Yoğun yağmurların başladığı bu günlerde, geçtiğimiz günlerde sellere neden olan Beşparmak Dağları’ndan gelen derelerin birleştiği Sarıçay Vadisi’nde bir etkinlik düzenledik. Fakat Aşağı Büyük Menderes Havzası’nı sular altında bırakan Sarıçay, bugün dağdan gelen yağmur nedeniyle bizlere geçit vermedi.
Sarıçay’ın geçit vermeyen suları ve sağanak bir şekilde yağan yağmur nedeniyle etkinlik yerimizi değiştirerek, Aydın’ın Beşparmak Dağları’na en yakın köyü olan Bağarcık’a geldik.
Hem yağmurun biraz hafiflemesini bekledik, hem de köyde yapılan Ziraat Odası delege seçimlerine gelen köylülerle konuştuk. Etrafını brokoli görünümlü yemyeşil fıstık çamı ağaçlarının çevirdiği Bağarcık’ta, köylüler tüm gelirlerini çam kozalaklarından çıkan künarlardan sağladıklarını söylediler. Köylüler “Diğer köylerde zeytin ne kadar kutsalsa, bizim içinde fıstık çamları o kadar kutsaldır.” Dediler.
Köylülerin “bizim için kutsaldır” dedikleri fıstık çamlarının ölüsünü bile dokunmadıklarını, olduğu şekliyle doğada bıraktıklarını gördük. “ağaçların ölü olduklarını bakmayın, onlar kurt yapar, kuşlarda gelir bu kurtları yer” dediler.
Hava puslu, sisli ve yağmurlu da olsa, bölgenin coğrafyası herkesin hayranlığını kazandı.
Vahşi coğrafyanın yapısına uygun, yöre taşlarından özgün mimariyle yapılmış Yörük evlerinde incelemeler yaptık.
Fıstık çamlarının asırlardır ayakta kalabilmesini, verdikleri künarların ekonomik değerinin yüksek olmasına bağladık.
Herakleia Antik Kenti’nden başlayarak, Arapavlusu Manastırı’nı takiben devam eden ve Alinda’ya kadar uzanan binlerce yıllık Antik Döşeme Yolun üzerindeki Dikilitaş denilen Zeus Akraios Tapınağı’nda incelemelerde bulunduk. Zeus Akraios Tapınağı’nın arşitrav bloğunda yer alan yazıların, tapınağın Zeus Akroios’a, yani dağ zirvesindeki Zeus’a adandığını söyledik. Dört antre direkten ikisinin hala ayakta olduğunu ve batıdaki sütunun üzerindekine kalkan, doğudaki sütunun üzerindekine ise miğfer betimi yapıldığını söyledik.
Bölgedeki yüzlerce yıllık anıtsal nitelikteki çınar ağaçlarını inceleyerek, yağmurun hızlanmasıyla birlikte köye döndük.
Bölgede ekoturizm faaliyetlerinin koruma-kullanma dengesi içinde yapılabilmesi, bu faaliyetlerden yöre insanlarına katkı sağlanması ve burada bulunan doğal ve kültürel değerlerin korunmasını sağlayacak bölge halkının bu konuda bilinçlendirilmesi için, çalışma alanlarımızdan birisi olan Bağarcık Köyü’nde, bir Yörük ailesinin evine konuk olduk.
Bu tür etkinliklerin yapılabileceği alanlarda, yanımızda kumanya getirmeyerek, bölge insanına ekonomik katkı yapmak için, yöre yemeklerinden yaptırmaktayız. Bağarcık’lı yöre kadınlarının yaptığı Göcülü topak tarhana çorbası, Beşparmak otlarından yapılan ot kavurması, zeytinyağlı yerel barbunya, tereyağlı pilav, kurubiber kızartması, turşu, yerli inek yoğurdu ve Bağarcık usulü zerde afiyetle yendi.
Odun ateşinde pişen taze çaylar içildi.
EKODOSD üyelerinin geleneksel hale getirdiği yöre insanına kitap ve oyuncak yardımlarıyla çocuklar sevindirildi.
EKODOSD’un bu tür faaliyetlerde çok önemsediği, gidilen köylerde yetiştirilen yöreye özgü ürünlerin gelen katılımcılar tarafından alınarak, bölge insanına katkı yapılması geleneği burada da devam etti.
Bağarcık Yerleşmesi’ndeki sergide, katkısız doğal balların ve bölgenin doğal künarları üyelerimiz tarafından kapışıldı.
Aydın Bölgesi’nin önemli ören yerlerinden sisler içindeki Amyzon harabelerine geldik.
Amyzon’un, Amazon ormanlarını andıran bitki örtüsünün içinde keşfe çıktık.
Strabon’a göre; Alabanda’nın kuzeyinde, düşman saldırısını durdurmak ve savunmasını yapmak amacıyla kurulan Amyzon’da incelemeler yaptık.
MÖ 300'lere ait olduğu söylenen İsodomos tekniğinde kesme taş bloklardan inşa edilen surları inceledik.
Amyzon’un batı alanında depo olarak kullanıldığı düşünülen tonozlu büyük yeraltı odalarının, hala sağlamlığını koruduğu gördük.
Akropolünde tiyatro, agora ve çeşme kalıntıları ile taş işçiliğinin en güzel örneklerinin olduğu birçok kalıntının çevreye yayılmış durumda olduğunu görerek, kazı çalışmaları sonucunda harika eserlerin çıkabileceğini tahmin ettik.
Kazı çalışmalarını uzman arkeologların değil de, altın peşinde koşan definecilerin olduğunu yapmış oldukları tahribatlardan anladık.
Devasa boyutta günümüze kadar gelebilen menengiç ağaçlarını gördüğümüzde çok sevindik.
Alman üyelerimiz Juergen GLASER ve Winfrıed PETERY “Anadolu bir doğa ve tarih cenneti. Adeta açık hava müzesi gibi, her yerden zenginlik fışkırıyor. Ancak en önemlisi bu zenginlikleri koruyarak, gelecek kuşaklara aktarmak. Bunu başarmak için bilinçlendirme ve tanıtım çok önemli. Bu konuda EKODOSD çok anlamlı bir iş yapıyor. Onlar sayesinde birçok yeri tanıma fırsatı buluyoruz. Kuşadası’nda yaşıyoruz, eşlerimiz Türk ve Türkiye’yi çok seviyoruz. Bütün bu güzellikleri Almanya’daki arkadaşlarımıza aktarıyoruz.”