2010 yılının son etkinliğinde, bölgedeki suların önemini ve kurulan sistemi yerinde görebilmek için, bir yanında şifalı suların çıktığı Madran Dağı, diğer yanında Çakırcalı Mehmet Efe’nin “kıpırdama yakarım ülen” diye bağırdığı Karıncalı Dağlarıyla çevrili Bozdoğan’a geldik.
Bozdoğan yaylalarına çıkmak için, yürüyüşümüzü Haydere’nin güzel coğrafyasında başladık.
Aydın’ın Çine ilçesiyle, Bozdoğan arasında kalan Madran Dağları’ndan gelen suların buradaki havzaya, doğal bitki örtüsüne, yaban hayatına ve yöredeki yerleşimlere bereket getirdiğini söyledik.
Deliçay vadisinden gelen suların, bölgenin hem bitki örtüsünü hem de klimasını değiştirdiğini gördük. Çam ağaçlarının içinde tertemiz oksijeni ciğerlerimize çektik.
Yayla bölümünde alçak kısımlarda zeytinin, yüksek alanlarda kestanenin yoğunlaştığını gördük.
Her tarafın kışı yaşadığı bir günde, biz bahardan kalma sıcak bir günün keyfini çıkardık. Parkurun yarısında klimanın birden değiştiğini ve bir serinliğin geldiğini hissettik.
Serinliğin Deliçay’a karışan Altıntaş şelalesinden geldiğini anladık.
Gürül gürül akan Altıntaş şelalesine baktığımızda, buradan akan tertemiz suların, sanayi tesislerinin kimyasal atıkları ve yerleşim yerlerinin evsel atıklarıyla kahverengiye dönüşen Büyük Menderes Nehri’nin kirli sularına karıştığını düşündük.
Mendereste bir değişiklik olur mu diye soranlara da “Buradan menderesin kirli sularına ne kadar çok temiz su akarsa aksın, yukarıdan menderesin getirdiği kahverengi kirli sular geldiği müddetçe, ancak sütlü kahveye dönüşebilecektir” dedik.
Madran Dağı’ndan gelen tertemiz suları içerek serinledik.Sabah Kuşadası’nı şimşekler çakarken ve gök gürlerken bırakmıştık. Deliçay Vadisinde ilkbaharı yaşadık.
Parkurun bitiminde açık hava müzesi gibi duran eski Osmanlı evlerinin bulunduğu Kazandere Köyü’ne geldik.
Usta taş işçiliği ve oyma ahşap sanatından örneklerin olduğu, ilginç bacalı eski Osmanlı evlerini inceledik. Arkadaşa “akideş”, oturmaya “çönmek”, tövbe etmeye “többosun”, doktora “tıktor”, leğene “ilgen”, kahveye “gayve “, kır bekçisine “deştiman” gibi birçok kelimeyi hoş şiveleriyle konuşan yöre insanlarıyla sohbet ettik.
Sohbet ettiğimiz Kazandere Köyü Muhtarı Şükrü KÖTELİ “ Kemer barajı yapıldıktan sonra bölgemizin iklimi değişti. 1960’lardan sonra verimli incir bahçeleri bir bir yok oldu. Çiftçimizin ürün şekli zeytin ve pamuğa döndü. 1994 yılına kadar Madran Dağından gelen Deliçay, deli deli akarak hem köyümüzü hem de tarlalarımızı sular içinde bırakıyordu. Sonunda DSİ, köyü sular içinde bırakan Deliçay’ın etrafını koruma duvarları ördü ve saniyede 100 metreküp akan Deliçay’ın hızını, su havzasının belirli yerlerine yaptığı ıslah sekileriyle hafifletti. Eskiden Deliçay dağda ne kadar ağaç, çalı çırpı ve kaya varsa hepsini getirip, çayın dar yerlerini tıkıyordu.
Şimdi ise Deliçay’ın içindeki ıslah sekilerinin yaptığı göletlerde toplanıyor, oradan temizlenmesi de kolay oluyor ve su normal bir şekilde Akçay’a karışıyor. DSİ’nin yaptığı kapalı sistem kanallar çok işimize yaradı. Buradaki kanallardan aldığımız basınçlı sularla damlama, yağmurlama ve sifon sulama yapıyoruz. Su hem buharlaşmadan gidiyor, hem de tasarruf yapmış oluyoruz.” Dedi.
DSİ’nin burada yapmış olduğu örnek sulama sistemini, Aşağı büyük Menderes Havzası’nda da gerçekleştirmesi halinde, su tasarrufunda önemli kazançlar elde edileceğini düşündük. Muhtar Bozdoğan ovasının Akçay’ın temiz sularıyla sulandığını anlatırken, grubumuzdaki Söke’li çiftçiler mağdur bir şekilde “ Umarız birgün mendereste temiz akar, biz de temiz sularla ürünlerimizi sularız” dediler.
Son günlerde meydana gelen sel felaketlerinin nedenlerinden birisi de günümüzde yapılan köprülerdi.
Kazandere Köyü’nün içinden geçen eski Osmanlı Köprüsünün yüksekliğinin su geçişlerinin rahatlığını sağladığını gördük. Buradaki köprünün mimarisinin günümüzde yapılan köprülerle kıyasladığımızda, aradaki fark açık olarak görülüyordu
Deliçay üzerinde yapılan ıslah sekilerinin ne kadar önemli olduğu, geçtiğimiz haftalarda Koçarlı ve Bağarası’nda meydana gelen sel felaketlerinin nedenlerini akla getirmektedir. Güdüşlü Deresi ve diğer derelerin içine de ıslah sekilerinin yapılması, köprülerin yükseltilmesi ve kolonsuz yapılması olası sel felaketlerini büyük ölçüde önleyeceğini tahmin ediyoruz. Bunların yapılması halinde Kazandere Köyü’nün içinden geçen Deliçay’ın rahatlığını, diğer köylerdeki derelerde de yaşanacağını düşünüyoruz.
Kazandere Köyü’nden sonra, Karyalılardan kalma Harpassa kalesinin eteklerindeki Esenköy’de bulunan Arpaz Kulesine geldik.
Aydın’ın ünlü efelerinden Atçalı Kel Mehmet Efeyle, bir döneme damgasını vuran Çakırcalı Mehmet Efe’nin burada geçen hazin hikayesini anlattık. Benzersiz mimarisi olan ve her geldiğimizde biraz daha dökülen kulenin, bir daha ki gelişimizde yerinde görebilmemiz umuduyla, yetkililerin bir gün duyarlılık göstererek harekete geçebileceğini hala bekliyoruz.
“Bozdoğan’a gelip de, yemeden dönülmez” dedik. Camız kaymaklı tahinli pidenin anavatanında, lezzetli pideleri tattık.
Bölgede sadece burada kalan ve pidecilere kaymak üretilmesi için beslenen camızların kaymağından aldık.
2010 yılının son etkinliğini bitirerek, 2011 yılında yeni etkinliklerde buluşmak üzere Bozdoğan’dan Kuşadası’na hareket ettik.