Eski yıllarda bir köy, günümüzde ise 10 km uzağındaki Bağarası Beldesi’ne mahalle olarak bağlı olan KALÇIK yerleşimi, Söke Ovası’nın ortasında unutulmuş bir şekilde yüzlerce yıldır tarihe tanıklık etmektedir.
Kalçık yerleşiminde kış aylarında 20 hanenin kaldığı, çiftçiliğin yapıldığı yaz aylarında ise bu oranın yükseldiği görülmektedir. Elektrikleri var, içme sularını ise tankerlerle dışarıdan getiriyorlar.
Geleneksel köy kültürünün önemli parçalarından olan bakır kalaylı kaplarda pişirdikleri yemekleri, aynı tabaklardan kaşık çalan Kalçık’lılar, çağdaş yaşamın getirdiği birçok olanaklardan yoksun olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
Eski yıllarda minaresinin yarısı yıkılan ve o gündür tamir edilmeyen bir camileri var.
Caminin elektrik borcu biriktiğinden, uzunca bir süre cereyanlarını kesmişler ve yetkililer uzun süre ezan sesi duyamayan köy sakinlerinden Hayriye AY’ın sesine kulak vererek, nihayet şerefeye merkezi sistemle çalışan 2 adet hoparlör bağlamışlar.
Söke İlçesi, Bağarası Beldesine bağlı olan Kalçık sakinlerinin en büyük korkusu “yağmur…”
Kış ayı geldiğinde Aralık-Mart arası Kalçık yerleşimi denizin ortasındaki bir adaya dönüşüyor. Taşkın suları tamamen ovaya yayıldığından, Söke’ye giden yol kapanıyor.
Ulaşımlarını, yakınlarındaki Karaatlı Köyü’’nün yolu su altında kalmamış ise traktörleriyle, su altında kalırsa tekneleriyle yapıyorlar.
Yağmurlu gecelerden çok korkuyorlar ve tavşan uykusunda uyuyorlar. Çünkü su baskınlarına hep geceleri yakalanmışlar. Evlerinin içlerine kadar suyun yükseldiğini söylüyorlar.
Su geldiğinde büyük baş hayvanlarını yüzdürerek yüksek yerlere çıkarıyorlar.
Küçükbaş hayvanlarından telef olanların çok olduğunu belirtiyorlar. Küçük kuzuları teknelerle kurtarmaya çalışıyorlar.
Tavukların ağaçlara ve çardakların üzerine çıkarak kendilerini kurtardıklarını söylüyorlar.
Köyün sembolü haline gelen yüzlerce hindinin, sel suyunun gelişini hissettiklerini ve kendilerini yerleşimin en yüksek yeri olan caminin avlusundaki mezarlığa attıkları söylüyorlar.
Toprak çok verimli olsa da, tek ürün ekebildiklerini, buğday ektiklerinde de ürünlerinin sular altında kaldığını ve zarar ettiklerini belirtiyorlar.
Kalçık’lıların yağmurlu günlerde 2 büyük korkusu var.
Birisi Kasaplar, Yağhanlı ve Haydarlı’dan gelen taşkın sularının, eski Sarıçay yatağından köylerine sel getirmesi.
Diğeri de artık kronik bir hale gelen ve hemen hemen her yağmurda patlayan Sarıçay seddesi. En büyük hasarı da burasının verdiğini söylüyorlar.
Beşparmak Dağları’nın zirvesinden çağlayarak gelen Sarıçay’ın suları, en zayıf noktalarda seddeyi patlayarak, tüm ovayı ve Kalçık yerleşimini sular altında bırakıyor. Kalçık sakinleri Hacıların Azmağı mevkisine dikkat çekiyor.
Sarıçay sağ seddesi üzerinde patlağın olduğu alanda incelemeler yaptık. 50-60 metre genişliğinde patlayan seddeden çıkan suların, tüm ovayı göle çevirdiğini gördük.
DSİ her patlakta olduğu gibi, kamyonlarını seferber ederek patlağı kapamaya çalışıyor. Ancak kamyonların dökmüş olduğu yumuşak toprak, yağan yoğun bir yağmurdan sonra dağdan gelen sel sularıyla eriyip tekrar seddeyi patlatacağını tahmin ediyoruz.
Ki bu durumun sürekli olduğunu, zaten yöre halkı da söylemektedir.
Aşağı Büyük Menderes Havzası’ndaki bu taşkınlar bir döngü olarak yüzlerce yıldır aynı şekilde devam etmektedir. Tüm bunlar bilinmesine rağmen yanlış yerde yapılaşmalar, plansız köprüler ve temizlenmeyen dere yatakları ve doğal bitki örtüsünün yok edilmesi sonucunda bölgede sık sık felaketler yaşanmakta, hatta taşkınlar nedeniyle ölümle sonuçlanan kazalar meydana gelmektedir.
Bölgenin önemli akarsuları olan Sarıçay, Kargın ve Kisir çayları, Büyük Menderes Nehri’nde su seviyesi düşmediği müddetçe her an tahribat yaratacak güçtedir.
Felaketlere neden olan çaylar ve derelerin ihmal edildiği görülmektedir. Buradaki çaylar ve dereler, dozercinin ve kamyon şoförlerinin bilgisiyle yapılan müdahale yerine, etüd ve planlı mühendislik çalışmalarıyla, bir daha tahribat yaratmayacak şekilde bilimsel ve kalıcı olarak yapılmalıdır.
Özellikle su kenarlarında bulunan doğal bitki örtüsünün yararları açıkça görülmektedir. Patlakların genellikle, ağaçların kesildiği ve toprağı tutan kargıların olmadığı alanlarda yaşandığı, bunu açıkça göstermektedir.
Sedde kenarlarındaki kargıların yakılması ve ağaçların kesilmesi önlenmeli, bu konularda bölge halkı bilinçlendirilmelidir.
“Bizim burayı terk etmemizi söylüyorlar. İnsan vatanını terk eder mi. Bizim başka yerimiz yok ki. Doğduğumuzdan beri buradayız. Bütün anılarımızı burada yaşadık.” Diyen Kalçık sakinlerinden Hayriye AY, mezar taşlarına bakarak “bizim burada ermiş biri var, o bizi sellerden koruyor, yoksa şimdiye kadar çoktan ölmüş gitmiştik” diyor.
Umudunu mezar taşlarına bakarak ermişlere bağlayan köy sakinlerini, bu korkularından modern teknolojiyle, mühendislik bilgileriyle yapılacak planlı ve kalıcı çalışmaların kurtaracağını umuyoruz.