İstanbul’daki Alman arkeoloji Enstitüsü’nün kurucusu ve ilk müdürü Martin Schede ; 1905 Yılının Eylül ayında yörük çobanlarının klavuzluğunda Latmos’a çıkarak birçok tarihi mekanı keşfeden Theodor Wiegand’ı anma konuşmasında “Menderes Ovası’nı geçenlere, doğuda Latmos’un patlamaya hazır görünen, zikzak çizen kara çehreli doruğu gözdağı verir. Bu dağ, bir gölle işlek yola olan bağları kesilmiş, kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde, verimli topraklardan yoksun bölgenin eskiden beri en ıssız yeri olmuştur. Birbiri üstüne karmakarışık yığılmış kayaların eşi benzeri olmayan yabanıllığı, bir gezginin yaşayabileceği en büyük doğa yaşantılarından biridir.” Diyerek, Latmos’a olan hayranlığını ifade etmiştir.
Vahşi ve gizemli coğrafyası insanlara ilginç gelen Latmos’ta ki insanlık yaşamı Tarih Öncesi Dönem’ den günümüze kadar süregelmiştir.Veba salgını sırasında bir süre kesintiye uğrasa da insanlar sürekli olarak Latmos coğrafyasını kullanmışlar, özellikle Osmanlı döneminde de yoğun olarak kullanıldığı, dağın muhtelif yerlerinde görülen ve tarihlendirmesi 1600’lü yıllara rastlayan Osmanlı Dönemi’ne ait mezarlardan anlaşılmaktadır.
Tarih öncesi resimlerin araştırmaları sırasında kayaların altında hiç umulmayan yerlerde, kayaların doğal şekli bozulmadan inşa edilen basit yapılar hep ilgimizi çekmişti. Bu yapıların yöredeki yaşlı insanlardan aldığımız bilgilerden sonra, özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde saklanmak için uygun koşullar taşıyan Beşparmak Dağları’nı tercih eden eşkıyalara ait olduğunu anladık.
O dönemlerde Söke Ovası’nda cirit atan eşkıyalar, hem yakalanmamak hem de hasımlarından kurtulmak için en uygun yer olarak seçtikleri dağın kayalık bölgelerinde kendilerine basit ama korunaklı ve çok iyi gizleyen bu yapıları inşa etmişler. Eşkıya inlerinin bazıları tüm cepheyi gören yükseklikte, her iki tarafında giriş ve çıkış bulunan kaya sığınaklarına ya da bulunması pek mümkün olmayan kayaların altından sürünerek girilebilen küçük mağaraların önlerine yöre taşlarını örerek yapmışlar. Bazıları bozulsa da hala pek çok eşkıya ini o dönemi yansıtan özellikleriyle sağlamlıklarını korumaktadır.
Halka büyük zulüm yapan çalıkakıcı eşkıyalar olduğu gibi, Ege bölgesinin en namlı efelerinden Çakırcalı Mehmet Efe’de bu dağlarda bir süre bulunarak, zenginden alıp fakire vermiş, yoksul kızlara çeyiz düzmüş, halka zulüm yapan eşkıyalara karşı mücadele ederek onların gönlünde kahraman olmuş.
Bu dağlarda barınan Çakırcalı Mehmet Efe, Çavdarlı Murat gibi efeler için destanlar yazılmış, türküler yakılmıştır. Bölge folklorunun önemli özelliklerini yansıtan bu hikayeler ve bu insanlardan kalan yapılar Latmos (Beşparmak) Dağları’nın kültürel zenginlikleri arasındadır.
Unutulmasın ki Latmos Dağları’nda her kayanın bir hikayesi, her hikayenin bir kahramanı vardır. Bunlar yazılı olmasa da nesilden nesile ulaşan halk hikayeleridir.
Doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle, mitolojik efsaneleri ve hikayeleriyle Latmos’u bütünsel olarak koruyalım ve tanıtarak turizme kazandıralım.
NOT: Zeybek kostümlü fotoğraflar canlandırmadır.