Derneğimiz EKODOSD, Kafa’’lı balıkçıların yaşamları, bölgenin ekosistemi, nehir insan ilişkileri konusunda bir araştırma yapmıştır. Büyük Menderes Deltası’nda, Menderes Nehri’nin denize döküldüğü bölge “Kafa” olarak bilinmektedir. Söke-Milet karayolundaki tahliye kanalı köprüsünün yanından 3 km. sonra, kanalla menderesin birleştiği nokta gelir. Batı yönüne denize doğru 3 km. daha gidildiğinde kafaya ulaşılır. Kış aylarında her yer balçık olduğundan araçla Kafa’ya gitmek imkansızdır. Balıkçılar ulaşımlarını teknelerle sağlamaktadır. Azmakların çok olması nedeniyle her yerde su kanalları ve balçık olduğundan, rehbersiz Kafa’ya yaya gitmek risklidir.
Büyük Menderes Deltası’ndaki Kafa mevkiinde balıkçı barınağı olmadığı için, Kafa’lı balıkçılar 1975 yılından bu yana menderes yatağını barınak olarak kullanmaktalar.
Ege Denizi’nde kıyı balıkçılığı yapan kafalı balıkçılar, genellikle yakın köylerden gelen yöre insanlarından oluşmakta. Ekonomik koşulların ve balık stoklarının azalmasından dolayı son 10 yıl içinde Kafa’da 40 adet olan dam sayısı, bugün 29’a düşmüş.
17 kulübede aileleriyle, diğer damlarda bekar olarak kalan balıkçıların nüfusu 100 civarında. Bulundukları Kafa mevkii ana yola 6 km. uzaklığında olup, kış aylarında araç girişi çamur olması nedeniyle mümkün olmamaktadır.
Kafalı balıkçıların bulundukları alan mahrumiyet bölgesi durumunda olup, kulübelerini sazlardan, ılgınlardan ve naylonlardan yaparak barınmaktalar.
Elektrik ve su bulunmamakta, kış aylarında yakacak sorunlarını da menderesin getirdiği odunlarla karşılamaktalar. Deltada hiçbir ağaç türü yoktur. Yaz aylarında yakıcı güneş, sivrisinek istilası, kış aylarında yağmur, fırtına ve soğukla mücadele etmekteler. Lodoslu havalarda deniz şişme yaptığında, menderese yoğun su girmekte ve barınmış oldukları balıkçı kulübeleri sular altında kalmaktadır.
O nedenle kulübede yatacakları yerleri, uyurken su bastığında boğulmamaları için 1 metre yukarıya yapılmış. Kulübeler yatak, yemek, oturma, ağ örme gibi işlevlerin yapıldığı 10 metrekarelik küçük kapalı bir mekandır.
Hastalık durumlarında stoklarında bazı ilaçlar ve ağrı kesiciler var. İçlerinde birbirlerine iğne vuranlarda oluyor. Çok acil durumda ne yaptıkları sorulduğunda “ölmekten başka ne yapılabilir ki burada…” diyorlar.
Bazı balıkçıların yeşil kartı var. Genelde sosyal güvenlikleri yok. İçlerinde avlanma teskeresi bulunanları, ilgili kurumlar tarafından Bağkurlu yapma girişiminde bulunulmuş. Ancak “ biz 1 yıllık ihtiyaçlarımızı zor karşılıyoruz, karın tokluğuna çalışıyoruz, ayda 150 TL. yi nasıl vereceğiz” diye sitem ediyorlar.
Balıkçı kulübelerindeki en büyük eğlenceleri pilli radyolar. Haberleri dinleyerek memlekette neler olup bittiğini öğreniyorlar.
En büyük sorunlarından birisinin trol ve gırgırların olduğunu söylüyorlar. Büyük teknelerin balık neslini azalttıklarını, bazen kıyıya kadar yanaştıklarını, tüm balığı süpürdüklerini, hatta kendilerinin atmış oldukları paragatlara zarar verdiklerini belirtiyorlar.
Büyük teknelerin kıyıya bu kadar yanaşmamasını ve kıyı balıkçısına zarar vermemesini istiyorlar. Denizden levrek, kefal, çipura, barbun, menakop ve mırmır gibi balık türleri yakalamaktalar. Ancak son yıllarda tutulan balık miktarlarında sürekli düşüş yaşandığını belirtiyorlar. Yakaladıkları balıkları mahrumiyet bölgesinde olduklarından, ayaklarına gelen kayaflara düşük fiyatlarla satmak zorunda kalıyorlar.
