Söke İlçesi’nin güneyinde, Beşparmak Dağları’nın kuzeyinde kapkara kayaların içinde yer alan ve düz arazisi bulunmayan engebeli bir coğrafyada kurulu Karakaya Köyü’ne gittik bu hafta.
Ekebilecekleri arazileri olmadığı için, ekonomik durumları oldukça fakir, doğal ve kültürel kaynak bakımından çok zengin olan Karakaya Köyünün benzersiz coğrafyasında yürüyüşe başladık.
Doğal ve kültürel değerleri bakımından Unesco’nun kültürel Miras Listesi’ne girecek nitelikte özelliklere sahip Beşparmak Dağları’nın, zorlu coğrafyası nedeniyle binlerce yıldır fazla insan izinin olmadığı parkurlarında yürüdük.
Karia'nın hava tanrısı ve Eski Anadolu'nun dağ tanrısının çok eski söylenceleriyle dolu olan bu kutsal dağda, binlerce yıl önce büyülü törenlerin yapıldığı kutsal alanları, benzersiz tarihi bulguları inceledik.
EKODOSD’un Onursal üyesi olan Berlin Alman Arkeolojisi araştırmacılarından Dr. Anneliese Peschlow’un, vahşi coğrafyada bulduğu tarih öncesi kaya resimlerini yerinde görebilmenin mutluluğunu yaşadık.
Beşparmak Dağları’nda bulunan ilk resim olan Göktepe kaya sığınağındaki resmin anlamını ve önemini anlattık.
Tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersiz olan prehistorik döneme ait insan resimlerinin, Karakaya Köyü civarında yoğunlaştıklarını gördük.
Kaya resimlerinin araştırmacıya göre bereketlilik, geçiş ritüelleri, düğün törenleri ve İlkbahar şenliklerini yansıttığını söyledik.
Günümüzde nesli tükenen, 60’lı yıllara kadar yaşam alanı olan bu bakir coğrafyada Anadolu parslarının sadece “kaplan kapanı” denilen taş tuzaklarının kaldığını söyledik. Bölgede fazla insan izi olmaması nedeniyle pars olmasa da zengin bir yaban hayatının varlığının devam ettiğini belirttik.
Parkur üzerindeki devasa boyuttaki kayaları, tarih öncesi yaşayan devasa hayvanlara benzettik. Bir insanı ağzına alacak kadar büyüklükte iribaş deniz kaplumbağası gibi birçok kayadan figürler çıkardık.
Ulaşılması zor ve binlerce irili ufaklı mağarası bulunan Latmos’ta, Cumhuriyet Dönemi öncesinde eşkıyaların yoğun olarak kullandıkları mağaraları inceledik.
Parkurumuz üzerindeki resimli mağaralarda incelemeler yaptık. Binlerce mağaranın bulunduğu Latmos’un kaya sığınaklarında tarih öncesi ressamların çizmiş oldukları resimlerin, kadın-erkek ilişkisini anlattığını, sosyal hayata ait görsel bilgileri yansıttığını söyledik.
Kaya sığınaklarındaki resimlerin, Latmos’tan çıkan demiroksitten elde edilen kırmızı boyayla, bir gereç veya parmakla kaya duvarlarına çizildiğini anlattık. Günümüzden 8000 yıl önce bu dağlarda yaşayan tarihin en eski ressamlarının kayalara çizdikleri resimlerin, üslup ve konu bakımdan dünyada benzersiz olduklarını söyledik.
Tarih öncesi insanların suyun sembolü olarak kaya sığınaklarına zigzaglı ve dalgalı çizgilerin yanı sıra, meander motifi de çizdiklerini gördük. Bu dağların vahşi coğrafyasında yaşayan insanların, tarih öncesinden günümüze yaşamın en önemli unsuru olan suya çok değer verdiklerini, hem resimlerden hem de bölgede inşa edilen yüzlerce yıllık pınarlardan anladık.
Döneminde çok iyi yapılmış bir yol ağına sahip olan Latmos’taki antik döşeme yollardan geçtik.
O zamanın koşulları altında insanların bu ağır levhaları yola ustaca nasıl döşediklerini merak ettik.
Günümüzde yeni yol açmalar nedeniyle çok az kalabilen binlerce yıllık antik taş döşeme yolların bozulmaması için, ilgili kurumların duyarlılık göstermesini istedik.
İlginç kayaların olduğu Bozalan bölgesinde, tarih öncesi insanların belki de taht olarak kullandıkları kayada oturmanın hazzını yaşadık.
Yöre taşlarından doğaya uyumlu özgün mimariyle yapılan Yörük evlerini inceledik.
Dokunduğumuzda yıkılacakmış gibi duran dev kayaların, bugüne kadar depremlere bile dayanarak fizik kurallarını alt üst ettiğini öğrendik.
Yuvarlak biçiminden dolayı Türkçede Tekerlek Dağ olarak adlandırılan ve Hava tanrısının tahtı olarak kabul edilen Tekerlek Dağ’ın zirvesinin en iyi görüldüğü Bozalan düzlüğünde, yanımızda getirdiğimiz kumanyaları yedik ve dinlendik.
