Aydın’ın Didim ilçesinde Eski Yoran’da bulunan antik dönemin en büyük yapılarından biri olarak gösterilen Apollon Tapınağı’nı birçok kişi ziyaret etmiştir.Burada bulunan ve Türkiye’nin tanıtım filmlerinde yer alan Medusa başını ve görkemli sütunları görüp de hayranlık duymayan yoktur.Dünyanın dört bir tarafından insanların geldiği antik dünyanın kehanet merkezindeki, devasa sütunların nerede ve nasıl yapıldığını, neyle ve nasıl getirildiğini bilen pek fazla ziyaretçi yoktur belki de…
Antik adı Latmos olan Beşparmak Dağları ve Bafa Gölü çevresinde bilimsel araştırmalar yapan ve yaptığı çalışmalarla birçok keşfe imza atan Alman arkeolog Dr. Anneliese PESCHLOW'un önemli keşifleri arasında, Didyma’da ki Apollon Tapınağı’nın yapımında kullanılan devasa boyuttaki eserlerin yapıldığı Miletos mermer ocakları da vardır.
1976 yılında Miletos ile Herakleia toprakları arasındaki sınırı belirlemeye çalıştığı sırada, Miletos’un liman kenti olan günümüzde Bafa Gölü’nün güney doğusunda suların ve sazlıkların altında kalan İonniapolis’te gördüğü sütunlardan sonra, çevrede yaptığı araştırmalarla burasının Miletos’un mermer ocakları olduğunu keşfetmişti.
Bafa Gölü’nün güney doğusundaki Büyük Asar Tepe ana ocak olmak üzere, Tahtacı Tepe, Oyuk Dağı’ndan başlayarak, batıya doğru yaklaşık yaklaşık 5 km.lik bir alan içinde tapınağın yapı elamanlarının işlendikleri görülmektedir.Peschlow’un araştırmalarında; tapınak belgelerine göre, Miletos’un mülkiyeti altında olan antik mermer ocaklarında, Apollon Tapınağı ile ilgili işleri bir mimarın yönettiği, iş gücünü kendilerine para verilmeyen, ancak yemek ve barınma olanağı sağlanan tapınak kölelerinin yaptığı, tapınak köleleri yetmediği zaman ücret karşılığında parça başı çalışan usta işçilerinde görev aldığı belirtilmektedir.
Buradaki tepelerden yapı elamanlarının nasıl taşındığını Peschlow şöyle anlatır; O dönemde deniz olan Bafa Gölü’nün güneyindeki tepelerde imal edilen yapı elamanları, ocaklarda oldukları yerde çizilerek ve büyük zahmetlerle işlenerek bugün Apollon Tapınağında görülen muhteşem eserlere dönüşmekteydi. Hazır hale getirilen yapı elamanları kıyıya dik bir şekilde inen tepeden, kızaklar üzerinde muhtemelen çok zor şartlarda ovaya kadar indirilmekteydi. Daha sonra da kızaklara öküzler koşularak, günümüzdeki Belen Tepe civarında bulunan İoniapolis limanına götürülmekteydi. Limanda bekleyen teknelere yüklenerek, o dönemdeki Latmos Körfezi’nin güney kıyılardan hareketle, Miletos’un etrafından dolaşarak, günümüzdeki Didim Mavişehir’de bulunan antik Panormos Limanı’na indirilmekteydi. Buradan da yine öküzlere bağlanmış kızaklarla Apollon Tapınağı’na taşınmaktaydı.
Gölün güneyinde bulunan antik mermer ocaklarında taşların kırılması, ilk yontmalar, çalışma artığı taşların tasfiyesi, nakil yolunun yapım ve onarımı, ocaklardan limana nakil, limanda mimari parçaların gemiye yükleme işlemi ve gemilerle yaklaşık 30 km. uzaklıktaki Panormos Limanı’na taşınması, burada yükün indirilmesi ve Didyma’ya taşınması bugün düşünüldüğünde inanılmaz gibi gelmektedir. Antik dönemde akılcı düşüncenin ve felsefenin temellerinin atıldığı Milet’de, insan zekası, gücü ve teknik olanakları birleştirilerek, Bafa Gölü’nün güneyinde işlenen yapı elamanları yıllarca İoniapolis’ten, Panormos Limanı’na taşınmış.
İçlerinde 70 tona varan sütun kasnakları ve arşitrav bloklarının hem işçiliği hem de taşınması inanılmaz bir teknik ve insan gücü gerektiriyordu.
Günümüzde Mersinetlilerin zeytinlikleri içinde bulunan binlerce yıllık tarihten kalanlar bile muhteşem eserler. Kiminin üzerinde mimarın çizimleri kalmış, kimi ana kayadan tam olarak çıkarılmamış, bazıları imalat hatası olmuş eserlerle dolu.
Latmos (Beşparmak) Dağları ve Bafa Gölü’nün gizemi bitmez, tükenmez… Keşfettikçe yenileri çıkar bir gün. Önemli olan tüm bu keşifleri koruyarak geleceğe taşıyabilmek.Apollon Tapınağı’nın göğe doğru yükselen ve dimdik ayakta duran bu yapılarının nerede ve nasıl yapıldığını, nereye nasıl taşındığını, yıllarca buradaki taşlara yontan tapınak kölelerinin, usta yontucuların, bunları taşıyan usta gemicilerin ve harika eserleri yaratan mimarların anısına, Didyma’nın bir köşesinde tabelada illüstrasyonla anlatılsa güzel olmaz mı?