Sıcak içecek olarak ve Maraş dondurması yapımında kullanılan saleplerin doğadan toplandığını pek fazla bilen olmaz. Salepler ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi, Muğla ve Aydın bölgesinde de yoğun olarak yetişen, ancak son yıllarda oldukça azalan orkide çiçeklerinin yumrularından elde edilmektedir. Bu nedenle salep elde etmek amacıyla her yıl tonlarca orkide yumrusu toplanmaktadır.
Birçok ülkede koruma altına alınan doğanın harika çiçekleri, ne yazıkki sürekli ve bilinçsiz olarak toplandıklarından büyük tahribatlar oluşmaktadır. Kazılarak toplandıkları için, son yıllarda doğada orkideleri görmek çok zorlaşmıştır.
Orkidenin kökü yer altında soğan denilen 2 adet yumrudan oluşur. Bunlardan bir tanesi çiçeği taşır, diğeri ise ertesi yıl çiçeği çıkaracak olan kısmıdır. Orkide toplayanlar bu yumruların ikisini de topladıklarından, bir daha orada orkide çıkmamaktadır.
Doğada geniş alanlarda inceleme yapmamıza rağmen, orkideleri ancak Milli Parkta, Bafa gölü kıyılarında ve Kuşadası’nın içindeki bir alanda görebilmekteyiz.
Bir zamanlar Dünya yatçılarının tercih ettiği koylardan birisi olan Kazıklı Körfezi’nin yakınındaki Kızılağaç Köyü mezarlığında incelemeler yaptık.
Kışın ortasında Ocak ayında iklimin ılıman geçmesi nedeniyle erken çiçek açan irice salep olarak da bilinen Barlia robertiana türü orkideleri görünce çok sevindik. Boyları 1 metreye kadar uzayabilen ve doğada kolayca fark edilen bu orkideleri, birçok yeri gezmemize rağmen göremiyorduk. Orkidelerin salep kazıcılarından kurtulmalarının en büyük nedeni, Kızılağaç mezarlığına sığınmaları olmuş.
Kültürümüzde ölülere ve mezarlara duyulan saygı nedeniyle, özellikle kırsal kesimlerde mezarlıklar içindeki bitki ve ağaçlara pek dokunulmaz. Kentlerde bile en yeşil alanlar mezarlıklardır. Bu nedenle Kızılağaç mezarlığında, orkidelerin ve diğer bitkilerin yaşamaya devam ettiği görülmektedir.
Bu bitkilerin arasında yer alan ve bölgemizde mimarisine hiç rastlamadığımız bazı mezar örnekleriyle karşılaştık.Yöre halkı tarihi konusunda hiç fikirleri olmadığı mezarların, Selçuklu Dönemi’ne ait olabileceğini söylediler.
Varlıklarıyla başta orkide gibi bitkilerin korunmasını sağlayan ilginç mimari özelliklere sahip olan mezarların, korunmaya muhtaç durumda olduklarını gördük.
Günümüz mezarları ve Osmanlı Dönemi’ne ait mezarlarla yan yana olan değişik mimarideki mezarların çoğunun tahrip olduğunu tespit ettik. Kubbeleri yıkılanların üstlerinin açıldığını ve üzerine konulan taşların kırıldıklarını gördük.
Günümüze kadar gelebilen bu mezarların hala ayakta olanları var ancak bakımsızlıktan bir süre sonra onlarında yıkılacağı kesin görülmektedir.
Aynı döneme ait olduğunu tahmin ettiğimiz mezarlığın eski çeşmesi de, ayakta kalmaya çalışarak tarihe karışacağı günü beklemektedir.
Mezarların eskileri pek korunamamış ama yakın bir köyde mimarisinden esinlenerek yenisinin yapıldığını gördük.
“Nasılsa bunlardan çok var” diyerek, birçok doğal ve kültürel zenginliklerimize sahip çıkamadığımız için büyük bir hızla kaybetmekteyiz. Bölgemizde benzerlerine rastlamadığımız mimarideki mezarlara da sahip çıkılmazsa bir gün taş yığını haline gelecektir.
Duyarlılık bilincinin gelişmesiyle birlikte doğaya ve tarihe sahip çıkarak, bize kalan kültürel miraslar, tarihe tanıklık eden ağaçlar ve ender görülen bitki türleri korunmuş olacaktır.