Geçmiş uygarlıklar binlerce yıldan beri yaşamlarını sürdürebilmek için, nehirlerin olduğu bölgelere yerleşmişler. Nehirler birçok yerlerde olduğu gibi medeniyetlere beşiklik yapan Mezopotamya, Nil Vadisi ve Büyük Menderes Havzası’na binlerce yıl sularıyla hayat vermişler. Buralarda yaşayan insanlar ürünlerini yetiştirmek, beslenmelerini temin eden balıklarını avlamak ve ulaşımlarını sağlamak için hep bu nehirlerden yararlanmışlar.
Bu sulardan birisi de, Ege’nin en büyük akarsuyu olan Büyük Menderes Nehri’dir.
Afyon İlinin Dinar İlçesi sınırlarında bulunan Suçıkan mevkiinden pırıl pırıl sularıyla doğarak, 584 km. boyunca kıvrıla kıvrıla, salına salına Milli Park sınırları içindeki Kafa bölgesinden Ege Denizi’ne dökülen Büyük Menderes Nehri, geçmiş olduğu topraklara yüzyıllardır bereket getirmiştir.
Antik Dönem’den günümüze kadar Büyük Menderes’in çevresinde birçok uygarlıklar gelişmiş ve kentler kurulmuştur. Milet, Priene, Myus, Magnesia, Herakleia gibi döneminin liman kentlerinin hepsi Büyük Menderes Nehri’nden yararlanmışlardır. Büyük Menderesin getirmiş olduğu alüvyonlar denizi doldurduğundan, 4 antik kent günümüzde karada kalmıştır. Ege Denizi’nin bir körfeziyken menderesin getirdiği alüvyonlarla önü kapanarak denizle bağlantısı kesilen ve günümüzde göl şeklini alan Bafa’da, Herakleia halen kıyı kenti olma özelliğini sürdürmektedir.
Geçtiği yerlere “Uygarlıklar Vadisi” adı verilen Büyük Menderes, kıvrıla kıvrıla aktığı için adı antik Dönem’de Meandros olarak geçmiş. Günümüze kadar gelen ve kıvrımlarından esinlenerek yaratılan meandr motifi birçok antik kentin sütunlarına işlenmiştir.
Antik Dönemde bulunmuş olduğu bölgeye bereket getiren bu akarsu, orada yaşayanlar tarafından tanrılaştırılmıştır. Tanrı Meandros coşkuyla akan sularıyla taşkınlar yaparak, her tarafı sular içinde bırakmış ve tarlalar balçık içinde kaldığından büyük zararlar olmuş. Hem ürünleri hem de hayvanları yok olan Milet’liler, büyük zarar görmüşler ve açlıkla karşı karşıya kalmışlar. Çaresizlik içinde düşünürken akıllarına Nehir Tanrısı Meandros’u dava etmek gelmiş. Öyle de yapmışlar. Böyle bir şey o güne kadar hiç yapılmamış. Ancak akıl ve özgür düşüncenin ön plana çıktığı bu uygarlıkta normal görülmüş. Dava sonucunda Milet’liler haklı görülerek, zararlarının ödenmesi için, Didim Apollon Tapınağı’ndaki rahiplerin, Tanrı Meandros adına zararları karşılaması kabul edilmiş.
Evrenin özünün su olduğunu, suyun hem yıkıcı gücünü hem de sonsuz ve tükenmez oluşunu, Mısır’da Nil’in taşkınlarını gözlemleyerek gören Thales, Büyük Menderes’in yanındaki Milet’te yaşamış.
“ Çekel öve, Gelibolu ve İstanköy(Kos) kayıkları, Sönbeki(Simi) ve Anadolu(Nauplion) fırkateleri ve şaykalar ve gemileri, Menderes Nehrinden içeri girip, günümüzdeki Milet’in yerinde olan Balat şehrinde alış veriş ederler.” Diyen Evliya Çelebi’nin yaşadığı yıllar anılarda kalmış.
Ege Denizi’nden Büyük Menderes’e ticaret için giren tekneler, o dönemdeki gibi olmasa da, günümüzde 5-10 balıkçı kayığı kalmıştır.
Sularıyla geçmiş olduğu yörelere antik çağlardan bu yana hayat veren Büyük Menderes Nehri; yapılan müdahaleler, sanayileşme, kentleşme ve tarımsal etkenlerle bu gelişimin faturasını ağır ödemeye başlamıştır. Suçıkan mevkiinde pırıl pırıl doğan sular, Ege Denizi’ne yaklaştıkça rengini siyaha çevirmiştir.
Antik Dönem’de mitolojik hikayelerle dolu olan Büyük Menderes Nehri, son yıllarda Uşak Deri Sanayi, Denizli ve Aydın Organize Sanayinin kimyasal atıkları ve geçmiş olduğu yerleşim alanlarının evsel atıklarıyla balık ve bitki türlerinin azalmasına, tarımsal üretimde büyük düşüşlere, kıyı balıkçılığının gerilemesine ve deniz kirliliğine neden olmaktadır. Kirlilik sadece evsel ve endüstriyel kirlilikten oluşmadığı, özellikle tarımda kullanılan kimyasalların da çok etkilediği görülmektedir.