Etrafında hiçbir yerleşim yeri olmamasına rağmen yüzlerce insanın yattığı eski Yörük mezarlarını inceledik. Buradaki eski mezarların 1701-1850 yılları arasındaki salgın hastalıklar döneminde ölen insanlara ait olduğunu anlattık.
Bölgede oluşturulan küçük göletlerden hem yöre insanlarına ait hayvanların, hem de burada devam eden yaban hayatının yararlandığını anlattık.
Bu dağların coğrafyasından sadece tarih öncesi mağara insanlarının değil, kayalardaki Bizanslılara ait işaretlerden birçok uygarlıkların gelip geçtiğini öğrendik.
Yürüdüğümüz parkurdaki ilginç kayalardan, bölgede enteresan fotoğrafların çekilebileceği kaya safari etkinliklerinin düzenlenebileceğini söyledik.
Herkesin aşağıya bakınca “Oooo…” dediği, insanın başını döndüren ve heyecanlandıran olağanüstü güzellikteki Karadere Vadisi’ni yukarıdan izledik.
Tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersiz olarak bilinen ve Batı Anadolu’nun erken dönemlerine ait betim dünyasında “Latmos’un Dağ Tanrıları” olarak yorumlanan resimleri incelemek için, Karadere mağarasına geldik.
Mağaranın girişindeki kaya üzerindeki yuvarlağın Tekerlek Dağa bakmasından, burasının Latmos’un ana tapınağı olduğunu öğrendik.
Bugüne kadar gördüğümüz resimlerin genellikle aile sahnelerinin betimlendiğini görmüştük. Karadere Mağarası’ndaki resmin farklı bir üslup ve konuda çizildiğini gördük.
Resim dışında insan eliyle yapılmış hiçbir müdahalenin olmadığı Karadere Mağarası’nın, insanı büyüleyen görüntüsü herkesi etkiledi.
Buradaki resimlerin diğerlerinden çok farklı olduğunu fark ettik.
Araştırmacıya göre T biçimli ya da anten başlıklı erkek figürlerinin “Latmos’un Dağ Tanrıları” olduğu yorumunu yaptığını öğrendik.
Ön plana çıkan büyük figürün olasılıkla bu tanrılar topluluğunun en büyüğü, yani dağ ve yağmur tanrılarının tek bir figürde birleştiği, kişiselleştirilmiş hali olduğunu öğrendik.
Dünyadaki benzerlerinden farklı olarak Latmos’un kaya resimlerinin çizildiği dönemde yaşayan insanların, yerleşik hayata geçtiklerini anlattık.
Tüm bu doğal ve tarihi güzelliklerden sonra, önümüzdeki kayalıklar ve yeşillikler yerini kümelenmiş bembeyaz tepelere bıraktı.
Doğal ve kültürel zenginlikleri tehdit eden madenleri gördüğümüzde hepimizin morali bozuldu.
Yukarıdan bakıldığında köstebek yuvaları gibi görülen maden ocaklarından birisinin, Karakaya Köyü’nün hemen yanı başında açıldığını gördük.
Açık işletme yöntemiyle ve iş makineleriyle kuvars madeni çıkarıldığını öğrendiğimiz ocakta, dev kayaların delme, patlatma, kırma ve öğütme işlemlerinin yapılarak, ağır tonajlı kamyonlara yüklenerek götürüldüğünü gördük.
Burada yapılan madencilik faaliyetlerinin, bölgenin muhteşem doğal dokusunu yok ettiğini, yüzeyi, yeraltı suyunu, toprağı ve bitki örtüsünü kirlettiğini, çıkan tozların bölge insanının sağlığını etkileyebileceğini fark ettik.
Beşparmak Dağları’nın milyonlarca yılda oluşan doğal peyzajını yok eden madenler, buradaki doğal ve tarihi değerler için büyük tehdit oluştururken, yöre insanında sağlığını da olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Bugüne kadar hiçbir örneğinin görülmediği şekilde, maden ocaklarının insanların yaşadığı alana 100 metre yakınlıkta olması, gelecekte sağlıklarında ne gibi olumsuzluklar göstereceği bilinmemektedir. Köy halkından madenlerin yanında oturan bir grup, madencileri mahkemeye vermişler ve sonucunu beklemektedir.
Gelir seviyesi oldukça düşük olan yöre insanının geleceği, doğal ve kültürel zenginliklerin yoğun olması nedeniyle, bölgede yapılacak ekoturizm faaliyetleri olduğu bilinmektedir. Ancak burada yapılan madencilik faaliyetleri bölgede düşünülen ekoturizm etkinliklerini olumsuz yönde etkileyecektir. Karakaya Köyü’nde yaşayan insanların sağlığının ve doğasının bozulmaması ve kültürel değerlerinin yok olmaması için, bölgedeki madencilik faaliyetlerinin mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.