Polonyalı bir ekolojist Kuşadası Kaleiçi’ni gezerken EKODOSD’un bahçesindeki çiçekler dikkatini çeker ve onları fotoğraflamaya başlar. Duvar panolarındaki bitkilerin nerede yetiştiğini sorar. Kuşadası ve çevresinde olduğunu duyunca çok sevinir ve görmek istediğini söyler. Polonya Varşova Yaşam Bilimleri Çevre Koruma Bölümü’nde Lisans ve Lisansüstü eğitimini tamamlayan Karolajna İwanczyk doğaya ve tarihe düşkün bir ekolojist.
Türkiye’yi ve Türkleri çok sevdiği için Varşova Yunus Emre Enstitüsü’nde Türkçe kurslarına giderek Türk dilini öğrenmeye devam ettiğini belirtti.
Dünyanın birçok ülkesini dolaşmış ve Türkiye’de 10 farklı bölgeye gitmiş. Genellikle turistik bölgelere giden Karolajna, gezdiği yerlere turist gibi değil daha çok bu kentlerin doğasını ve çevre koruma çalışmalarını yerinde görmek için geldiğini söyledi.Dünyada gezdiği turistik kentlerin çoğunun birbirine benzediğini ancak doğayla uyumu çok azının sağlayabildiğini belirtti.
Karolajna, panolarda ilgisini çeken yerlerden önce Dilek Yarımadası Milli Parkı’nı ziyaret etti. Buradaki bitki örtüsünü gördüğünde çok şaşırdı. Bugüne kadar gezdiği yerlerde hiç görmediği kadar bitki zenginliğini milli parkta gördüğünü, tam da çiçeklenme mevsimi olmasından dolayı da çok mutlu olduğunu söyledi. Kilometrelerce devam eden yapılaşmaların sonunda yeşil bir ormanla ve her tarafta rengarenk açmış çiçeklerle karşılaştığında çok etkilenmiş. Kuşadası’nda çok yapılaşma ve inşaat görmesine rağmen hala çok doğal ve korunması gereken yerlerin olmasının önemini vurgulayan Karolajna, bu konularda eğitim almış biri olarak korunan alanların geleceğe taşınmasının kentin yararına olacağını söyledi.
EKODOSD panolarında gördüğü kaya resimlerindeki kadın figürleri çok dikkatini çektiğini, görmek istediğini söyleyince Latmos(Beşparmak) Dağları’na götürdük.
Latmos’un çok az bir bölümünü görmesine rağmen, Kuşadası’na bu kadar yakın bir mesafede bugüne kadar hiçbir yerde görmediği bir manzarayla karşılaşacağını tahmin etmediğini söyledi. Kaya yapılarının olağanüstü olduğunu adeta kendini bir film platosunun içinde hissettiğini, doğanın vahşiliği karşısında sanki dinozorlar çağına gittiğini belirtti.
Şemsiye gibi duran fıstık çamlarının arasında huzur bulduğunu, kayaların üzerine inşa edilen kalelerin görkemini ve yollarda gezen inekleri, köylü kadınların cana yakınlığını unutamayacağını söyledi.
Hayatında ilk kez tarih öncesi resimleri gördüğünü, Latmos’un sadece doğa değil aynı zamanda tarih açısından büyük zenginlik taşıdığını, bu özellikleri nedeniyle korunması gereken bir dünya mirası olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirtti.
Ancak madenler bölgesinden geçerken yüzünün şeklinin değiştiğini, içine bir hüzün dolduğunu ve çok üzüldüğünü söyledi.“Herşeye rağmen bana bir şans verseler, ömrünün kalan bir bölümünü nerede yaşamak istersin diye sorsalar, Latmos’ta yaşamak isterdim.” Dedi.
Dünyada gezdiği yerlere bir daha gitmediğini ancak Kuşadası’na mutlaka tekrar geleceğini söyledi.
EKODOSD/KUŞADASI