Batı Anadolu’daki Hititlere ait Karabel ve Akpınar’dan sonra Alman arkeolog Dr. Anneliese Peschlow tarafından Latmos (Beşparmak) Dağları’nda bulunan Hitit hiyeroglif yazıtının bulunduğu Suratkaya’ya gittik. Kuşadalı profesyonel turist rehberleri, Likya Yolu rehberleri ve fotoğrafçılar grubunun katıldığı Cumartesi günü yapılan etkinlikte bölgenin doğal ve kültürel kaynak değerleri gezilerek ekoturizm açısından önemi değerlendirildi.
Brokoli görünümlü fıstık çamlarının içinden yürünerek, kızılçamlarla devam eden parkurda, yükseltilerdeki güzel kokulu ardıç ağaçlarının yanından dağın olağanüstü doğal peyzajı izlendi. Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi, Latmos Dağları’nın yükseltilerinde ve geçit yerlerinden biri olan Anadolu Gediği’nde de bulunan, taşların üst üste yığılarak oluşturulduğu kutsal alan olarak bilinen Ovo’lardan biri incelendi.
Rüzgar ve yağmur erozyonuyla şekilden şekle giren kayaların muhteşem görüntüleri izlendi. Geçit vermeyen engebeli kayaların içinden yukarı tırmanılarak, Anadolu’daki önemli keşiflerden biri ve Hititlerin Ege kıyılarına kadar ulaştığının kanıtı olarak kabul edilen Suratkaya Hiyeroglif yazıtlarına ulaşıldı. Bir insan siluetinin yansıdığı devasa kayanın altında bulunan yazıtlarda, Hitit Kralı II.Murşili’nin evlatlık yeğeni ve Mira kralı Maşuiliwa’nın evlatlık oğlu Büyük Prens Kupanta-Kuruntiya’nın taşlara kazınan kartuşu ve Mira ülkesinden bahseden işareti görüldü.
Dağda yaşayan göçerlerden kalan taşlarının üzerinde işaretler bulunan eski mezarlıklardan biri ziyaret edildi. Dağın hemen her bölgesinde görülen ve yöre taşlarından yapılan mezarların çoğunun üzerinde tarihleme bulunmasa da Peschlow tarafından Bozalan’da bir mezar taşı 1620 yılı olarak tarihlendirilmiştir.
Bölgenin yaban hayatı, bitki zenginliği ve kayalarda devam eden yaşamın izleri hakkında bilgi verildi. Renkleri ve devasa boyutlarıyla hayranlık uyandıran kayaların içinde, adeta farklı bir gezegende yolculuk yapar gibi hissedilen coğrafyanın güzelliği herkesi büyüledi. Bütün dünyayı dolaşan ve ülkemize farklı ülkelerden gelen ziyaretçileri gezdiren rehberler; Latmos Dağları’nın barındırdığı doğal ve kültürel zenginliklerin dünyada çok az yerde bulunduğunu, bu özellikleri nedeniyle bölgenin Türkiye’de önemli bir turizm destinasyonu olabileceğini, doğru planlamalar yapıldığında ülkemizin tanıtımına büyük katkı yapacağını ve yöre insanlarının da bundan kazanımları olacağını belirttiler.
Ancak böylesine zengin bir alanda bölgeyi delik deşik eden maden ocaklarının görüntüleri yürekleri sızlattı ve herkesi üzdü.
Latmos Dağları’yla bütünleşen Ulusal Azap Gölü Sulak Alanında sazlıkların içindeki kuşlar izlendi.
Etkinliğe katılanların ortak değerlendirmesi; bölgenin zenginliklerinin eşsiz olduğu, ancak bu değerlerin madencilik faaliyetleriyle yok edildiği, bu zenginliklerin farkına varılarak bir an önce yetkili kurumların dağın bütüncül korunması için gerekli tedbirleri almaları ve bölgeyi tanıtacak projeler geliştirmeleri istendi.
EKODOSD/KUŞADASI