Yunanca Amphi (iki yanda) ve phoreus (taşıyıcı) kelimelerinden oluşan iki kulplu, sivri dipli testilerin antik adıdır Amphora.
Antik Dönem ticaretinde şarap, zeytinyağı, kuru gıda maddelerinin taşınmasında ve depolanmasında kullanılan amphoralar o çağda en fazla Ege havzasında üretilmiş ve kullanılmıştır.
Antik Dönem’lerde deniz ticaretinin en yoğun olduğu bölgelerden biri olan Ege’nin mavi sularının altında, binlerce amphora yatmaktadır.
Batıkların varlığı sualtındaki kum içinde yığılı duran amphoralardan belirlenmektedir.
Ege’deki en bilinen amphora üretim merkezleri Rodos, Knidos, Taşöz, Chios(Sakız) ve Kos’tur(İstanköy).
Amphoraların şekilleri hangi bölgeye ait oldukları, kulplarına ve gövdelerine basılan mühürler sayesinde anlaşılmaktaydı.
Rodos amphoralarında gül, Kos amphoralarında yengeç, Knidos amphoralarında boğa başı mühürleri görülmektedir.
M.Ö. 8. Yüzyıl-M.Ö. 6. Yüzyıllar arasında kurulan koloni şehirleri, şarap ve zeytinyağı üretimleri ile deniz ticaretinde yeni pazarlar oluşturmuşlar. Batı Anadolu kıyılarında, Ege Adaları’ndan Marmara ve Karadeniz’e, güney İtalya ve Fransa kıyılarına kadar birçok kentte, kendilerine özgü formları olan değişik tipte amphoralar üretilmiştir.
Bu gelenek Roma ve Bizans çağında da sürdürülerek, gemilerle yapılan ticaretin en taşıma unsurlarından birini oluşturmuştur.
Amphoraların dar dipleri, gemilerde istifleme kolaylığı ve az yer kaplama avantajının yanı sıra, diplerindeki tutamak taşıma ve boşaltma işlemi sırasında üçüncü bir kulp görevi görmüştür.
Günümüzde dünyanın en büyük amphora koleksiyonu, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ndedir. Bunlar sünger avlamak için su altına dalan süngerciler ve kangavacılar tarafından çıkarılarak müzeye armağan edilmiştir. Bunların yanında Sualtı Arkeoloji Enstitüsü'nün (INA) yaptığı sualtı kazılarından çıkarılan amphoralar da bulunmaktadır.
Amphoralar Antik Dönem’de seramik ocaklarda fırınlanarak pişirilmiştir.
Kuşadası Yılancı Burnu’nda yapılan kazı ve sondaj çalışmaları sırasında çıkarılan yoğun amphora kalıntılarından, M.Ö. 6. Yüzyıldan itibaren Samos ve Kuşadası arasındaki deniz ticaretinde burasının önemli bir liman işlevi gördüğü anlaşılmıştır.
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı Dipburun Koyu’nda yol yapım sırasında meydana çıkan amphora parçalarının yoğunluğu, Antik Dönem’de ticaretin bu bölgeden yapıldığını göstermektedir.
Günümüzde de aynı coğrafi bölgelerde, antik dönemlerde kullanılan amphroların günümüzdeki versiyonu olan kulplu testilerin, plastikten yapılan kapların kolaylığına rağmen halen imalatı sürdürülmektedir.
Bunlardan birisi de, antik çağdan bu yana önemli bir üretim değişikliğine uğramaksızın, plastiğe yenilmeden imalatını sürdüren Karacasulu çömlekçi ustalarıdır.
Hala birçok köylerimizde varlığını sürdüren amphoraların günümüzdeki şekilleri olan testiler, kırsal kesimlerde kendilerinin sebil olarak adlandırdıkları yapılarda, susayan yolcularını beklemektedir.
Derneğimizin yapmış olduğu bir sualtı araştırmasında, erişteler içinde bulunan Roma Dönemi Pişmiş Toprak Süzgü Kabı(Gargalet), Kuşadası’nda bir müze olmaması nedeniyle, 2007 yılında Bodrum sualtı Arkeoloji Müzesine teslim edilmiştir.
Zengin batıklara sahip olan kıyılarımızda binlerce amphora yatmaktadır.
Ne yazık ki trol teknelerinin ağlarına takılan birçok amphora tahrip edilerek yok olmakta ve kırık kulpları deniz kıyılarındaki cafelerin tavanlarında süs olarak kullanılmaktadır.