Bafa’dan güneye inildiğinde Bodrum, Milas, Muğla, Gökova ve Fethiye’ye kadar uzanan coğrafyada, yol kenarlarında ve dağ başlarında üzeri kubbeli yapılar görülür. Bu yapılar su sarnıçlarıdır. Bu su sarnıçları yüzyıllar boyu bulunmuş olduğu bölgedeki insanların, hayvanların ve bitkilerin kurtarıcısı olmuştur. Aydın Bölgesi’nde bu su sarnıçlarına pek rastlanmaz. Büyük olasılıkla tahrip edilerek yok olmuşlardır. Ama bir tanesi var ki, günümüzde hala ayakta durmakta ve Kuşadası’ndadır.
Bölgemiz kültür ve tabiat varlıkları açısından son derece önemli ve zengin kaynaklara sahiptir. Efes gibi dünyanın en önemli antik kentinin yanı başında olması, Kuşadası’nın bünyesinde bulunan diğer küçük tarihi değerleri unutma noktasına getirmiştir. Bunlardan bir tanesi de Kuşturun hemen arkasındaki arazide bulunan tarihi bir su sarnıcıdır.
Kayda alınmayan yüzlerce hikayenin geçtiği tarihe tanıklık eden kültürel anıtlardır sarnıçlar. Kubbeli sarnıçların tarihinin Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos Seferine’ kadar gittiği bilinmektedir. Bölge toprağının geçirgen olması dolayısıyla, çıkan su sıkıntısına çare aramak için, Mimarbaşı Sinan’a Kubbeli su sarnıçları yaptırılmış, Sarnıcın kubbesi güneşi engelleyerek suyun buharlaşmasını önlemiş ve içinde sürekli olarak su birikmiş. Rodos seferinden önce güzergah üzerindeki bölgelerde bu tür sarnıçlar yapılmış.
Birçok sarnıçların kapılarının üzerinde kitabeler olmasına rağmen, bunlar bilinçsiz kişiler tarafından sökülerek, günümüzde çok nadir olsa da bazılarına rastlanmaktadır. Arazi sahipleri, Kuşadası’ndaki bu tarihi sarnıcın “restoresini biz yapalım” deyince, anıtlar kurulu “yapamazsınız” demiş. Ancak kendileri de yapmamış. Sarnıç yavaş yavaş dökülüyor. Arazi sahipleri düşen taşları bile yerine koymaya korkuyor. Sürekli olarak sarnıcın yanına gelen ve içinde altın gömülü olduğunu söyleyen definecilerden bıkmışlar. “Eğer bakımı yapılmazsa, kubbesi bir gün çökebilir” diyorlar.
Halen inşaatı devam eden Kuşadası Kongre Merkezi’nin önünde yer alan su sarnıcı, bakımı ve restoresi yapıldıktan sonra, bölge turizmine bir değer katacaktır.
Kazanma hırsının en üst seviyeye çıktığı Kuşadası’nda, büyük bir hız ve hırsla son 30 yılda doğal ve kültürel olarak birçok değerlerimizi yitirdik. Kıyıda köşede büyük küçük kalabilen ne kadar tarihi ve doğal zenginliklerimiz varsa, bunları korumak zorundayız. Gelecek nesiller “büyüklerimiz bizlere ne bırakmışlar” deyip geriye dönüp baktıklarında; doğası yitirilmiş, kültürü tahrip edilmiş, çevresi kirletilmiş bir kentle karşılaşmamalılar. Aksi halde bizleri çok iyi hatırlamayacaklardır. Doğal ve kültürel değerlerimize sahip çıkmalı, tanıtmalı ve koruyarak kullanmalıyız.