Eski adı Mersinet olan Bafa Beldesi’ne
bağlı Pınarcık Köyü, Bafa Gölü’nün güneydoğusunda yer almaktadır. Etrafındaki dağların zeytin ağaçlarıyla çevrili olması, Pınarcık Köyünün ekonomisini büyük ölçüde zeytincilikten kazandığını göstermektedir. Günümüzde zeytinciliğin yanı sıra gelirlerinin önemli bölümünü hayvancılıktan ve Bodrum yolu üzerinde bulunmasının avantajını kullanarak turizmden elde etmektedirler.
Göl kıyısındaki yazlık yerleşimi olan Çayır, Son günlerde çekilen “Entelköy-Efeköy”filmiyle gündeme gelen Pınarcık Köyü’nün yakın tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.
Pınarcık Köyü’nün sayfiyesi durumunda olan Çayır, Bafa Gölü’nün yanı başında 30-40 haneden oluşan yeşillikler içinde şirin bir yerleşim yeri.
Bölgenin kaderi Antik Dönem’den bu yana hem doğa olayları hem de insan baskısıyla sürekli değişmiş.
Antik Dönem’de Ege Denizi’nin Latmos körfeziyken, Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla göl şeklini alan körfezden döneminde ocaklardan çıkarılan mermerler işlenerek teknelerle ihraç edilmiş.
Bugünkü Çayır’ın kıyısındaki Belen Tepesi’nin olduğu yerde, Antik dönem İoniapolis limanı sular altında kalmış olsa da, sular çekildiğinde yerleşimlere ait kalıntılar açıkça görülmektedir. Antik Dönem’in limanı olan İoniapolis günümüzde, sular altında ve sazlıkların içinde kalmıştır.
Didyma’daki Apollon tapınağı’na götürülmek üzere, Çayır’ın etrafındaki dağlarda işlenen antik sütün kasnakları, ovada kızaklara öküz koşularak, Çayır’ın önündeki Belen Tepe’de bulunan o dönemde Miletos’un liman kasabası olan İoniapolis limanından götürülmekteydi.
Köyün yaşlılarından öğrendiğimize göre; Pınarcık köylüleri, 1980’li yıllara kadar yılın 8 ayını geçirdikleri Çayır’a göçtüklerinde, Pınarcık’ta kimse kalmadığından muhtarda mecburen Çayır’a göçmek zorunda kalıyor ve çalışmasını orada sürdürüyordu.
1950 yılından önce Çayır önemli bir ticaret yoluydu. İzmir-Söke hattından gelen gelen ticaret malzemeleri, karayoluyla önce Bafa Gölü’nün kuzey batısında yer alan Serçin Köyü’ne geliyordu. O dönemde kurita adı verilen altı düz tekneler, motor olmadığından yelkenle, rüzgar olmadığı zaman da küreklerle Çayır’a gelerek yüklerini boşaltıyorlardı. Gelen mallar Bafa, Selimiye ve Milas’a dağıtılıyordu. 1950’li yıllarda tekneler motorlu olunca Datça, Bodrum ve Beşparmakların dağ köylerinden gelen işçiler, 30-40 kişilik teknelerle Serçin’e geçer, oradan Söke Ovası’’na dağılır ve pamuk, susam, zeytin, buğday, fasulye, akdarı gibi ürünleri mevsimine göre hasat edip para kazanırlardı.
Çayır bölgesinde kalan köylüler buğdaylarını, suyun bol olduğu kış aylarında yakındaki değirmenlerde, suyun olmadığı yaz aylarında ise teknelerle Serçin’e geçerek, Dilek Yarımadasının güneyindeki Güllübahçe kasabasındaki eski Rum değirmenlerinde öğütürlerdi.