Eski yılları özleyen Kafa’lı balıkçılara menderesi sorduğumuzda “20-30 yıl önce menderes canlıydı, şimdi ölü. Çocukluğumuzda burada yüzerdik, hatta suyunu tülbentle süzer çay demler, yemek yapardık. Daha 80’li yıllara kadar 60-70 kiloluk yayın balıkları vardı. Yayınların efsanesi kalmadı. Son 10 yıldır %90 bir kirlilik oluştu. Bu kirlilik kafadaki kırmızı yengeçleri bitirdi. Aslında bu kırmızı yengeçler bizim ağlar için zararlı ama bu yengeçlerin bitmesi, menderesin ne kadar kirli aktığının bir göstergesi değil mi? Menderesteki, denizdeki değişimleri mecburen takip ediyoruz. Çünkü ekmek paramız bunlar. 2000’li yıllardan sonra buranın meşhur dil balığında ve çamur barbununda yok denecek kadar azalma oldu. “ dediler.
Kuşlarda da azalma olduğunu söyleyen kafalı balıkçılar, özellikle deniz kekliği, mercan ördek ve elmabaş gibi türlerin bölgelerinde yok olduğunu söylediler. Eski yıllarda gelen kazların hiç gelmediğini belirttiler. Menderes boyunca Tepeli pelikan, karabatak, gri balıkçıl, akbalıkçıl, saz tavuğu gibi türlerin yanı sıra yalıçapkınlarını tespit ettik.
“Biz kuşlarla öylesine özdeşleştik ki, onlar yanımıza kadar geliyor, kulübelerimizin yanında yüzüyorlar. Kendilerine bir zarar gelmeyeceğini bildiklerinde, insanlarla dost oluyorlar. Eğer bizler burada olmasaydık, buralarda avcılar eksik olmazdı”
Yaz aylarında tarımsal sulamalar nedeniyle tarlalara tuzlu su girişinin önlenmesi ve sulamalar için menderes ve tahliye kanalı kapatıldığından, ani su değişimleri dolayısıyla balıkların öldüğünü, menderesin kapatılan yerlere kadar tuzlu su girişinin olduğunu ve tatlı suyun birden tuzlu suya dönüşmesinden dolayı, kıyıdaki bitkilerin çürüdüğünü belirtiyorlar. Mendereste bu yıl su seviyesinde düşme olduğunu, bunu kendi yaptıkları ilkel eşeylerle tespit ettiklerini, nedenini de Çine barajı ve Serçin Gölü’ne verilen su olduğunu söylüyorlar. Yapılan barajların menderesin sularını gelecekte çok azaltacağını belirtiyorlar.
Kafa bölgesine amatör olta balıkçığı için yaz-kış birçok kişinin geldiğini söylüyorlar.
Olta balıkçılığı yapan kişilerin, yanlarında getirip kullandıkları eşyaları çevreye attıklarını, bunun büyük bir kirlilik oluşturduğunu, kaşakları ve sazlıkları açarak menderesin kıyısına indiklerini, bu alanlarda bitkiler olmadığından çökmeler meydana gelerek kıyıda kanallar açıldığını ve sazlıkların aynı zamanda gelen rüzgarın önünü keserek kendilerini soğuktan koruduğunu söylüyorlar. Bölgede tarım yapan çiftçileri sürekli uyardıklarını, bu uyarılardan sonra tarım ilaçlarını nehre atmadıklarını belirtiyorlar.
Antik çağda Menderesle insan arasındaki sorunları anlatan mitolojik bir hikaye bulunmaktadır. Antik Dönem’de bulunmuş olduğu bölgeye bereket getiren nehir, orada yaşayanlar tarafından tanrılaştırılmış. Tanrı Meandros coşkuyla akan sularıyla taşkınlar yaparak, her tarafı sular içinde bırakmış ve tarlalar balçık içinde kaldığından büyük zararlar meydana gelmiş. Hem ürünleri hem de hayvanları yok olan Miletliler, büyük zarar görmüşler ve açlıkla karşı karşıya kalmışlar. Çaresizlik içinde düşünürken akıllarına Nehir Tanrısı Meandros’u dava etmek gelmiş. Öyle de yapmışlar. Böyle bir şey o güne kadar yapılmamış. Ancak akıl ve özgür düşüncenin ön plana çıktığı bu uygarlıkta normal görülmüş. Dava sonucunda Miletliler haklı görülerek, zararların ödenmesi için, Didim Apollon Tapınağı’ndaki rahiplerin Tanrı Meandros adına zararları karşılaması kabul edilmiş.
Binlerce yıl önce Miletliler menderesten zarar gördükleri için dava açmışlar ve zamanının yargıcı menderes adına Tanrı Meandros’a ceza kesmiş. Günümüzde bu durum tersine dönmüş. Bir yandan endüstriyel tesislerin kimyasalları, bir yandan tarımsal ilaçlar, evsel ve kentsel atıklarla kirletilip, bir yandan kendisini besleyen damarlar kapatılarak bu sefer insan eliyle menderese zarar verildiği görülmektedir.
Menderesi kirletenler düşünmeliler ki; akan bu nehrin sonunda balıkçılıktan geçinen insanlar var, bitkiler var, her geçen yıl biraz daha azalan kuşlar ve birçok canlı türü var. Menderes sağlıklı aktığı sürece, onlarda sağlıklı olacaktır. Çünkü onların yaşam kaynağı menderestir