Günümüzde atık alıcı ve taşıyıcı olarak işlev sürdüren Büyük Menderes Nehri’ne sanayi, evsel ve kentsel atıkların deşarj edilmesiyle birlikte, binlerce yılda oluşan ekolojik dengelerin bozulduğu görülmektedir.
Büyük Menderes Nehri’nin sularıyla yetiştirilen ürünleri, havza boyunca uzanan bölgede yerleşim alanlarındaki insanların yediği zararlı kimyasalların, bu insanları olumsuz etkileyeceği düşünülmelidir. Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği kirlilik tüm bölge insanını olumsuz etkilediği gibi, Menderes Deltasının, Bafa Gölü’nün ve Azap Gölü’nün ekolojik yapısını bozmaktadır. Son yıllarda buralarda gözle görülebilen olumsuzluklar, artık dengenin iyice bozulduğunun belirtisidir.
Havza boyunca başta tarım olmak üzere, sanayi kuruluşlarının su ihtiyaçlarını karşılayan Büyük Menderes Nehri aynı zamanda bölgedeki sulak alanlarda doğal yaşamın devamlılığını sağlamaktadır.
Yüzyılımızın en büyük çevre sorunlarından biri olan kirlilik, menderes vasıtasıyla önemli bir coğrafyayı olumsuz olarak etkisi altına almıştır. Büyük Menderes Nehri’nin üzerinde yapılan müdahaleler, gelecekte bir tehlikenin de oluşmasına yol açacağı görülmektedir.
Büyük Menderes Nehri, yoğun yağışların olduğu yıllarda binlerce yıldır sürdürdüğü gibi taşarak, Söke Ovası’nı sular altında bırakmaktadır.
Taşkın sular hem binlerce hektar tarım arazisinin, hem de çevredeki birçok yerleşim yerinin sular altında kalmasına neden olmaktadır.
Büyük Menderes’i besleyen en önemli su kaynaklarından olan Çine Çayı üzerine kurulan baraj, önümüzdeki kış aylarından itibaren su tutmaya başlayacaktır.
Önceki yıllarda menderesi besleyen bazı önemli akarsuların üzerine yapılan barajlardan sonra, Söke Ovası’nı sular altında bırakmaması için inşaatı uzun yıllardır devam eden Çine Barajı, 2010 yılı Ekim ayında devreye gireceği söylenmektedir.
Büyük Menderes Deltası’nda, Bafa Gölü’nde ve Azap Gölü’ndeki doğal yaşamın devamlılığı, Büyük Menderes’in getireceği sulara bağlıdır. Kendisini besleyen akarsuların önü barajlarla kapanan Büyük Menderes’e, suların bir plan dahilinde verilmesi beklenmektedir. Barajlarda tutulan suların içme suyu ve tarımda kullanılacağı bilinmektedir.
Planlamalarda barajlarda toplanan suların, içme suyu ve tarıma angaje edildiği söylenmekte, Ramsar sözleşmeleriyle korunan Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü’ne ihtiyacı olan su tahsisinin yapılmadığı görülmektedir. Böyle önemli doğal alanlarına su tahsisinin o günkü idarecilerin kişisel takdir ölçülerine bırakılması, uluslar arası anlaşmalara aykırıdır. Bu alanlara su hakkının somut kriterlerle ve temiz su temin edilecek şekilde, hukuki bir sisteme bağlanması gerekmektedir.
Yüzlerce yıldır devam eden taşkınlar, bir yandan tarlaları sular altında bırakırken, diğer yandan da tarlalardaki tuzların arınmasını sağlamaktaydı.
Barajların devreye girmesiyle birlikte taşkınlar olmayacağı için, tarlaların geleceğini olumlu-olumsuz nelerin beklediğini zaman gösterecektir.
Bir yandan getirdiği gerek sanayi gerekse evsel atıklarla tüm havzanın ekolojik dengesinin bozulmasına yol açan, Bafa Gölü’nün pis su çukuru haline gelmesine neden olan ve nehir ekosistemini tahrip eden Büyük Menderes’in kirli suları, bir an önce temiz akmalıdır.
Bunun için çalışmaların hızlandırılması, suyun akılcı kullanılması ve barajlarda toplanacak sulardan Büyük Menderes Deltası’na, Bafa ve Azap göllerine temiz su tahsislerinin yapılması için, mutlaka planlamalara alınması gerekir.
Eğer buradaki doğal yaşam alanları göz ardı edilerek, yönetim planlarında buradaki değerler düşünülmez ve gerekli önlemler alınmazsa “Uygarlıklar Vadisi” yok olup gidecektir.
Bunun sorumlularını da tarih mutlaka yazacağı gibi, bu tip ihmaller uluslar arası sözleşmeler ve mahkemelerde uzun yıllar yer alabilecek ve ülkemizin aleyhine sonuçlar doğurabilecektir.
Bir an önce kamu kurum ve kuruluşları, sanayiciler, yerel yönetimler, tarım sektörü, sivil toplum kuruluşları, yöre insanları bir araya gelerek, bu sorunların çözüme kavuşması için harekete geçmesi gerekmektedir.