Roma’ya gladyatör dövüşleri için gönderildiğinden beri yaşam alanları daraltılarak türlü tuzaklarla, zehirlerle ve avlanarak tüketilen Anadolu Parslarının günümüzde artık hikayelerinin izini sürebiliyoruz. 40-50 yıl gibi çok kısa bir dönem önceye kadar yaşadığını bildiğimiz ve onları gören insanların hayatta olduğu düşünüldüğünde, ne kadar önemli bir türü kaybettiğimizin üzüntüsünü hep yaşıyoruz. Onların gezdiği dağlarda, kayalıklarda Milli Park çevresinde, Beşparmak Dağları’nda, Milas, Çine, Söke, Kirazlı, Koçarlı, Tire, Germencik, Selçuk ve Şirince çevresindeki yerel insanlarla, avcılarla, çobanlarla konuşuyor ve onlardan kalan izleri sürüyoruz. Hala bir gün bir yerlerden çıkar diye umudumuzu kaybetmiyoruz.
Anadolu Parsı’nın soyunun tükenme aşamasına gelmesindeki en büyük etkenler; artan insan faaliyetleri nedeniyle yaşam alanlarının daralması, zamanında bir koruma statüsü olmadığından yoğun bir şekilde yapılan avcılık, hayvan sürülerine saldırıyor gerekçesiyle zehirlemeler ve taş tuzaklarla yapılan kaplan kapanlarıdır.
Canlısının rastlanmadığı ancak muhtelif yerlerde bulunan Anadolu Parsı’na ait tahnitlerden ikisinin, Kuşadası Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nda yaşayan parslara ait olduğunu tespit ettik.
Yönetim kurulu üyemiz arkeolog Levent KUTBAY’ın araştırmalarında belirtilen Anadolu Pars’larından birisi, 1952 yılında Kuşadası Güzelçamlı Kırk Basamaklar mevkiinde kaplan kapanı ile yakalanarak, bir müddet Kuşadası’nda halka gösterilmiş ve sonra Ankara Hayvanat Bahçesine götürülmüş. Burada altı yıl yaşayan Pars’a Efe adı verilmiş. Öldükten sonra doldurularak tahniti yapılmış. Pars’ın tahniti 2001 yılında Diyarbakır Ana jet üssüne götürülmüş. Buradaki 181. filonun ambleminin pars ve filonun diğer isminin Parslar olması sebebiyle, doldurulmuş Pars’ın filonun sembolü olarak Diyarbakır Ana jet Üssünde sergilenmesi uygun görülmüş.
KUTBAY’ın araştırmaları sonucunda, TRT de yıllarca fotoğraf uzmanlığı yapan havacılık tutkunu Emin Fındıklı’nın Diyarbakır Ana Jet Üssünde çektiği fotoğraflarla Efe’ye ulaşılmıştır. Değişik yerlerde bulunan doldurulmuş parslar arasında, Efe’nin en iyi korunanı olmakla birlikte, hayvanın renk ve fizyolojik özelliklerini en doğru yansıtan örnek olduğu görülmektedir.
Efe her ne kadar filonun sembolü olarak Diyarbakır’da dursa da, bu muhteşem canlının 58 yıl önce Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nın ormanlarında özgürce yaşadığının göstergesi olarak, kendi memleketi olan Kuşadası’nda herkesin görebileceği bir yerde sergilenmesinin daha doğru olacağını düşünüyoruz.
Diğer pars ise Yunanistan’ın Samos Adası’nda Mitilini Köyü’ndeki doğa tarihi müzesinde yer almaktadır. Burada sergilenen Anadolu Parsı’nın, Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı kıyılarından yüzerek adaya geçtiği bilinmektedir. Kötü bir şekilde tahniti yapılan parsın hikayesi; hayvanlarına saldıran parsı kovalayan köylüler, parsı bir mağaranın içinde sıkıştırır. Daha sonra mağaranın ağzını taşlarla kapatarak hayvanı açlık ve susuzluktan ölmeye terk ederler. Aradan bir süre geçtikten sonra Gerasimos Gliarmis adında bir köylü parsın kürkünü almak için mağaranın girişindeki kayaları açarak içeri girer. Ancak pars mağara içerindeki yağmur sularını içerek ve önceki avlarından arta kalanları yiyerek hayatta kalmayı başarmıştır. Dışarı kaçmak isteyen hayvan önündeki köylüye saldırır, bu arada Gerasimos un kardeşi Nikolaos Gliarmis de mağaraya tırmanır, kardeşiyle birlikte mücadele ederek parsı öldürürler. Ancak göğsünden kötü yaralan Gerasimos kısa bir süre içerisinde enfeksiyondan ölür. Parsın postu ise doldurularak sergilenir. Samos‘lu ünlü yazar Alki Zei‘nin “Vitrindeki Kaplan” kitabına ilham kaynağı olur.
50-60 Yıl öncesine kadar bölgemizde görülebilen Anadolu Parslarının hikayelerini, yaşam alanlarını, taş tuzaklarını araştırmaya devam ediyoruz. Anadolu Parsı’nın tükenmesiyle neleri kaybettiğimizi, doğada yaşayan her canlının ekosistem içerisinde bir görevi olduğunu, bu canlıların yok olmasıyla bunların beslendiği canlıların çoğaldığını dolayısıyla doğal dengenin bozulduğunu anlatıyoruz. Canlısına sahip çıkamadığımız ve koruyamadığımız bu muhteşem canlıdan kalan izlere, hikayelere, postlarına sahip çıkarak tanıtmaya ve türlerin mutlaka korunması gerektiğini herkese anlatmaya devam ediyoruz.
ANADOLU PARSI (Panthera pardus tulliana) Kedigiller ailesinden olan Anadolu Parsı ormanlar, otlaklar, yaprak döken ormanlar, maki kaplı sarp ormanların olduğu alanlarda yaşamını sürdürür. Yaşam süreleri 20-25 yıl olup, bir seferde 2 veya 3 yavru doğurur. Genel olarak çok zarif ve çeviktir. Kürkünün rengi çok canlıdır. Sarı renk üzerine siyah beneklidir. Gözleri karanlıkta çok iyi göründüğünden gece de avlanır. Post desenleri, sessiz yürüyüşü ve arazideki en küçük engebeden çok iyi yararlanması sayesinde, parsı doğada görmek çok zordur. Onun yerine kesik kesik, öksürüğe benzer kısa kükremeler şeklindeki sesi daha sık duyulur. Fiziksel yeteneklerin yanı sıra avı planlamadaki becerisi de gelişmiştir. Elde etmek istediği hayvanın huyunu suyunu bilir ve çoğu kez ona pusu kurar. Ağaçlara, kayalıklara kolayca tırmanır. Avının yaklaşmasını yavaşça bekler. Hem gündüz hem gece planlı hareketlerle koşmadan avını izler ve 6 mt.ye varan sıçramalarla avını yakalayarak, ağaç üzerine veya kaya kovuklarına taşır. Geyik, alageyik, yaban keçisi, yaban domuzu, oklu kirpi, küçük memeliler ve kuşlar temel besinidir. Anadolu Parsı, leopar türleri içerisinde en iri olanıdır. Anadolu’nun batısında yaşadığı en uç nokta Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’dır.