1978 yılına kadar gölün işletme hakkı Söke’li bir aileye ait olduğundan, Çayırlı balıkçılar avladıkları balıkları aileye satıyorlardı. Kaçak avlananlarla, ailenin adamları arasında ölüm ve yaralanmalara kadar giden birçok sosyal olaylar meydana gelmişti. 1978 yılında göl kamulaştırılınca kooperatifler kurularak balıkçılık yaygınlaşmıştı. O dönemlerde gölden sarıbalık, kefal, çay balığı, ulubat ve yılan balığı çıkıyordu.
1985 yılından sonra Serçin seddesi yapılınca gölde ekolojik bozulmalar başladı. Son 20 yılda gölde tuzlanmalar ve kirlilik arttı. Bundan sonra tatlı su balıkları tamamen yok oldu. Gölde meydana gelen koku Çayır’a göç edenleri rahatsız etmeye başladı.
Bir zamanlar tüm Pınarcık Köyü’nün göçtüğü Çayır’da, artık kapılara vurulan kilitlerin paslandığı görülüyor.
Çayır terk edilmiş bir köy görünümünde artık. Burada vahşi bir tabiat oluşmuş. Yollar kullanılmadığından otlarla dolmuş artık görülmüyor.
Bazı evlerin her tarafını kürler çevirmiş kaybolacağı günleri beklerken, bazılarının da tamamen yıkılmış durumda olduğu görülüyor.
Pınarcık’lıların yaşadığı dönemlerde Çayır’da hizmet veren minaresiz cami artık kaderiyle baş başa.
Zamanında 3 kahvesi ve 4 bakkalı olan Çayır’ın önemli ticaret mekanlarının damları çökmüş vaziyette.
Cayır’ın evleri teker teker harap hale gelirken, evlerin yanındaki antik dönem taşlarının binlerce yıldır sağlamlığını hala koruduğu görülüyor. Pınarcık Köyü’nün gençleri genellikle Milas, Bodrum gibi büyük şehirlere çalışmaya gittiğinden, Çayır’ın geleceği pek parlak görünmüyor. Çayır’da eşiyle birlikte kalan tek aile, uzun yıllardır dışarıda okul müdürlüğü yaparak emekli olan ve buraya yerleşen Çayır sevdalısı Hasan Hüseyin ERTUĞRUL.
Cayır’ın evleri artık yaban hayatıyla iç içe durumda.
1994 yılında Bafa Gölü’nün tabiat parkı olması nedeniyle doğal sit olan bölge, aynı zamanda barındırdığı birçok Antik Dönem kalıntılarıyla arkeolojik sit kapsamında yer alıyor.
Bunlardan bir tanesi de göl manastırı ve kalesidir. Çayır’ın yanı başındaki antik dönem kalıntıları içinde, yüzlerce yıllık zeytin ağaçları hala zeytinlerini vermeye devam ediyor.
Gölün yanı başındaki antik kalıntıların yarısı suyun içinde gizemini koruyor.
Kış aylarında ekoturizm faaliyetlerinin yapılabileceği gizli kalmış bir cennet gibi duran Çayır’da, eski evler restore edilerek bu tür alternatif turizme kazandırılabilir.
Beşparmak Dağları’nın gölden en güzel görüldüğü yer olan Çayır, aynı zamanda etrafındaki sazlıklarda yüzlerce kuş türünü barındırmaktadır.
Çayır’da kuş gözlem alanları, çevreye yayılı binlerce yıllık antik sütun kasnakları, antik dönem kalesi ve manastırı, yürüyüş yolları, bitki ve yaban hayatı zenginliği bulunmaktadır.
Türkiye’deki en ilginç doğal ve kültürel değerlerin bulunduğu, içinde keşfetme duygusu yaşamak isteyenlerin büyük haz duyacakları alanlara sahip Bafa Gölü’nün çevresindeki zenginliklerden biriside Çayır bölgesidir.
Burada yüzlerce yıldır devam eden geleneksel yaşam tarzlarının devam ettirilmesi, bu değerlerin unutturulmamasına ve bölgedeki doğal ve kültürel zenginliklerin gelecek nesillere korunarak kalmasını da sağlayacaktır.