taşımalı olarak Selimiye beldesine gitmektedir. Kalan 162 kişinin en genci 46 yaşında o da köyün kahvecisi. Yani çalışacak nüfusun yavaş yavaş azalmakta olduğu görülüyor. Köydeki gençlerin hepsi çalışmak için başka kentlere gitmiş. Emekli olup geri gelen birkaç kişi dışında, köye dönen hiç olmamış. Dışarı gidenlerin ancak bayramdan bayrama ya da bir ölüm olduğunda köye geldiği söyleniyor. Böyle giderse zamanla köyde insan kalmayacağı düşünülüyor. Köylüler buna bir çare bulunsun istiyor.
Eğridere Köyü ilginç özellikleri olan bir köy. Tekeler’li taş ustalarının yaptığı asırlık evler bacalarıyla, işlemeleriyle ve mimari özellikleriyle görülmeye değer. Pidasa Antik kenti ve Cerit Osman Kalesi gibi tarihi değerlerinin yanı sıra, doğa yürüyüşçüleri için ideal parkurlara sahip coğrafyası var.
Bitki çeşitliliği açısından da önemli bir alan olup, özellikle bahar aylarında yaban orkidelerinin yoğun yetiştiği bir yer. Gelen ziyaretçiler için şarapta var, pekmez de, sirke de… Eğridere köylüleri, binlerce yıl önce Pidasa’lıların da bağcılık yaptığını bilmiyorlar ama bağcılığın devam etmesini istiyorlar. Yaşlıların dizlerinde derman olmadığını, gençlerin köylerine geri dönmesini bekliyorlar.
Gençlerin geri dönmesi de köyün kaderini değiştirebilecek ekoturizme bağlı olduğunu düşünüyorlar. “köyümüz tanınırsa, dışarıdan yerli-yabancı konuklar gelirse köyde bir hareket olur. Köyde hareket olursa gençler geri döner” diyorlar. “Burada deve yüküyle altın var” dedikodusuyla, defineciler tarafından çok iyi bilinen Pidasa’nın, aslında yerli-yabancı ekoturistlerce bilinmesinin Eğridere’lilerin yararına olacağını düşünüyoruz.