Bu haftaki etkinliğimizde, Kurtuluş Savaşı sırasında, Aydın yöresinde düşman kuvvetlerinin ilerlemesine karşı mücadele eden Yörük Ali Efe’nin köyü olan Sultanhisar’a bağlı Kavaklı’ya gittik.Köy kahvelerinde Kavaklı’da yaşayanlardan Yörük Ali Efe’nin hikayelerini dinledik. Efe’nin müze haline getirilen evini ziyaret ettik. Restore edilmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, anlayamadığımız bir şekilde hala boş olan ve içinde Yörük Ali’yle ilgili hiçbir eşya ve bilgi olmayan evi dolaştık.
Eski yıllarda yoğun katılımın olduğu köy pazarında, birkaç ailenin kurduğu tezgahlardaki ürettikleri ürünlerden alarak katkı yaptık.Kavaklı’yı geride bırakarak, bölgenin zeytin ormanlarının içine girdik. Aydın bölgesinin en yaşlı zeytin ağaçlarının olduğu alanda, tarihe tanıklık eden doğal anıtlara dokunmanın mutluluğunu yaşadık.
Anıtsallık kriteri taşıyan ve Roma Dönemi’nden beri var olduğunu tahmin ettiğimiz ölmez ağaç zeytinlerin sayısını belirlemenin mümkün olmadığını, kilometrelerce devam eden ağaçların “Anıt Zeytin Ormanı” olarak bütüncül bir koruma sağlanması için, Tabiat Varlıkları Koruma Şube Müdürlüğü’ne başvuracağız.
Yüzlerce yıllık zeytinlerin içinde geniş bir alana yayılan kilise yapısı olarak düşündüğümüz yapı kalıntılarının ve bazı taşınabilir malzemelerin incelenmesi için, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne başvuracağız.
Ulu bir ağaç ve yanında bir mezar gördüklerinde, bazı kişilerin iştahının hemen kabardığını ve burada da gördüğümüz gibi hemen eyleme geçtiklerini tespit ettik.
Hemen her zeytin bahçesinde çoluk çocuk çalışan zeytin emekçilerinin yürümekte zorluk çekilen eğimli arazilerde gösterdikleri çabaları hayranlıkla izledik. Bu yıldaki ürün durumlarını, yağ fiyatlarını konuştuk. Zeytincileri en çok düşündüren konunun iklim olduğunu, her geçen yıl daha da kötüye gittiğini, eski günlerin anılarında kaldığını söylediler.
Üyemiz Prof. Dr. Figen Yıldız’dan deliceler ve Memecik zeytinleriyle ilgili bilgi aldık.Rotamızın sonunda yine zeytin ağaçlarının içinde bulunan ve ünlü coğrafyacı Strabon’un; hızlı akan ve derin bir boğaz oluşturan dereyle ikiye ayrılmış çifte kent dediği Nysa’nın ayaklarımızın dibinde bitiveren tiyatrosunu ve Menderes Ovasıyla bütünleşen harika panoramasını izledik.Profesyonel turist rehberi Hakan Bahçecioğlu’nun anlatımıyla, tiyatroyu, agorayı, kütüphaneyi, yaşlılar meclisini, gimnasyonu ve oldukça etkili olan tüneli dolaştık.
Ancak başka hiçbir yerde rastlamadığımız bir şekilde, antik kentin içinde rahat bir şekilde özel araçlarıyla gezenleri görünce üzüldük.
Dönüştü Nysa’dan koruma amaçlı götürülen eserlerin yer aldığı Aydın Arkeoloji Müzesini ziyaret ettik. Nysa’dan çıkarılan birçok eseri ve diğer antik kentlerin buluntularını inceledik.
Muhteşem eserlerin bulunduğu müzede üzüldüğümüz tek konu; bölgemizin en eski tarihinin bulunduğu ve Aydın turizminin önde gelen destinasyonlarından biri haline gelecek olan Latmos(Beşparmak) Dağları’yla ilgili, müzenin arka duvarında yağlı boyayla çizilmiş bir dağ resmi ve okunması pek mümkün olmayan birkaç satır yazı oldu.
Latmos’un bünyesinde barındırdığı olağanüstü özellikleri bir yana, müzenin içinde sadece Tarih Öncesi Resimlerin sergilendiği bir köşe dahi yapılsa, müzeye gelen ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken yerlerden biri haline gelir ve bu konuda herkes bilgi sahibi olabilir. Böyle bir düşünce oluşursa biz de elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışırız. Bu konuda müze müdürlüğüne başvuruda bulunacağız.
EKODOSD/KUŞADASI