Doğa ve tarihle iç içe olan harika bir coğrafya için, rotamızı kuzeye çevirerek Salihli’ye gittik.
Yürüyüş parkurunun başına geldiğimizde sağanak yağış vardı. “Kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır. Her türlü hava şartlarında yürürüz” diyen üyelerimizle birlikte, yağmur altında Kurşunlu Vadisine inişe geçtik.
Bazen azalan bazen de çoğalan yağmur altında su sesinin geldiği yere doğru yürüdük.
Kurşunlu çayının vadiye getirmiş olduğu zengin bitki örtüsünü inceledik.
Artarak gelen su sesini dinleyerek vadiye indik. Yukarıdan dökülen şelalenin görüntüsünü izleyerek yürüdük.
200 metre yukarıdaki bir kaynaktan akan Kurşunlu şelalesinin muhteşem görüntüsüne hayran kaldık.
Kurşunlu Vadisi’nin temiz oksijenini ciğerlerimize çekerek, vadinin olağanüstü güzelliklerini seyrettik.
Buradaki suyun hem insanlara hem de doğal hayata büyük bir canlılık kattığını gördük. Ancak devasa boyutlara ulaşan sarmaşıkların ve asırlık çınarların yer aldığı şelalede, piknikçilerden kalan çevre kirliliğini üzüntüyle izledik. Koruyarak kullanmasını öğrenemediğimiz sürece, bu görüntüleri hep göreceğimizi tahmin ediyoruz.
Suyun yukarıdan gelişini ve vadinin muhteşem manzarasını izlemek için Harmankaya’ya çıktık.
Harmankaya’da vadiye hakim bir tepeden harika güzellikleri seyrettik.
Kurşunlu Vadisi’ni arkamızda bırakarak tırmanışa geçtik.
Yağmur dindiğinde, parkurumuz da bitmişti. Anlatılan hikayelere göre, köye çıkılan yokuşların çok dik olmasından dolayı çıkan insanların Allah Allah diyerek çıktıklarından dolayı, önceleri "Allah dedirten" daha sonra da adı "Allahdiyen" olarak kalan köye geldik.
Köy kahvesinin içinde yanan sıcak sobanın etrafında ıslanan giysilerimizi kurutarak, çaylarımızı içtik.
Allahdiyen Köyü’nde çaylarımızı içtikten sonra, Kurşunlu kaplıcalarına geldik.
Yorgunluktan ve yağmurdan sonra, kendimizi Kurşunlu kaplıcalarının erkeklerin ayrı, bayanların ayrı girdiği sıcak su havuzlarına bıraktık.
Tarihte paranın ilk basıldığı yere, İran’ın Susa şehrine giden ünlü Kral Yolu’nun başlangıcı olan ve adını değerli taş olarak kullanılan turuncu kuvars taşı “Sard”tan alan Lidya’nın başkenti Sardes’e geldik.
Paktolos çayının taşıdığı altınları koyun postları ile toplayarak değerlendiren ve ilk altın parayı Lidyalıların bastığını öğrendik.
Zamanında önemli bir Musevi toplumunun yaşadığı Sinagog kalıntılarını, ayinlerden önce cemaatin ellerini yıkadığı büyük vazo görünümündeki çeşmeyi ve etrafındaki mozaikleri inceledik. Burasının dünyada bilinenler içinde en büyük antik sinagog olduğunu öğrendik.
Binlerce yıl önce yapılan eserleri izlemekten büyük keyif aldık.
Hamam Gimnasyum kompleksinin restarosyonunun mükemmel bir şekilde yapıldığını gördük ve çok etkilendik.
Paranın ilk basıldığı merkez olan Lidya krallığının başkenti Sardes’in, antik dönemde altın işleme atölyelerine sahip olması nedeniyle görkemli yapıtlarla donatıldığını gördük.
Antik ören yerinde benzerinin yapıldığı Lidya dönemine ait bir evi inceledik.
3 aşamadan geçen görkemli bir yapı olan Artemis Tapınağı’na geldik.
Tapınaktaki devasa sütunları üst üste koymak için, 1911 yılındaki restorasyonda kullanılan Amerikalılara ait vinci inceledik.
Ege coğrafyasının bereketli topraklarının, döneminin önemli uygarlıklarına ev sahipliği yaptığını biliyoruz. Tarihsel açından çok önemli ve zengin kalıntılara sahip bu coğrafyadaki eserleri, herkesin görmesi, incelemesi, onların daha uzun yıllar ayakta kalabilmesi için koruma bilincinin yaygınlaştırılması ve ülke turizmine katma değer katması için yeterli tanıtımların yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu nedenle yapmış olduğumuz tüm etkinliklere, mutlaka tarihsel ve kültürel bir mekan koyarak, üyelerimize tanıtıyoruz.
Gitmiş olduğumuz bölgenin yerel tatlarını keşfetme imkanı da buluyoruz.
Buradaki açlığımızı Salihli’nin meşhur odun köftelerini yiyerek giderdik.